İçerdeki her ölümle biz de ölüyoruz

İçerdeki her ölümle biz de ölüyoruz

Özgür Gündem gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, "Okurlarla Başbaşa" köşesinin temel amacının hasta tutsaklara ulaşmak olduğunu ifade etti.

ANKARA  - Aykol, içerde yaşamını yitiren bir çok hasta tutsağın mektuplarının elinde olduğunu belirterek, "Gazeteciler olarak her gün bir felaketi manşete taşımaya alıştık maalesef. Ama eli kolu bağlı insanların bu şekilde içerde ölmesi canımızı çok acıtıyor. Her ölümle birlikte bir tarafımız ölüyor. Belki biz de ölüyoruz" dedi. 

Cezaevlerinde yaşanan sıkıntılar her geçen gün artıyor. Tüm hak ihlallerine rağmen direnişlerini sürdüren binlerce tutsak bütün politikaları boşa çıkaran bir mücadeleye de öncülük ederek, tarih yazmaya devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz aylarda yaptıkları açlık grevi direnişi ile çözüm ve barış sürecinin kapısını aralayan tutsakların yaşadıkları hak ihlalleri konusunda son yıllarda başvurdukları ve seslerine ses olan bir adresleri de var. Yıllardır cezaevlerinde olan ve çeşitli sıkıntılar yaşayan tutsaklara bir pencere açan Özgür Gündem gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve her cuma yayınlanan Okurlarla Başbaşa köşesinin yazarı Hüseyin Aykol, hasta tutsaklar başta olmak üzere içerde olan binlerce tutsağın yaşadığı sorunlarının görünür kılınmasına aracılık etti. Aykol, son olarak hasta tutsak İrfan Eskibağ'ın yaşamını yitirmesinden sonra tekrardan gündemin baş sırasında yer alan hasta tutsakların durumu başta olmak üzere cezaevlerinin durumuna ve içerdekiler için dışarıya açılan bir pencere olan Okurlarla Başbaşa köşesinin nasıl oluştuğuna ilişkin DİHA'ya değerlendirmelerde bulundu. 

Okurlarla Başbaşa köşesinin 5-6 yıl önce Okur Temsilcisi ismiyle yayın hayatına başladığını belirten Aykol, özellikle batıda uzun süreden beridir uygulanan ombudsman sisteminin Türkçe karşılığının Okur Temsilcisi olduğunu vurguladı. Bu sistemin okurların görüşlerini, öneri ve eleştirilerini alma ve bu anlamda okurlarla beraber gazetenin çizgisine yön verme anlamına geldiğine işaret eden Aykol, Okur Temsilcisi'nin bir nevi hakem görevi gördüğünün altını çizdi. Genelde bu sistemin mail ve telefonlar üzerinden yürütüldüğünü kaydeden Aykol, Özgür Gündem gazetesinin hitap ettiği kitlenin özgünlüğü açısından kısa sürede yıllardır cezaevlerinde olan tutsakların sesi olmaya başladığını belirtti. Özellikle içerden gelen mektupların yoğunluğuyla bağlantılı zamanla köşenin kendiliğinden cezaevlerindeki sorunların, umutların, dileklerin köşesi haline gelmeye başladığını belirten Aykol, gelen yazıların yoğunluğuyla da bağlantılı gazetenin forum sayfasında içerden gelen yazıları yayınlamaya başladıklarını ve haftanın bir gününü sadece o yazılara ayırdıklarının altını çizdi. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni olmasından sonra Okur Temsilcisi köşesinin bir takım yasal prosedürler gereği değişerek Okurlarla Başbaşa ismini aldığını ifade eden Aykol, dışarıdan da çok telefon ve mail aldıklarını ama esas olarak cezaevlerinden gelen mektupların ve özelde de hasta tutsakların mektuplarında dile getirilen sorunların köşeye damgasını vurduğunu belirtti. 

'Yapılacak çok iş var, zaman yetmiyor'

Güne çok erken başladığını belirten Aykol, "Beni tanıyanlar çok iyi bilirler. Zamanı en iyi şekilde kullanmak ve mümkün olduğu kadar dolu dolu geçirmek en temel prensiplerimden. Çünkü daha yapılacak çok iş var. Ve bazen zaman yetmiyor. Onun için güne olabildiğince erken başlıyorum. Günün en dinç olunan saatlerinde büroda oluyorum. İlk işim posta kutusuna ve masama bırakılan taahütlü mektuplara bakmak oluyor. O mektupları okumakla güne başlamak iyi olduğu kadar her bir mektubun içinde yer alan trajedi, bireylerin kişisel tarihleri, yaşadıkları sorunlar ister istemez sizi etkiliyor. Mektupların içinde haberleştirilmesi gerekenleri ajansa veriyorum. Arkadaşların sorunlarının haberleştirilmesi bu anlamda çok önemli" dedi. 

'Her mektupta bir trajedi var'

Açtığı her mektupta sorunların dile getirildiğini ifade eden Aykol, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nden gönderilen ve 60 yaş üzeri anaların olduğu bir fotoğrafı göstererek, "Kişisel hikayelerin hepsi hemen hemen bir trajedi. Mesela Mardin E Tipi Cezaevinden bana BDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım'ın ve çok sayıda annenin fotoğrafının olduğu bu fotoğraf geldi. Bunlar 'teröristler' işte görüyorsunuz. 70-80 yaşındaki bir kadın nasıl 'terörist' oluyor, insanın aklı sahiden de almıyor. Yani şu fotoğraf Türkiye'deki o rutin gerçeği gösteriyor. İki tane meslektaşımız işte Sevcan Atak ve Dılşah Ercan. Her birisi birlikte çalıştığımız insanlar. Şakran cezaevi gerçekten çok sorunlu bir yer. Nitekim oradaki kadınlar koşullardan dolayı açlık grevi yapıyorlar. Ki bu bizim pek yaptığımız bir şey değildir. Yani koşulardan kaynaklı eylem çok fazla yapılmıyor. Demek ki koşullar o kadar zor ki yapmak zorunda kalıyorlar" dedi. Haberleştirilmesi gereken mektupların dışında diğer konuları Okurlarla Başbaşa köşesine taşıdığını ifade eden Aykol, "Mektupları okuyorum. Sorunlar konusunda yapılabilecekler konusunda önerilerimi sunuyorum. En azından yasal anlamda ne yapılabilir onları anlatmaya çalışıyorum. Bazan özel istekler oluyor. Onları cevaplandırmaya çalışıyorum. Her bir arkadaşın ayrı bir trajedisi var. Yapabildiğim DİHA'nın haber yapmasına vesile olmak" dedi. Hemen hemen her sabah postaneye gittiğini ifade eden Aykol, "Her gün sabah mutlaka postaneye uğruyorum. Bir kaç kitap, kart, mektup gönderiyorum. Memurlarla artık arkadaş oldum. Gerçekten de yardımcı oluyorlar. Benim gönderdiğim mektupların hepsi onların da desteğiyle ulaştı. Varolan engellemeler ise genelde cezaevi idaresinden kaynaklanıyor" ifadesini kullandı. 

'Çok büyük bir aile olduk'

Cezaevlerinde olan tutsaklarla özel bir bağlarının oluştuğunun altını çizen Aykol, "Çok büyük bir ailem var aslında. Evet özel yaşamımda da çok mutlu bir insanım. Ailemi çok seviyorum. Yine birlikte çalıştığım arkadaşlarım ailemin bir parçası. Ama galiba artık çok daha büyük bir ailem var. 8-10 bin kişilik ailem var. Şimdiye kadar cezaevindeki tüm arkadaşların hepsi mektup göndermemiş olsa bile gönderenlerle birlikte gelen selamlarla birlikte neredeyse 10 bin kişi ile diyalogum var. Onlarla aramızda bir bağ oluştu. Mesela bazen kızıyorum onlara. Çünkü kısa mektup istiyorum, bir sayfaya dört beş kişi misafir olsun diye. Bunu belirtiyorum. Mesela tahliye olan arkadaşların çoğunun ilk ziyaret ettiği kişilerden biri olduğumu biliyorum. Ve yine ailelerde bu işe dahil olmaya başladılar. Aileler aracılığıyla da selamlarını alıyorum. Yine ulaşamayan mektuplarında dile getirmek istediklerini aileler aracılığıyla gönderiyorlar" ifadesini kullandı. Tutsakların tüm sorunlarını kendisine aktardığını ve hemen çözüleceği psikolojisi taşıdığını belirten Aykol, "Benim hemen çözeceğimi düşünüyorlar. Beni o kadar yüceltmesinler. Ben sadece bir gazeteciyim. Gazeteci bir olayı yazarak sorunları görünür olmasını sağlar. Ve çözüme zorlar. Sorunları aktarırsak mutlaka hallederler diye düşünmemeleri lazım. Sorunu esasen onlar kendileri çözecek. İlla açlık grevi yapsınlar demiyorum. Ama tutumlarıyla, direnişleriyle, talepleriyle bunu başaracaklar. Bizim yapacağımız sadece haberdir. Ben sadece aracıyım. Sorunu çözen biri değilim" dedi.

'Köşenin olmasının nedeni hasta tutsaklar'

Okurlarla Başbaşa köşesinin olmasının en önemli nedeninin hasta tutsaklar olduğunun altını çizen Aykol, "Köşenin olmasının en önemli nedeni hasta tutsaklardır. Beni en fazla etkileyen konuların başında hasta tutsak arkadaşlar geliyor. Bu şekilde mektuplarla sorunlarını bize ileten çok kişi oldu. Onların hastalıklarının ne kadar vahim olduğunu sürekli okuyor, hissediyor ve birşeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Mesela bazen hasta tutsağın kendisi yazamayacak durumda oluyor, yanındaki arkadaşı yazıyor. Bazen okuma yazması olmadığı için başka bir arkadaşı onun yerine yazıyor" diye konuştu. 

'İçerde yaşamını yitiren hasta tutsakların mektupları var elimde'

Hasta tutsakların durumuyla ilgili konuşurken duygulu anlar yaşayan Aykol, "İçerde yaşamını yitiren hasta tutsakların mektupları var elimde. Tabii ben o mektupları elimde tutmuyorum. Genelde İHD'ye veriyorum. İçerde yüz, iki yüz değil yüzlerce arkadaş yaşam savaşı veriyor. Her anlamda büyük bir direniş sergiliyor. Bazan hastalığıyla ilgili sorunlarının gündemleşmesini istemeyecek kadar mütevazi davranıyor. Hatta çoğu hastalıklarını dahi dile getirmiyor. Ama şu bir gerçek elimizdeki son verilere göre dört yüz kişi büyük bir hastalıkla mücadele ediyor. Onların dışarıda tedavilerinin görülmesi bunun halledilmesi o kadar zor değil. Cumhurbaşkanı'nın onların tedavilerini dışarıda yapmaları için yetkisi var. Çokca eleştirdiğimiz Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer döneminde bile Wernika Karsakof hastası çok sayıda kişi tahliye edildi. Onların tahliyesi için imza atmıştır. Oysa son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül adli yada siyasi en az tahliye kararı veren bir Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçecek. Hasta tutsakların dışarıda tedavilerini yapmaları af ya da başka bir şey anlamına gelmiyor. Bu son derece vicdani bir durumu ifade ediyor. Tedavi edilebilmeleri için tutukluluk durumlarını bir süre için durduruyor. Ama maalesef ölüm sınırında olan arkadaşlar var. Tedavi şartları sağlanabilir. Bunun için Adli Tıp raporu yeterli. Ancak bunun ötesinde insanlar hala hastanelerde kelepçeli tedavi ediliyorlar. Üçlü protokol var uygulanmıyor. Yıllardır cezaevinde olan arkadaşlar bir çok hastalık ile yaşamaya başlıyorlar. Yine KCK davaları dediğimiz rezalet var. Bu insanlar esir konumundalar. Telefon dinlemeleri ile yıllarca cezaevlerinde tutuluyorlar. Bu insanlardan ciddi hastalıkları olanlar var. Yani düşünün zaten bırakılması gereken hiçbir hukuki gerekçe olmadığı halde içerde tutulan insanlar var. Tüm bunlara kamuoyunun duyarlı kalması hayati önemde" diye konuştu. 

'Her ölümle birlikte bir tarafımız ölüyor, biz ölüyoruz'

Yaptıkları gazetecilik işinin insanı çoğu zaman teknikleştirdiğini ve bazı şeylere alışmak zorunda bıraktığını ifade eden Aykol, "Gazeteciler olarak her gün bir felaketi manşete taşımaya alıştık maalesef. Ama eli kolu bağlı insanların bu şekilde içerde ölmesi canımızı çok acıtan şeylerden bir tanesi. Her ölümle birlikte bir tarafımız ölüyor. Belki biz de ölüyoruz" dedi. 

'Onları içerde görmek istemiyorum bunun için mücadele ediyorum'

Aykol son olarak şunları söyledi: "Bildiğimiz kadarıyla köşemiz cezaevinde çok ilgiyle okunuyor. Onlar için gerçekten dışarıya açılan bir nefes kaynağı, bir pencere. Kendi seslerini duyuyorlar. Bu bakımdan onlar mutlular. Ama ben mutlu değilim. Tabi ki onlar çıkıncaya kadar ben bu köşeyi sürdürmekte kararlıyım. Bunun için mücadele ediyorum. Ama bitsin istiyorum. Nasıl bitsin? Ben artık dışarı çıksınlar, özgür olsunlar istiyorum. Psikolojik olarak bu beni zorluyor. Başka bir arkadaş bu nöbeti devralıncaya kadar köşeyi bırakmayacağım. O zamana kadar bu nöbeti ben sürdüreceğim. Ancak ben onları artık içerde değil dışarıda görmek istiyorum." DİHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.