CPJ Basın Özgürlüğü Raporu köşelerde

CPJ Basın Özgürlüğü Raporu köşelerde

Gazetecileri Koruma Komitesi'nin Türkiye'yle ilgili basın özgürlüğü raporunu köşe yazarları nasıl ele aldı, ne tür değerlendirmeler yapıldı...

Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) tarafından ekim ayı içinde yayınlanan Türkiye basın özgürlüğü raporu medyada oldukça büyük yankı uyandırdı. Tutuklanan gazeteciler ile Türkiye'nin "İran, Eritre ve Çin dahil en baskıcı rejimleri geride bıraktığı"nı vurgulayan, "Türkiye'nin Basın Özgürlüğü krizi" başlıklı rapora ilişkin değerlendirmeler...

"Sadece devirler farklı!"

Umur Talu, Habertürk'teki yazısında, 1999'daki CPJ raporunda 27 gazetecinin hapiste olduğunun belirtildiğini hatırlattıktan sonra şöyle diyor:

"Raporları o gün görüp bugün görmeyen, bugün görüp o gün görmeyenlerin temel ikiyüzlülüğü 'Basında Kürt meselesi'. Bugünün mağruruna göre de bunlar gazeteci değil, terörist. O günün mağruru, Basın Konseyi gibi tekelci medya şubelerine göre de onlar gazeteci değil, terörist idi.
"O yüzden... Didişiyorsunuz ya; aslında bazen kavga edeceğiniz bir şey yok. Sadece devirler farklı!"

"Yapılması gerekenlerin ne olduğu sır değil"

İsmet Berkan, Hürriyet'te dün yayınlanan "Gazetecilerini hapse atan ülke vatandaşına ne yapmaz ki?" başlıklı yazısında şöyle diyor:

"Türkiye'nin ifade özgürlüğü ile bitmeyen imtihanını yazmaktan dilimde tüy bitti denebilir. Ceza yasasının ve Terörle Mücadele Yasası'nın hangi maddelerinin bu sorunlara yol açtığı konusu da, uygulamadan kaynaklanan meseleler de bilinmeyen şeyler değil. Gerek Adalet Bakanlığı ve gerekse üzerimizdeki ağır baskı nedeniyle Dışişleri Bakanlığı ve AB Bakanlığı bürokrasisi bunları gayet iyi biliyor. Türkiye'de ifade özgürlüğünü batıdaki seviyesine getirebilmek için yapılması gerekenlerin ne olduğu da sır değil. Sır olan, bütün bu bilinenlerin neden yapılmadığı, hükümetin ve parlamentonun bu konuda neden harekete geçmediği."

"Bu güzel mesleğe sızarak 'şiddete dayalı siyaset' için kullananlar"

Güneri Cıvaoğlu, Milliyet'teki dünkü yazısında, "mesleğe sızarak 'şiddete dayalı siyaset' için kullananlar"ın raporda "gazeteci gibi gösterilmesi"ne tepki gösteriyor:

"Burada önemli bulduğum bir notu da ilave edeyim. Bizim yıllarımızı verdiğimiz bu güzel mesleğe sızarak 'şiddete dayalı siyaset' için kullananların aynı raporun satırlarında 'bizdenmişler' gibi gösterilmelerine de kesinlikle karşıyım. Ne yazık ki... Şiddete dayalı siyaset ve örgüt mensuplarından polise, gizli servis elemanlarına, yabancı servis mensuplarına kadar sızmalarla gazetecilik mesleği kullanılıyor. Sadece Türkiye’de değil, her ülkede."

"Kendi kendini tekzip eden yaman bir çelişkiler yumağı"

Bir dönem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın basın danışmanlığını yapan Akif Beki, Radikal'deki yazısında, raporun Türkiye'de tartışılabilmesini ifade özgürlüğünün varlığı açısından başlı başına bir kanıt olarak görerek, hükümet temsilcilerinin tasavvurundaki meşruiyet zeminine ilişkin önemli bir ipucu veriyor:

"New York merkezli komitenin (CPJ) başkanı Sandra Rowe ile direktörü Joel Simon, bizim televizyonalrda serbestçe konuşabiliyor ama. Ama hazırladıkları rapor, canlı yayınlarda özgürce tartışılıp gazetelerde geniş geniş yer alabiliyor. Yine de Türkiye, gazetecilerin hapsedildiği ve muhalefetin suç sayıldığı karanlık günlerden geçiyor, öyle mi? Kendi kendini tekzip eden yaman bir çelişkiler yumağı, rapor. Yazanlar, gazetecilerin hapsedildiği ve muhalefetin suç sayıldığı karanlık günleri ya hiç görmediler ve neye benzediği hakkında en küçük bir fikirleri yok ya da ne dediklerini tam olarak bilmiyorlar."

Raporun "rahatsızlık vermesi"nin beş nedeni

Ruşen Çakır, Vatan'da şöyle diyor: "Raporu 'taraflı' ve 'siyasi' olduğu için eleştirmeye kalkan gazeteciler gördük. Halbuki kendine 'gazetecileri koruma' diye bir misyon seçmiş olan bir kuruluşun basın özgürlüğü konusunda taraf tutmasından daha doğal ne olabilir? Aynı şekilde bir ülkede basın özgürlüğünün durumunu siyasi olmadan tartışmanın imkanı var mıdır?

Sanıyorum bu rapor şu nedenlerle çok rahatsızlık verdi:

1) Daha bir yıl önce CPJ’nin saygınlığının kabul edilmiş olması;

2) 61 tutuklu gazeteciyle dünya rekorunun Türkiye’ye verilmiş olması;

3) Basın özgürlüğünün sadece tutuklu gazeteciler açısından ele alınmayıp işlerinden olan gazeteciler, otosansür gibi konuların da genişçe irdelenmesi;

4) Kürt gazetecilerin yaşadığı hak ihlallerine ayrı ve geniş bir bölüm ayrılması...

5) Kısa süre önce AB İlerleme Raporu’nda da hak ve özgürlükler, bu arada basın özgürlüğü konusunda Türkiye’ye ciddi eleştiriler yöneltilmiş olması..."

"Daha vahim olan, bu durumun iktidar tarafından meşru bulunması..."

Deniz Ülke Arıboğan'ın Akşam'daki yazısından: "Kanımca Türkiye'de basının giderek daha sıkı bir kontrole tâbi olmasından daha vahim olan, bu durumun iktidar tarafından meşru bulunması ve normalize edilmeye çalışılması. Nitekim Adalet Bakanımız Sadullah Ergin'in Komite'ye cevabında 'basın ve ifade özgürlüğü kapsamındaki tartışmaların abartıldığını' söylemesi bunu gösteriyor. Türkiye tarafı bütün sayısal verilere ve birbirinden bağımsız kuruluşların raporlarına rağmen kendisinde bir sıkıntı olmadığını, haklı olduğunu ama birtakım kötü niyetlilerin durumu abarttığını düşünüyor."

"Raporda yazan ve bizi şaşırtacak hiçbir 'yeni bilgi' yok"

Tuğçe Tatari ise Akşam'daki yazısında şöyle diyor: Bu raporda yazan ve bizi şaşırtacak hiçbir 'yeni bilgi' yok aslında. Biz zaten tutuklu meslektaşlarımızın neden tutuklu olduğunu biliyoruz. Çünkü iddianameleri okuduk, çünkü duruşmaları izledik, çünkü yaşananların fazlasıyla farkındayız. Ama bakıyorum rapor çıktığından beri 'şaşırtan', 'ilginç', 'şok' gibi ifadelerle sunuluyor kamuoyuna. Oysa bana göre bu ifadeler, güçlü ve tanınmış yabancı meslektaşlarımızın harekete geçmekete hayli zaman kaybetmiş olmasının altını çizmek için kullanmaya daha uygun! Onların çoktan 'bize' sahip çıkmış olmaları gerekirdi.

"Hatırlayacağınız üzere aynı komite geçen yıl 'Sadece 8 kişi gazetecilik faaliyetinden dolayı tutukludur' raporuna da imza atmıştı. Rapor o günlerde eleştirilmişti, itirazlar olmuştu çünkü CPJ dersini çalışmamış, o raporu da çalışmadan, bilmeden, okumadan hazırlamıştı.'Sekiz kişi' tespiti hükümet tarafından benimsenmiş, sıklıkla ortaya konmuş, gazetecilerin tutukluluğuna dair yapılan her eleştiride 'Buyurun size raporu' denmişti."

"Türkiye'den 'ciddi dolar' karşılığı yazdırılan bu rapor..."

Yiğit Bulut'un Star'daki yazısı, içeriği dayanıksız bir suçlamadan ibaret olmasına karşın, bir günlük gazetede köşe yazısı olarak yayınlanabilmiş olması açısından  döneme ve sektöre ilişkin gösterge niteliğinde. Bulut, New York merkezli bir kuruluş tarafından hazırlanan rapora imza atan kişilerden, "bırakın Türkiye'yi belki hayatlarında New York'u bile sadece film karelerinde görmüş 'tipler'" diye söz ettikten sonra, raporun "para karşılığı" hazırlatıldığını iddia ediyor:

"Son bir yılda 53 gazeteci tutuklandı yaygrası altında yazılan, daha doğrusu Türkiye'den 'ciddi dolar' karşılığı yazdırılan bu rapor, Türkiye üzerine oynanan oyunları bir kez daha ortaya koydu... Bu ülkede YERLEŞİK DÜZEN 'kiralık-satılık zihinleri' yıllarca bize 'entelektüel' diye yutturdu ve ne yazık ki; hâlâ bu huyundan vazgeçmiş gibi de görünmüyor! Bu rapora 'milyon dolarcıkları' yığıp sonra da Türkiye ve Hükümetini yıpratmak için kendini parçalayanları da çok yakında öğreneceğiz... Bekleyin..."

"Haydi Başbakan, Şu Dış Basını da Sustursana!"

Orhan Birgit'in Cumhuriyet'teki "Haydi Başbakan, Şu Dış Basını da Sustursana!" başlıklı yazısından:

"Dünkü Akşam gazetesinde Sayın Başbakan’ın kendisini eleştirenleri belirlemek için AKP Genel Merkezi’nde özel bir izleme komitesi kurulduğu haberi veriliyordu... Biz gariban Türk medyasının artık bir manga kadar kalmış gerçek gazetecileri, her türlü şimşeğe de fırtınaya da alıştık. Yabancı meslektaşlarımız, medyamızın 'Suskunlar Mahallesi'nin oluşturduğu boşluğu doldurmak amacıyla eylem başlatıyorlar diyebiliriz. Çeşitli uluslararası basın kuruluşları, tıpkı 1960 ve 12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde olduğu gibi gözlerini ve eleştiri oklarını Türkiye’ye çevirdiler. Adeta 'Haydi Mister Prime Minister! Bizi de Sustursana' diye meydan okuyorlar."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.