Hujam’ın gözleri

Hujam’ın gözleri

IŞİD’in bir gayesi hepimizi vahşetine seyirci kılarak ortak etmekken, bir diğer gayesi de dehşeti sıklaştırmak ve giderek olağanlaştırmak.

IŞİD vahşetini tipik bir istila filminin seyircisi gibi konumlanarak izliyoruz. Sanki perde kapanınca birileri ışıkları yakacak ve bizler de az evvel gördüğümüz dehşet sahnelerinin etkisinden silkinip çıkış kapılarına yönelecekmişiz gibi bir yanılsamanın içindeyiz. Oysa seyircisi olduğumuz filmin oyuncu namzetleriyiz. Yani film bittiğinde ışıkları yakıp çıkış kapılarını açacak olanlar da bizleriz. Dahası, filmin finalini “bizler” belirleyeceğiz.

Yeşil-sarı-kırmızı ile turuncu ve siyah

Ortadoğu’da karanlıkla aydınlığın, siyahla yeşil-sarı-kırmızının savaşı sürüyor. Fakat IŞİD, kasten Kürtlerin renklerini değil, ABD’nin Guantanamo’daki karanlığı kapatmak için kullandığı turuncuyu vahşetinin simgesi haline getiriyor ve siyah bayrağını turuncuya karşı dalgalandırıyor. Bedeni değil ruhu “ıslah” etmeye odaklanan modern cezalandırma yöntemine karşı pre-modern eza ritüellerini yeniden “uygarlığın” önüne koyuyor IŞİD. Modern ceza hukuku çoğunlukla halkın nazarında suçlunun bedenini parçalamaya, ona eza uygulamaya değil, ruhunu “ıslah” etmeye dayanıyor. IŞİD ise kontrol ettiği köy ve kasabalarda insanlığın bu göreli “ilerleyişini” durdurup pre-modern dönemi tedavüle sokuyor. Bunu yaparken de sadece vahşetin canlı tanıklarını değil, internette yaydığı vahşet videolarıyla tüm “izleyicileri” kefil haline getiriyor.

Hujam Surçi

Tüm renkleri siyahla kapatıp umudu simgeleyen turuncuyu ölümle, umutsuzlukla özdeşleştirmek için her gün yeni bir vahşeti seyirlik malzeme haline getiren IŞİD’in şimdiye kadar üstesinden gelemediği esas güç kadınıyla erkeğiyle Kürtler oldu. Bir hafta içinde, turuncu kıyafet giydirilen Japon gazeteci Kenji Goto’nun ve Pêşmerge Hujam Surçi’nin başını kesen, Ürdünlü pilot Muaz el Kesasibe’yi demir bir kafesin içinde yakan IŞİD’çiler, kadınlar tarafından öldürülmeleri halinde cehenneme gideceklerine inanıyormuş. Sembolik olarak bu korku veya inanış, yeşil-sarı-kırmızı renkleriyle IŞİD karanlığını kovalayan Kürt kadınlarının Ortadoğu’daki gücüne dair muazzam bir anlam barındırıyor. Kürt kadın savaşçılarının IŞİD barbarlığının panzehri olduğunu dünya yavaş yavaş idrak etmeye başlarken, IŞİD de vahşetinin dozajını sistematik olarak artırıyor. (Kürt kadın savaşçılarının yarattığı güce dair değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakalım).

Biz izleyiciler iyilerin safında mıyız?

Kendini sadece seyirci zanneden biz “izleyiciler” açısından hakikatin idrak edilme biçimi bile kurmaca bir felaket filminin tesirinden farksız: Kötüler yer yer püskürtülürken yer yer ilerliyor. İyilerden taraf görünüp kötülere ve kötülüğe kapılarını açan, onlarla işbirliği yapan, taktik ve lojistik destek sağlayanlar da var bu “filmde.” Fakat çok gişe yapabilecek her türlü unsuru barındıran bu felaket filminde “izleyiciyi” iyilerin safında göstermek ne kadar doğru?

Sosyal medyada günlerdir Hujam Surçi’nin ölümünden dakikalar öncesindeki bir fotoğrafı dolaşıyor. Karanlığın sol eli, Hujam’ın başının üstünde. Hujam’ın hem dalgın hem de keskin derin bakışı celladın elini neredeyse hiç hissetmediğini gösteriyor. Hujam’ın bakışlarında umutsuzluk yok, öfke yok, korku yok, dilenme yok, direnme yok, pişmanlık yok, dehşet de yok. Günlerdir dönüp dolaşıp baktığımız o fotoğrafta tarifi güç bir vakar, haysiyet ve azamet var. Yaşamının son deminde güncel veya o anda olanla ilişkisini kesmiş, geçmişle geleceği aynı anda barındıran bir ifade takınmış Hujam. “İzleyiciyi” düşünmeye, silkinmeye sevk eden bir bakış bu. Ama maalesef silkinemiyoruz bu vahşet stratejisinin bizi içine sürüklediği bedbinlikten. Belki de vahşete izleyici kalmanın bizi IŞİD’in azap çektirme törenlerinin bir parçası olmaktan çıkardığını zannediyoruz. Oysa IŞİD’in vahşet gösterilerini izleyen herkes, artık o vahşete ortaktır.

Dehşet sahnesinde halkın rolü

Foucault, “Hapishanenin Doğuşu” kitabındaki “Azap Çektirmenin Görkemi” bölümünde bu ortaklığı şöyle tarifliyor: “Azap çektirme törenlerindeki baş kişi, bu törenlerin gerçekleşmesi için gerçek ve dolaysız mevcudiyeti talep edilen halktır. Bilinecek, ama nasıl cereyan ettiği bir sır olarak kalacak olan azap çektirmenin hiçbir anlamı olamazdı. Azap çektirmenin örnek oluşturması yalnızca en küçük yasa ihlalinin bile güçlü bir cezalandırılma tehlikesi taşıdığının bilincinin uyandırılması için değil, aynı zamanda suçlunun üzerinde şiddet uygulayan iktidarın seyri yoluyla bir dehşet etkisini harekete geçirmesi için de istenen bir şeydi: ‘Ceza alanında en güç nokta cezanın verilmesidir: bu sürecin amacı ve sonudur, ve suçluya iyi uygulandığı takdirde yaratacağı örnek ve dehşetle elde edilen tek üründür. Fakat bu dehşet sahnesinde halkın rolü ikirciklidir. Seyirci olarak çağrılmıştır: gösterilere, suçun herkesin önünde itiraf edilmesine davetlidir; kazıklar, darağaçları, idam direkleri meydanlarda veya yol kenarlarında kurulmaktadır; işkenceden geçenlerin cesetlerinin, büyük bir olasılıkla suçu işledikleri yer olan noktalarda günlerce bırakıldığı olmaktadır. İnsanların bilmeleri yetmez, gözleriyle görmeleri de gerekir. Çünkü korkmaları gerekir; ama aynı zamanda çünkü, cezalandırmanın kefilleri olarak tanık olmaları ve çünkü belli bir noktaya kadar bu işe katılmaları gerekir. “

“Vahşeti izle”

IŞİD’in bir gayesi hepimizi vahşetine seyirci kılarak ortak etmekken, bir diğer gayesi de dehşeti sıklaştırmak ve giderek olağanlaştırmak. Hujam’ın hepimizin gözlerinin içine baktığını gösteren o fotoğrafa içinden geçen sözleri eklense, belli ki bizlere “neredesiniz” diye sorduğunu duyacağız. Cevabımız ise belli: “Ekran başındayız.”

IŞİD’in son bir hafta içindeki vahşeti sadece yaygın medyaya yansıyanlar. Bir de Türkiye’deki IŞİD medyasının naklettiği sayısız cinayetin videoları var. DNS ayarlarını değiştirmemiş olanlar örneğin Özgür Politika Gazetesi’nin web sitesini Türkiye’de yasaklı olduğu için açamazken, IŞİD’in vahşet videolarını, olağan bir “haber” olarak paylaşan hemen tüm web sitelerine rahatlıkla ulaşabiliyor. Türkiye, IŞİD’in dehşeti sıklaştırma stratejisini yaygınlaştırabilmesi ve hepimizi bu azap çektirme törenlerinin seyircisi kılabilmesi için o videolara erişimi açık tutuyor. Yaygın medya da bizleri bu seyre davet ediyor. Örneğin aşağıdaki fotoğraf, Milliyet Gazetesi web sitesinin 29 Ağustos 2014 tarihli bir haberinin görseli: Turuncu kıyafet giydirilmiş genç bir Pêşmerge’nin boğazlandığını gösteren ekran fotoğrafının üstünde Milliyet’in logosunun hemen karşısında şu davet var: “İzle”.

Birkaç yıl öncesine kadar, hançerin kasılmış bir gırtlağa dayandığını gösteren fotoğraflarla karşılaşsak, kapıldığımız dehşetin üstesinden gelemezdik. Fakat IŞİD, tam da dehşetin yaratacağı tepkiyi bertaraf edebilmek için bizleri bu vahşete alıştırıyor. O yüzden de her gün vahşetinin dozajını daha da artırıyor. Yakında yakaladığı insanların canlı canlı derisini yüzmeye başladıklarını görürsek de şaşırmayacağız. Umutsuzluk, dehşet verici vahşetin olağanlaştığı anda insanın ruhuna hükmeder. Her ne kadar dehşet, pusmakla yakın anlamlı olsa da, içinde bir mukabele potansiyeli taşıyor. O yüzden şimdilerde IŞİD, insanlığın bu mukabele etme ihtimalini yok etmeye yönelmiş durumda. Haliyle vahşetinin dozajını artırmak durumunda. Yenildikçe daha da vahşileşecek. Vuruldukça daha da saldırganlaşacak. Ta ki, kendi yarattığı cehennem ateşinde kavrulup yok olana kadar, dinmeyecek. Bizler ise seyirci kaldığımız müddetçe ekrandaki vahşetin içine gömüleceğiz. Daha da kötüleşeceğiz. Seyirci kalmak sadece teslimiyet değil, kefilliktir. Ayrıca bizleri IŞİD vahşetinin videolarına seyirci kılmaya çalışanlar, hakikatin aktarıcıları değil, vahşetin senaristleridir. Hujam’ın, Kenji’nin, Muaz’ın ve yüzlercesinin katlediliş vidolarını seyretmeye değil, gözlerindeki ifadeye, çağrıya, soruya yanıt vermeliyiz. Biliniz ki, kim sizi bu vahşeti izlemeye davet ediyorsa, o IŞİD’dir. Çünkü onlar da çok iyi biliyor ki, IŞİD’in vahşeti karşısında dehşete kapılmayacak ve bu dehşetin muhtemel tepkisini göstermeyecek kadar alışırsak, hepimiz IŞİD’lileşiriz.

İrfan Aktan

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.