Aykol: Basın özgürlüğü için dayanışma şart

Aykol: Basın özgürlüğü için dayanışma şart

Türkiye'de basın özgürlüğünü değerlendiren Özgür Gündem Eş Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, basın özgürlüğünde, gazetecilere kurşun sıkılan 90'lı yıllardan bu yana pek bir şeyin değişmediğini söyledi.

ANKARA - Gazeteciler, 20 Aralık 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilen 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü "kutlamaya" hazırlanıyor. Dünyanın birçok ülkesinde kısmen de olsa basın özgürlüğünde söz edilirken, medya organlarının AKP Hükümeti tarafından yoğun baskı altına alındığı Türkiye'de, uluslararası sıralamalar göz önüne alındığında basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde, Freedom House'un yayınladığı "Basın Özgürlüğü Raporu"nda Türkiye, "özgür olmayan ülkeler" kategorisindeki yerini korurken, 11 puan daha gerileyen Türkiye, raporda 199 ülke arasında 142. sırada yer aldı. 

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) de 2014 yılında hazırladığı basın özgürlüğü raporunda 181 ülke arasında Türkiye'ye 154. sırada yer vermişti.

Geçtiğimiz bir yıl içinde özellikle Ortadoğu'da yaşanan savaş nedeniyle yüzlerce gazeteci hayatını kaybetti. Dünyada yaşanan tablodan ayrı düşmeyen Türkiye'de de Azadiya Welat çalışanı Kadir Bağdu, geçtiğimiz 14 Ekim günü Adana'da kimliği belirsiz kişilerce katledildi. Bağdu'nun katil zanlısı hala yakalanmazken, Ankara'da da Yılmaz Koçyılmaz adlı gazeteci polis şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. 

Kadıköy'de ise gazeteci kimliği herkes tarafından bilinen Nuh Köklü, kartopu oynarken ırkçı bir saldırgan tarafından katledilmişti. Gazetecilere yönelik akreditasyon uygulamalarının da hala devam ettiği Türkiye'de, basın özgürlüğünün kısıtlamasına yönelik son örnek, 1 Mayıs'ta haber takibi yapmak isteyen gazetecilere valilik tarafından verilen kartların "Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından gazetecilerin kimliklerinin emniyete verilmemesi" gerekçesiyle iptal edilmesi oldu.

Özgür Gündem Eş Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, Türkiye'nin bu tablo ile girdiği 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'ne ilişkin DİHA'ya değerlendirmelerde bulundu.

Aykol: Kutlamak zor!

Çeyrek asırdır özgür basın geleneğinde çalışmalar yürüten Hüseyin Aykol, BM'nin basın özgürlüğü gününü kabul ettiği 1993 yılının, Kürt basını için de önemli bir tarih olduğunu belirterek, "O yıllarda bizim gazeteci arkadaşlarımız öldürüldü, saldırılara maruz kaldı. Aslında özgürlükler kutlanır ama o günlerden bu güne gelindiğinde, özellikle Kürdistan'da basın özgürlüğü konusunda çok ciddi baskılar var. 90'lardan bu yana 50'dan fazla gazeteci arkadaşımız öldürüldü, çok sayıda arkadaşımız hapse atıldı. Bizim için kutlamak biraz zorlaşıyor. Keşke basın özgür olsa!" dedi.

Son yıllarda, 90'lı yıllara göre basın özgürlüğü konusunda bir gelişme olmadığını söyleyen Aykol, Azadiya Welat çalışanı Kadir Bağdu cinayetini hatırlatarak, "Evet 90'lı yıllardaki gibi kimse öldürülmüyor ancak geçen yıllarda iki arkadaşımız daha öldürüldü ve katilleri yakalanmadı. Biz sorumlusu bulunmayan katliamları devletten biliriz" ifadelerini kullandı.

'Gazeteciler bugün de işsizlikle öldürülüyor'

Aykol, katliam ve tutuklama kadar, gazetecilerin sırf görüşleri nedeniyle, hükümet baskısından kaynaklı işsiz kalmasını da "modern öldürme" olarak tanımlıyor. Şu anda yüzlerce gazetecinin düşüncesi yüzünden işsiz olmasına işaret eden Aykol, "Bu bana göre bir nevi cinayettir. Çünkü, gazeteci işini yapamıyorsa yok hükmündedir. O yüzden Türkiye'deki basın özgürlüğü 90'lardaki gibi olmasa da şimdi de hiç iyi bir durumda değil" dedi. 

'Akreditasyon onların zavallılığı'

Aykol, Türkiye'de basın özgürlüğünün boyutlarını gösteren hükümet yetkililerinin akreditasyon uygulamasını da "Cumhurbaşkanı ve başbakanın ne kadar gazetecilerden korktuğunu gösteriyor" diyerek değerlendirdi. 
Akreditasyon uygulamasını eskiden sadece Genelkurmay uygularken, AKP'nin de bu zihniyetin bir devamcısı olduğunu belirten Aykol, "Eskiden sadece Başbakanlıktaki toplantılara katılamazdık, ama Başbakanın katıldığı herhangi bir yerdeki toplantılara katılırdık. Durum şimdi giderek genişliyor. Bence bu onların yalnızlığı. Şimdi Cumhurbaşkanı ve Başbakan uçaklarına yalnızca 3-5 tane gazeteci alabiliyor. Bu durumu gazetecilerin bir eksikliği değil, onların zavallılığı olarak görüyorum" şeklinde konuştu.

'Gazeteciler arasında dayanışma artmalı"

Aykol, Türkiye'de basın özgürlüğünün gelişmesi için okur, dinleyici ve izleyici ile gazeteci ve gazetecilerin kendi arasında dayanışma içinde olmasının önemine de vurgu yaptı. 
Kendisini baskı altına alan iktidara karşı gazetecilerin iyi örgütlenmediği eleştirisinde bulunan Aykol, "Bir gazeteci, yazdığı köşe yüzünden gazeteden atıldığında, oradaki bütün köşe yazarları hep beraber ayrılırsa belki bu durumlar olmayacak. Bu da tabi örgütlülüktür. İllaki sendika, dernek olması gerekmiyor. Gerçekten de gazeteciler arasındaki dayanışma çok zayıf. Daha önce Cumhuriyet Gazetesi'nde bir yönetim değişikliği olmuştu. Ondan sonra okurlar boykot etti, eski yönetim geri gelmek zorunda kaldı. Birincisi, okurun, dinleyicinin ve izleyicinin gazeteciye sahip çıkması gerekiyor. İkincisi, gazetecilerin kendi arasındaki dayanışması çok önemli. Siz ne kadar zayıf olursanız, iktidarda hükümette sizi o kadar kolay ezer" değerlendirmesinde bulundu.

Genç gazetecilere de çağrı yapan Aykol, özverili bir şekilde, özgürlük için mücadele eden gazetecilerin arkalarında onurlu bir yaşam mirası bırakacaklarını dile getirdi.

'İktidarın basın üzerindeki etkisi ciddi boyutlara ulaştı'

Özgür Gazeteciler Cemiyeti (ÖGC) Eşbaşkanı Ertuş Bozkurt'a göre de Türkiye'de özellikle son yıllarda basına yönelik şiddet ve iktidar tarafından kurulmak istenen tahakküm ciddi boyutlara ulaştı. 
Yayınların engellemesi, yerel basın bağlamında birçok gazetenin kapısına belediyeler eliyle kilit vurulması, internet medyası ve sosyal paylaşım sitelerinin hükümet eliyle kapatılması ve geçtiğimiz aylarda çıkartılan yasalarla birlikte bu uygulamaların meşru bir zemine kavuşturulmak istenmesinin basın özgürlüğü açısından son derece vahim gelişmeler olduğunu belirten Bozkurt, Türkiye ve Kürdistan'da bu yönlü birçok engellemenin var olduğunu üzerinde durdu.

'Kürt basına yönelik baskılar artıyor'

Geçmiş yıllarda olduğu gibi Kürt basını üzerindeki baskı ve tacizlerin son aylarda gittikçe arttığını ifade eden Bozkurt, "Gazetecilere yönelik hala davalar açılıyor. Bizim cemiyetimizin üyesi 22 gazeteci hala iktidara muhalefet ettiği için sudan sebeplerle cezaevinde. Birçok televizyona son birkaç hafta içinde tebliğ edilen belgelerde yayınlarına dava açılma durumu var. Başta Aram Yayınları olmak üzere bazı yayın evlerine çıkardıkları kitaplardan dolayı çok sayıda dava açılıyor. Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetelerine yönelik hukuki baskılara yenileri eklenmeye devam ediyor. Maalesef basın özgürlüğüne yakışan bir tabloyla karşı karşıya değiliz. Hükümetin çıkardığı yasalarda gösteriyor ki ileriye dönük bir umut da yok" diye konuştu.

'Özgürlük için herkes sesini yükseltsin'

Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde alanlara çıkacak her gazetecinin daha özgür bir yayıncılık için sesini yükseltmesi gerektiğini ifade eden Bozkurt, "Gazetecilerin dayanışma ve örgütlenme içinde olması gerekiyor. Yoksa bu tabloyla Türkiye'de gazetecilik yapmak çok daha zor hale gelecek, iktidar şakşakçılığından başka bir şey olmayacak. Meslektaşlarımızı basın özgürlüğünü savunmaya davet ediyoruz" çağsında bulundu.

'Cumhuriyet tarihinin en baskıcı dönemini yaşıyoruz'

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay ise Türkiye'nin, AKP iktidarı döneminde basın, düşence ve ifade özgürlüğü konusunda Cumhuriyet tarihinin en ağır, baskıcı dönemini yaşadığını vurguladı. 

Abakay, "Çünkü bu iktidarın baskılarına, büyük, küçük çıkarları için gönüllü teslim olan, hemen onun kanatları altına giren çok sayıda meslektaşı gördük. İktidar yanlısı olmayan, muhalif duruş sergileyenlerin soluğu mahkemelerde aldığı bir ülkede yaşıyoruz. Akreditasyon uygulaması altında olay izlemeye, görev yapmaya giden gazeteciler cami avlularına bile sokulmamaya başlandı" hatırlatmasında bulundu. 

'Medya Türkiye'de KİT halini aldı'

Türkiye'de, devlet yöneticileriyle ilgili düşünceleri başta sosyal medya olmak üzere herhangi bir alanda ifade eden herkesin tehdit altında olduğunu, son yıllarda iktidar ile el ele veren medya patronları tarafından işten atılan gazeteci sayısının da binleri bulduğunu ve ağır bir oto sansür ikliminin yaratıldığını belirten Abakay, "Böylesine demokrasi dışı uygulamalar sonunda varılan nokta şudur; ülkemizde gazete ve televizyonların önemli bölümü adeta 'devletleştirilmiş.' Daha doğru bir deyimle iktidarlaştırılmıştır. Hükümete bağlı KİT haline dönüştürülmüştür" dedi.

Osmanlı döneminde yaşanan Abdülhamit sansüründe, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde iktidara karşı gelen gazetecilerin saygıyla anıldığı ve bugün AKP hükümetine boyun eğen gazetecilerin de yıllar sonra lanetleneceğini belirten Abakay, meslektaşlarına, basın özgürlüğü için iktidara direnme çağrısı yaptı.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.