“HAŞHAŞİLER”

“HAŞHAŞİLER”

Doğduğum toprağın üstünde yaşayanların dilinden düşmeyen anlamlı bir söz vardı: “Kötü komşu, insanı iyi hacet sahibi eder.”

Ülkemizde bugün erki elinde tutan, muhalefet tarafından “yolsuzlukla, hırsızlıkla, arsızlıkla” vasıflandırılan bir iktidar ve onun başı, bizi yönetiyor.

İktidarın bu kötülüğü, bu kindarlığı, bu adaletsizliği; duyarlı her insanı, yapılan bu yanlışlıklar alanında, araştırmaya/ incelemeye sevk ediyor.

Ülkede iki kesim, “mal bulmuş Mağribiler” gibi birbirleriyle yarışa girmişler.

Her iki kesim de, yağmadan mal kaçıran talancılara benziyor.

Aslında her iki kesim de “hilafet özlemiyle” yanıp tutuşmaktadır.

Bu iki kesimin durumlarını, davranışlarını, birbirlerine söylediklerini izleyip işittikçe “ağacın iki ucu da pislik içinde” demekten kendimizi alamıyoruz.

Bu iki kesim, giriştikleri bu “çamur atma savaşı”nda, sadece birbirlerini karalamakla kalmıyorlar; yalan/yanlış ortaya attıkları pisliklerle yöreyi de kirletiyorlar; tarihi çarpıtıp, yöreye yaydıkları pisliklerle gerçekleri örtmeye çalışıyorlar.

Tarihte,  haksızlığa ve zulme karşı “başkaldırının simgesi” haline gelmiş “Hasan İbni Sabbah”ın “fedai”lerine “haşhaşi” diyen ve onları “acımasız birer katil” olarak niteleyen kindar bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Bir “Zulüm makinesi” gibi çalışan Selçuklu Hanedanı’nın acımasızlığını görmezlikten gelen, Cumhuriyet öncesi yönetimleri sürekli “baş tacı” eden, “ecdadımız” diye övünen bir “başvezir” ve onun üstü var günümüzde.

Fedaileri, “katil haşhaşiler” diye aşağılayan bu zihniyet, Selçuklu Başveziri Nizam ül Mülk’ün despotluğundan, yakıp yıkıcılığından nedense söz etmiyor hiç. Edemez; çünkü kendilerinin de Nizam ül Mülk’ten, pek de kalır yanları yoktur.

Bu muğlâk zihniyet, günümüzde “Allah ü ekber” diyerek insan kafası kesen, kestiği bu kafayı kurbanlık koçbaşıymış gibi sallayarak yöresindekilere gösteren caniler için, tek söz etmiyor; bu tutumu nedeniyle de uygar ülkeler, bu zihniyeti, insan kesen canilere “yardım ediyor” gerekçesiyle uyarıyor/kınıyor.

Dedim ya “kötü komşu, insanı iyi hacet sahibi eder.”

Ortaya atılan bu “haşhaşiler” sözcüğü, beni yeniden “Fedailerin Kalesi Alamut”u okumaya mecbur etti.

Bu tarihi romanı “Wladımır Bartol” adlı bir yabancı yazmış; dilimize de Atilla Dirim, çevirmiş.

Kitap, bir “nehir roman” akıcılığında sürüp gidiyor.

Gerici zihniyetin “haşhaşi” dediği ve karalamaya çalıştığı bu aslanlar gibi çarpışan fedailer, nasıl yetiştirilirdi; nasıl bir eğitimden geçerdi kitaba bakalım bir:

“…Bir İsmailî savaşçısı için savaş sanatı ve irade terbiyesi, şüphesiz çok önemlidir. Ama düşüncelerini rahatlıkla ve istediği biçimde ifade edebilmesi için söz sanatını kavramış olması da en az o ölçüde önemlidir…” (sayfa: 69)

Bir iki sayfa geri gidelim; bir fedai konuşuyor:

“Dai Ebu Soraka, bize Peygamberler tarihi ile İsmailî davası uğruna ölen kutsal şehitlerin hikâyelerini anlatıyor; onun dışında Fars dilinin gramerini ve metriğini de öğretiyor… Bize ilmükelam, cebir, Arapça gramer ve felsefe konularında da ders veriyorlar…” (sayfa: 55)

Peki, bu “İsmailî” sözcüğü nasıl doğmuştur?

Kitaptan okuyorum; İsmailîler konuşuyor:

“Herkesin bildiği gibi Alevilerin kutsalı sayılan “12 İmam”ı vardır. Bunların altıncısı olan İmam Cafer-i Sadık’ın iki oğlu vardı: Biri Musa el Kâzım, diğeriyse İsmail’di. İsmail’in durumu üzerine değişik söylentiler vardır. İmamlık, Musa-yi Kâzım’la devam etmiştir. Hasan Sabbah ve fedaileri, İsmail’i önder olarak seçtikleri için “İsmailîler” olarak tanınmışlardır.

Şimdi bu İsmilîlerin diliyle de Selçukluların kim olduklarına bakalım bir:

“Selçuklular kimdir?”

“Selçuklular, istilacılardır; İran’a hükmetmek için ‘Yecüc-Mecüc’ ülkesinden gelen Türklerin ırkındandırlar.”

“İsmailî davasının İran’daki en azılı düşmanı kimdir?”

“Sultanın başveziri Nizam ül Mülk…” (sayfa: 76)

Fedailerin konuşmaları, bu minval üzere sürüp gidiyor.

Sonuç:

Zulme uğrayan, işkence gören, ekini yakılan, köyü yıkılan, malı talan edilen, onlara köle diye bakılan bu fedailer, kendilerini korumayıp da zalime boyun mu eğeceklerdi?

Bugün Kürtlerle Alevilerin durumu da böyle değil midir?

“Haşhaşi tanımı” külliyen yalandır; onlar hak arayan “kartal yuvası” fedaileridir…

Fehmi SALIK

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.