İktidar acil kan arıyor

İktidar acil kan arıyor

Diyadin saldırısı başta olmak üzere son dönemki olayların AKP lehine yeni bir dezenformasyon kampanyasının uzantısı olduğunun Türkiye’nin batısına anlatılması lâzım.

Kürt hareketi silahlı mücadeleyi stratejik olarak devre dışı bırakmak istiyor ve devlete, hükümete diyor ki; doğusuyla-batısıyla Türkiye’deki halkların demokrasi ve özgürlük taleplerini kabul et, merkeziyetçi, tekelci iktidar yapısından vazgeç, elindeki gücü yerelle paylaş. İktidarın ise demokrasi ve özgürlük talebine yanıtı her zamanki gibi silahın namlusuyla oluyor.

Nitekim, Gezi’de Ethem Sarısülük’ün başına dayanan silahın tetiğini de Diyadin’de PKK militanlarına ve sivil halka doğrultulan silahın tetiğini de aynı parmak, aynı amaç için çekti: Özgürlük ve demokrasi talebini bertaraf etmek, iktidarı tek partiden öte tek kişide toplamak için. Bunun için de seçmeni yeni bir korkuyla yönlendirmek, istikrarsızlığı (ölümü) gösterip kendisine (sıtmaya) razı etmek gibi bir yol edinmiş durumda AKP. Erdoğan’a başkanlık yolunun seçim öncesinde yaratılacak dramatik bir savaş bilançosuyla açılabileceğine inananların bu yüzden PKK’yi tetiğe basmaya zorladığı çok açık.

Silaha silahla karşılık vermek

Kürt hareketinin silahlı mücadeleyi rafa kaldırmak isterken karşı karşıya kaldığı bu silahlı dayatmaya yine silahla yanıt vermek durumunda kalması ise silahsızlık stratejisinin önündeki en büyük ikilem. Operasyonlara karşı meşru müdafaada bulunulsa, bu, kanın akması demektir ki, iktidarın HDP karşıtı stratejisi de bu kandan beslenecek. Diğer yandan, eylemsizlik halindeki militanların kendilerini müdafaadan vazgeçip operasyonlara kurban edeceğini beklemek söz konusu değil. Ama böyle olsa bile, AKP seçim öncesinde “terörle etkin mücadele” yürütüldüğü propagandasını yapmak için eylemsizlik halindeki PKK’lileri hedef almaktan geri durmayacak. Dolayısıyla, seçim öncesinde ateşkes pozisyonunun devletin her türlü saldırılarına rağmen sürdürülmesi hayati önem taşıyor.

Zaten AKP veya Saray’ın derin devlet eliyle Ağrı-Diyadin’de hayata geçirmeye çalıştığı eylem planının sebepleri belli: Sonuçlarını ise HDP ile yan yana durması gereken Türkiyeli demokratlar, sosyalistler, “Geziciler”, 7 Haziran’da belirleyebilir.

Anlaşılan, iktidarın HDP’ye olan ilgiyi bertaraf etmek için seçim sath-ı mailinde Türkiye’nin batısına “kan” göstermesi gerekiyor. Üstelik de buna acilen ihtiyaç duyuyor. Çağlayan Adliyesi’ndeki olaydan TSK’nın sınır hattında yaşandığını ileri sürdüğü çatışmalara kadarki süreç kandan beslenenler için yeteri kadar “verimli” olmadı. Türkiye’nin batısında yeni bir ırkçı-milliyetçi dalga yaratana ve bu dalgayı da HDP’nin üstüne salana kadar da durmayacakları anlaşılıyor.

HDP’ye destek lütuf değil

PKK gibi, kendisine yönelik saldırıları karşılıksız bırakmama eğilimi olduğu bilinen bir örgütü tahrik etmeye, çatışmaya çekmeye zorlayacaklar. PKK’nin de olası bir eylemini HDP’ye yükleyip Türkiye’nin batısında barış için atılacak oyları savaşın, otoriter, militarist düzenin hanesine kaydırmaya çalışacaklar.

400 milletvekili arzulayanlar bu yolda her türlü karanlık girişimi göze almış durumda. O yüzden de HDP’nin, iktidarın yaratmaya çalıştığı resmin hangi hakikate tekabül ettiğini batı taşrasına taşıyacak dost-demokrat güçlere ihtiyacı var. O dost-demokrat güçlerin de HDP’nin Meclis’e girerek demokrasi ve özgürlük talebini seslendirmesine ihtiyacı var. Ezcümle, kimse kimseye bir lütufta bulunmuyor.

1955’ten Kabataş’a, hep aynı tezgâh

Saray-Hükümet-Kışla-MİT’in mutabakatla yönettiği anlaşılan derin devlet PKK’yi eyleme zorlayarak çok sayıda askerin hayatını kaybetmesini ve bunun üzerinden de HDP’yi Türkiye’nin batısında itibarsızlaştırmayı hedeflediyse, buna dair hakikatleri hiçbir zaman öğrenemeyebiliriz. Ama Türkiye’nin derin devleti hep aynı tezgâhtan satış yapıyor; bunu biliyoruz. 6 Eylül 1955’te Selanik’te Mustafa Kemal’in evinin bombalandığına dair yalan haberin ardından gelen Yahudi-Rum avı ve mallarının talanından Gezi isyanı günlerinde camide içki içildiği, Kabataş’ta başörtülü bir kadının üzerine işendiği yalanları üzerinden gençlerin katledilişinin meşrulaştırılmaya çalışılmasına kadar, tezgâh hep aynı.

Haziran ayı AKP ve Erdoğan açısından kader ayı. İlk kırılma 2013 Haziran’ında Gezi’de yaşandı; HDP’nin barajı aşması halinde de ikinci büyük kırılma 8 Haziran’da söz konusu olacak. Ancak, iktidar bu sefer devlet içinde çok geniş bir ittifakla Haziran’a karşı hazırlanıyor. Diyadin’de mülkî amirlik-ordu tarafından tezgâhlandığı ifade edilen çatışma sonrasında TSK, Saray ve hükümet arasındaki tutarsız beyanatlar, bu ittifakın yeni kurulmuş olmasının yarattığı acemilikle ilgili sadece.

HDP’nin baraj altında bırakılması halinde, derin devleti ortak yöneten güçler arasındaki ittifakın sadece Kürtlere değil, hak talep eden herkese karşı net ve tek dilli bir duruş sergilemeye başlayacağı söylenebilir. Bu açıdan TSK ile AKP arasında Diyadin konusundaki açıklama farkından bir sonuç çıkarmaya çalışmak anlamsız. İttifak büyük; başkanlık rejiminden TSK, Saray ve diğer tüm baskıcı bürokratik kurumlar kendi paylarına düşen iktidarı almak üzere anlaşmış görünüyor.

Diyadin’i Batı’ya kim anlatacak?

Bu ittifaka karşı yürütülecek her çaba, Türkiye’nin geleceğini belirler. Haziran, aynı zamanda Türkiye’deki sosyalist solun bir kesiminin kendine yeni bir kimlik olarak bellediği bir ay. Gezi isyanının doruğa çıktığı Haziran 2013, başka bir Türkiye’nin imkânlarının sınandığı, yer yer bunun cevabının da verildiği muazzam bir aydı. Gezi isyanı sırasında medya ve devlet işbirliğiyle tedavüle sokulan dezenformasyon, Türkiye’nin batısına, devletin yıllardır Kürdistan’daki suçlarını nasıl örttüğünü gösterdi. Şimdi Diyadin saldırısı başta olmak üzere son dönemki olayların AKP lehine yeni bir dezenformasyon kampanyasının uzantısı olduğunun Türkiye’nin batısına anlatılması lâzım. Ve bunu Türkiye’nin Batı taşrasına (HDP’nin, Kürt karşıtlığı dolayısıyla temas edemediği bölgelere) en iyi anlatabilecek güçler ise “Geziciler”.

Eğer HDP üzerinden tüm özgürlük ve demokrasi güçlerine yönelik tazyike karşı sol hareketler, sosyal demokratlar ortak bir mücadele örebilirlerse, Gezi ruhu tekrar diriltilebileceği gibi, tüm ezilenlere karşı toplu bir harekâta hazırlanan iktidarın önüne de sağlam bir barikat kurulmuş olur. O zaman 7 Haziran’daki sandık, ezilenlerin kaderinin belirlendiği bir gün olmaktan çıkıp daha talî bir meseleye de dönüşebilir.

Faşizme karşı BHH’nin köprü görevi

Toplumsal kutuplaşmanın, anti-Kürt hıncın vardığı düzey, Kürdistan’da yaşanan hakikatin Kürtler tarafından hangi şekilde anlatılırsa anlatılsın, batıda karşılık bulamamasına sebep oluyor. Birleşik Haziran Hareketi’ne tam da burada iş düşüyor. Bir zamanlar ÖDP’nin yaptığı “Bir arada Yaşamı Savunalım” kampanyasının, “bir arada mücadeleyi savunalım” olarak yenilenmesi neden uzak bir ihtimal olsun?

BHH’nin HDP lehine veya HDP’yle birlikte seçim çalışmalarına katılıp katılmaması elbette sol mücadeleye tarihî bir kazanım sağlar, ama bunun seçimlerin ötesine de taşınması, özellikle son dönemki gelişmelerle beraber mecburi hale gelmiş görünüyor. Böylece HDP ve BHH, aslî görevlerinden, misyonlarından birini gerçekleştirmiş ve solu büyük ölçüde ortak bir mücadele çatısı altında toparlamış olur.

Şu çok açık: CHP’ye oy vermeye eli varmayıp HDP’ye de açıkça yanaşmaktan imtina eden belli bir kararsızlar kitlesi açısından BHH önemli bir durak oldu. O durağa gelip HDP’ye elini uzatmak isteyenlere BHH köprü olursa, o köprünün altından ne kadar su akarsa aksın, TSK veya Saray ne kadar çatışma koşulları yaratırsa yaratsın, İç Güvenlik Yasası hangi biçimde uygulanırsa uygulansın, köprünün üstünde yürüyenlerin demokratik bir Türkiye’ye yolculuğunun hızlanmasına mani olunamayabilir.

BHH ve HDP çatısı altında toplanan sosyalistler başta olmak üzere otoriter, tekçi bir sisteme karşı direnenlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları en azından şimdilik ertelemeleri, kendi içlerindeki müzmin negatif unsurların su yüzüne çıkıp elenmesine bile vesile olsa, yeterli. Aksi halde acil kana ihtiyaç duyan iktidarın estireceği fırtınada kimsenin kimseye tutunmak için elini uzatmaya yüzü kalmayabilir.

İRFAN AKTAN / ZETE

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.