Barış İçin AKP - HDP Koalisyonu

Barış İçin AKP - HDP Koalisyonu

Eğer Türkiye’nin en önemli meselesi barış sürecini devam ettirmekse, o halde bu süreci kararlılıkla ileri doğru taşıyabilecek bir hükümetin kurulması en elzem sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

ABDULLAH KIRAN * yazdı:

HDP’nin 7 Haziran seçimlerinden barajı aşarak meclise girmesi Türkiye’deki demokrasi deneyiminin çok önemli bir dönemeci olarak tarihte yer bulacaktır. Bu seçimlerle Kürtler ilk kez bir parti bayrağı altında mecliste yer buluyor. Ancak seçim sonuçları Kürtlere sadece mecliste temsil edilme olanağı sağlamıyor, bir koalisyon hükümetinin kurulmasında, adeta anahtar bir parti  olma imkânı da sunuyor.  AK Parti’nin tek başına hükümet olma şansı yakalayamadığı seçim sonuçları,  kabaca dört alternatifi olanaklı kılmaktadır: 1) Koalisyon hükümeti, 2) Azınlık hükümeti 3) Seçimlerin yenilenmesi, 4) Erken seçim.

 Koalisyon AK Parti Olmadan Zor

 Genel olarak seçim sonuçlarına baktığımızda, AK Parti’nin içinde yer alacağı bir koalisyon hükümeti formülü en kolay seçenek olarak öne çıkmaktadır. AK Parti 258 milletvekiliyle,   biri 82 diğeri de 80 milletvekili ile mecliste temsil edilme şansı yakalamış olan HDP ya da MHP ile kolayca güçlü bir koalisyon kurabilir. Bunun yanında AK Parti dışındaki partiler de bir araya geldiklerinde,  hükümet kurmak için gerekli sayısal çoğunluğu elde ederler. Hatta bir CHP- AK Parti koalisyonu da, hem de en yüksek temsil ile güçlü bir koalisyon oluşturma imkânına sahiptir.  Şüphesiz bütün bunlar teorik olarak mümkündür. Ancak önemli olan memleket sorunlarına çözüm üretebilecek, siyasi ve ekonomik istikrarı güvence altına alabilecek bir hükümetin oluşturulmasıdır.

Türkiye’deki ekonomik ve siyasi istikrarın en büyük güvencesi, daha önce AK Parti hükümeti tarafından temelleri atılan, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Sarayı toplantısıyla önemli bir aşamaya gelmiş olan barış sürecidir. Türkler ve Kürtlerin, eşitlik temelinde kardeşçe bir arada yaşamasının en büyük teminatı kalıcı bir barış ortamının sağlanmasıdır. Yeni hükümet, barış sürecini sahiplenip bu süreci daha ileriye taşıma iradesi gösterdiğinde, Türkiye, daha önceki AK Parti hükümetleri döneminde başlatılan reformları sürdürme, başta Kürt sorunu olmak üzere diğer meselelerine çözüm bulma şansı elde eder. Aksi takdirde siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar kaçınılmaz olur.

Barış İçin Bir AK Parti – HDP Koalisyonu

Eğer Türkiye’nin en önemli meselesi barış sürecini devam ettirmekse, o halde bu süreci kararlılıkla ileri doğru taşıyabilecek bir hükümetin kurulması en elzem sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda çok değil sadece iki alternatifimiz var: O halde ya HDP’nin  AK Parti ile içinde yer alacağı bir koalisyon hükümeti, ya da HDP’nin dışarıda durarak destekleyeceği bir AK Parti azınlık hükümeti. Yani her iki durumda da HDP’ye tarihi bir rol düşmektedir. Maalesef diğer seçenekler çözüm umudu taşımamaktadırlar. Öte yandan AK Parti ve belki de HDP hariç, diğer partiler ülkeyi yönetmeye hazır ve gönüllü değiller.

HDP gerek seçim öncesi ve gerekse seçim sonrasındaki ilk beyanlarında, AK Parti ile herhangi bir koalisyon kurmayacağını ifade etti. Kanımca bu doğru ve stratejik bir karar değil. Kürtler bu ülke tarihinde ilk kez iktidara ortak olma şansı elde edecek ve HDP bunu reddedecek!?  Bunun tatmin edici siyasi bir açıklaması olamaz.  AK Parti ile bir koalisyon hükümeti kurmak, daha önceki AK Parti hükümetlerinin doğru ve yanlışlarına ortak olmak anlamına gelemez. Yeni bir hükümet yeni bir başlangıçtır.  Zaten eğer AK Parti içindeki ittihatçı ve Kürt karşıtı Arap milliyetçi kanatlar, özellikle Kobani meselesinde, hükümet üzerinde bu kadar etkin olmasalardı,  bugün yine AK Parti tek başına hükümet olma şansı elde etmiş olacaktı. AK Parti,  ittihatçı politikalara prim verdikçe, kendisine olan halk desteği de zayıfladı.  Özellikle Parti bünyesinde yer bulmuş,  Saddam tarzı aşırı Arap milliyetçiliklerini Türk milliyetçisi örtüsü altında sürdüren kimi “IŞİD sevdalıları”, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de AK Partiye büyük zarar verdiler.  Oysa Ortadoğu’da hiçbir halkın kaderi ve hukuku, Türkler ve Kürtler kadar iç içe olamaz.

 Batı’daki Türk seçmenin de teveccühünü kazanmış bir HDP, halkları birbirlerine düşman kılan politikaları boşa çıkartabilir.  Bunun da yegâne yolu ya iktidara ortak olmak ya da iktidar politikalarını etkileyebilecek bir sorumluluğu üstlenmektir.   Kısacası gelinen aşamada, HDP iktidara ortak olup AK Parti ile yeni bir anayasa oluşturma sürecinde yer almalı ve gerekirse diğer partiler de bu sürece dâhil edilmelidirler. Yeni bir anayasa oluşturma çalışmaları zaman kaybetmeksizin tekrar başlatılarak, evrensel düzeyde bir başkanlık sistemi de kabul edilebilir.  Unutulmamalıdır ki evrensel ölçütlerdeki bir başkanlık sistemi, Kürt meselesi ve Alevi sorunu gibi büyük çaplı meselelerin çözümünde parlamenter sisteme göre daha elverişlidir. 

Kürtler İlelebet Muhalefet Etmekle Sorunlarını Çözemez

Kürtler ilelebet muhalefette kalmak ve sürekli muhalefet etmekle sorunlarına çözüm üretemez ve bu ülkenin daha ileriye gitmesine de hizmet edemez. Artık mağdur ve muhalif dili bir kenara bırakıp yönetmek ve iktidara ortak olmanın olanakları zorlanmalıdır.   Barış sürecinde AK Parti ile aynı masanın etrafında bir araya gelen HDP, ülkeyi birlikte yönetme konusunda da sorumluluk almalı, ortak hareket etmelidir. Eğer HDP’nin en önemli hedefi barış ise, bilmelidir ki var olan partiler arasında barışa en çok sıcak bakan, bu yolda adım atmış, bedel ödemiş (sadece MHP’nin oy artışını düşünün)  ve bunu gerçekleştirme potansiyeline sahip siyasi örgütlerin başında AK Parti gelir. Üstelik var olan liderler arasında da, gerek vizyonu, gerek entelektüel birikimi ve gerekse vicdani duruşuyla barışı gerçekleştirmeye en yatkın lider,  Kürtlerin en zor gününde Kobani’ye selam gönderip, “ bu devlet Türklerin ve Kürtlerin ortak devletidir” diyebilen Sayın Ahmet Davutoğlu’dur

 HDP’liler kendilerine şu soruyu sormalıdır:  AK Parti ile iktidar olup binlerce Kürtçe öğretmeninin atanması mı anadilde eğitim ve barışa hizmet eder, yoksa dışarıda durup muhalefet etmek mi? Kürtler bu ülkenin pek çok kurumundan uzak tutuldu ve ayrımcılığa uğradılar. Bu haksızlığa engel olabilmenin en iyi yolu bizzat iktidarda sorumluluk almaktır.  Sayın Şerafettin Elçi 1977’de Ecevit Hükümetinde bakan olduğunda, binlerce Kürt kamuda çalışma imkânı elde etmişti. Aynı şekilde, Haziran 1996’da oluşturulan Refahyol Hükümeti de, Milli Görüşün yönetim deneyimi kazanarak AK Parti’nin iktidara gelmesine büyük bir katkı sunmuştur.

AK Parti’nin HDP ile ortak olamayacağı bir koalisyon hükümetinin barış sürecini devam ettirmesi zor görünmektedir. Devlet Bahçeli’nin, “AK Parti barış ortağı HDP ile koalisyon kursun” sözleri, AK Parti’ye barışı bırak seninle koalisyona varız anlamına geliyor. Sayın Demirtaş,  seçim gecesi ilk sonuçları değerlendirdiğinde, “Biz AKP ile içeriden ya da dışarıdan koalisyon yapmayacağız." şeklinde bir beyanda bulunduysa da, daha sonra çok daha aklıselim bir açıklamayla şöyle dedi “Bütün seçenekler sırası geldiğinde değerlendirilir. Biz AKP ile koalisyon yapmayacağımızı söyledik. Fakat Türkiye’de istikrarsızlık doğmaması, oluşmaması için elimizden gelen çabayı da gösteririz. Azınlık hükümeti de dahil…”

Sonuç olarak HDP, elden geldiğince AK Parti ile ortak bir koalisyon kurmaya çalışmalı,  eğer böyle bir alternatif gerçekten imkânsız ise,  o zaman AK Parti’nin kuracağı azınlık hükümetini desteklemedir.  Artık barışı sürdürmek, Türkler ve Kürtlerin yeni bir toplumsal sözleşmeyle yollarına devam etmesi hususunda HDP çok ağır bir tarihi sorumlulukla karşı karşıyadır. Kürtler, en kötü ihtimal olarak AK Parti azınlık hükümetine evet der, ancak savaşı ve eski Türkiye’yi geri getirecek milliyetçi koalisyonlara asla evet demez.

* Doç. Dr. Abdullah KIRAN (MŞÜ, Siyasetbilimci)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum