Güneşe haykıran çocuklar

Güneşe haykıran çocuklar

Her gün yeni doğan güneşin altına diz çökerek dualarımı güneşe doğru üflüyorum. Bu dualarımın içinde ne olduğunu kimse bilmiyor.

MECİT ÇAVLI yazdı...

Ve ben çıplak ayaklarla umuda koşan

Tanrıya susamış bir Êzîdi

Bedenim artık dayanmıyor bu kurşunlara

Ağır geliyor küçücük bedenlerle

Büyük kurşunları taşımak

 

Her gecen gün biraz daha ölüyorum

Kimsenin umurunda olmadan  

Her gün dua ettiğim güneş bile

Artık kavurucu bir ölüm oldu

Susamış bedenime…

Her gün yeni doğan güneşin altına diz çökerek dualarımı güneşe doğru üflüyorum. Bu dualarımın içinde ne olduğunu kimse bilmiyor.

Hâlbuki bakarsanız Ninova’nın tarihine, benim dualarımın içinde ne olduğunu az çok anlayacaksınız.

Mezopotamya bölgesinde yaşayan en kadim halklardan bir tanesiyim.

İsmim; Êzîdi bu kelime Azda kelimesinden türemiştir. Kürt dilinde bunu karşılayan iki kelime mevcuttur bunlar : “Xweda” ve “Ezda”dır.

Xweda kendiliğinden var olma, Ezda ise beni yaratan, var eden anlamına gelmektedir.

Benim için Tanrı bu dünyanın yaratıcısıdır ama koruyucusu değildir. Tanrısal ruhun vücut bulması için Tavus Kuşu benim için kutsaldır. Onu Tanrı kendi özünden, ateşinden ve nurundan yaratmıştır. O, ben ve tanrı arasında aktif bir rol alır. 

Öldükten sonra ışık saçan güneşte, ay ve yıldızların bedenlerinde buluruz kendi ruhumuzu. Kutsal kitaplarım : “Pîrtoka Reş” ve “Mıshefa Reş “tır.

Tarihte birçok saldırıya maruz kalmışız. Moğolların saldırısıyla Hakkâri, Nusaybin, Cizre, Van ve Urmiye’ye kök salmışız. Bugün bile hala bu inançlarım nedeniyle birçok ülkenin ve terörist grupların saldırılarına maruz kalıyoruz.

En son İŞİD’ in bize uyguladığı soykırım saldırısına maruz kaldık ve binlercemiz kendi umutlarını, hayallerini, işini, topraklarını bırakıp can havliyle yalın ayak kaçmaya başladı. Sığınabileceğimiz hiçbir yer yok. Canımız avuçlarımızın içinde sadece kaçıyoruz. Belki savaşsız, çocukları dizginlemeden koşup oynayacağı bir yer buluruz, şansımız yaver giderse belki de insanların birbirini seveceği bir yer dahi bulabiliriz.

Rojava, Kobanî, Başûr, Şengal işgalcilerin namluları ucunda kan ağlıyor.

Ortadoğu’da hortlayan IŞİD terörü binlerce masum insanın canını “Allahu Ekber” edalarıyla alıyor. Bu nasıl bir müslümanlıktır ki bu edalarla insanların kafası kesiliyor. Gözler hiç kırpılmadan insan canı alınıyor?

Şengalde, Rojavada, Kobanê’de bir çocuğun hissettiklerini burada bu yazıyı okuyarak hissedemeyiz ama onun hislerine ortak olup paylaşabiliriz.

Evet, görüldüğü gibi Kürtler her yerde katliamlara maruz kalıyor. Kendiimzi korumak için Rojava’da savaşıyoruz, Kuzey’de savaşıyoruz ve IŞİD’le de savaşıyoruz. Dayatılan kölelik sistemlerini reddeden Kürtlerin, birçok cephede savaşması ve örgütlenmesi şarttır.

Ayrıca Kürtlerin yapacağı demokratik devrimin birçok ırkı, dini ve dili içine alması lazım. Dar milliyetçilikle Kürtler hiçbir şey elde edemezler hatta kaybederler.

Çünkü milliyetçilik ufuksuz ve dar düşünme sistemidir. Dünyada ve Orta Doğudaki olayları kavrayamaz. Bu nedenle devrimi iyi kavramalı ve bütün insanları kapsayacak bir demokratikleşme sistemini benimsemeliyiz.

Bugün Rojava’da yaşanan olaylara Kuzey’deki Kürtler kayıtsız kalamaz. Kobanî’de yaşananlara İran’daki Kürtler de kayıtsız kalamaz. Eğer öyle bir şey olursa Kürtler kendi aralarında topyekûn kaybederler. Bu yüzden olaylara geniş bir ufukla bakmak lazım.

Yıllardır esaret altında yaşayan Kürtler, bu direnişten alnın akıyla çıkabilirse özgürlüğü avuçlarının içine almaları kaçınılmazdır. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.