AKP’yle koalisyona girmenin bedelleri

AKP’yle koalisyona girmenin bedelleri

Hükümetin bir parçası olma hevesiyle AKP’yle ittifaka girecek her partinin önümüzdeki seçimlerde ağır bir yenilgi alacağı çok açık.

İRFAN AKTAN / ZETE

7 Haziran seçimleri eşitlik ve özgürlük talepkârları açısından büyük bir kazanım olmakla beraber, yeni bir mücadele sürecinin de başlangıcı sayılmalı. Rehavetin sonu, 7 Haziran öncesindeki genel vaziyetten daha çetrefilli sonuçlar doğurabilir. HDP’nin eriştiği güç ve onu bu güce kavuşturan toplumsal iradenin kalıcı hale gelmesi için hummalı bir çalışmaya daha şimdiden girişilmesi gerekiyor. Önümüzdeki sürecin çetin olacağı gerek AKP kurmaylarının HDP karşıtı beyanatlarından, gerekse Diyarbakır’da dördü HDP’li beş kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan saldırılardan anlaşılıyor. AKP, onun yarattığı saadet zincirinden nemalanan çıkar grupları, yandaş medya, IŞİD’e varana kadar bölgesel savaş aktörleri ilk büyük darbeyi 7 Haziran’da aldıkları halde kolay kolay pes etmeyecek gibi görünüyor. Zira yelkenleri indirmenin, uzun süredir içinde yüzdükleri çamur deryasına tamamen gömülmeleriyle aynı anlama geldiğini düşünüyorlar, biliyorlar. İlk refleksleri de bunu ayan beyan ortaya koyuyor.

AKP’nin iki yolu

Büyük bir yenilgi almış olan AKP, iktidarı boyunca işlediği suçların ağır bedelini ödemeyi elbette göze alamayarak sonuna kadar direnecek. O yüzden de ne pahasına olursa olsun, gerekirse iç savaşı dahi göze alıp her türlü ilkesizliğe girerek hükümetin kurucusu olmaya çalışacak. AKP’nin koalisyon konusundaki üç “ilkesi” zaten kamuoyuna yansıdı: 1- Gülen cemaatiyle mücadelenin sürdürülmesi, 2- “Çözüm sürecinin” devamı 3- Cumhurbaşkanının meşruiyetinin tartışılmaması.

Med Nûçe TV için söyleşi yaptığımız HDP Ankara milletvekili Sırrı Süreyya Önder, AKP’nin herhangi bir şart öne sürecek durumda olmadığını söylese de, Davutoğlu-Erdoğan ikilisi 7 Haziran yenilgisinden kendilerini azade kılmak üzere çeşitli girişimlerde bulunacaklar. Bunun da iki yolu olduğunu zannediyorlar. Ya söz konusu “üç maddeye” ikna edecekleri CHP veya MHP’yle koalisyon veya yaratılmaya çalışılan kaos ortamında Türkiye’yi erken genel seçime götürerek şanslarını tekrar denemek. İkinci seçenek Rus ruleti oynamakla eşanlamlı. Çünkü AKP’nin yenilgisinin temel sebebi, 2011’den bu yana Kürt hareketini Türkiye ve Rojava’da bertaraf etmek için giriştiği mütecaviz siyaset ve bunun yarattığı kaos ortamı.

Esasen AKP açısından sonun başlangıcı, Rojava’daki halk iradesine karşı IŞİD ve türevi vahşet örgütlerinin yanında konumlanmaktı. 7 Haziran, Türkiye’yi büyük bir hızla IŞİD zihniyetiyle baskılamaya çalışan AKP’nin yarattığı kaos ortamının bedelinin başlangıcı. Önümüzdeki süreçte sadece AKP değil, çatışma siyasetinden yana olan, toplumun eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerini baskıyla sindirmeye niyetlenen ve AKP’yle çuvala giren her türlü siyaset peşinen kaybedecek. Uzun süredir korkuyla biat ettirilen toplum, 7 Haziran itibariyle, önceki seçimlerde sandıktan çıkan canavarı yine kendi eliyle sandığa kapatabileceğini deneyimlemiş oldu. Bu, toplum açısından yeni bir uyanış ve yeni bir özgüven kazanımıyla eşanlamlı. Dolayısıyla artık hiçbir mütecaviz siyaset korkuyla, istikrarsızlık ve kaos tehdidiyle Türkiye halklarına kolay kolay biat ettiremez.

CHP, AKP’yle koalisyon kurarsa…

AKP’nin şu anda doğal müttefiki MHP. CHP’nin AKP’yle koalisyon kurma ihtimali ise CHP açısından sonun başlangıcı olur. Hükümetin bir parçası olma hevesiyle AKP’yle ittifaka girecek her partinin önümüzdeki seçimlerde ağır bir yenilgi alacağı çok açık. Zira AKP, her ne kadar yüzde 40’lık bir oy oranına ulaşmış olsa da, toplumun kahir ekseriyetinin nazarında tahammülü imkânsız “günahlara” girmiş bir parti. Böylesi bir partinin tekrar hükümet kurmasına vesile olacak her parti, AKP’nin tüm “günahlarının” ortaklığına da razı olur.

Seçim akşamı yaptığı açıklamada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, her ne kadar CHP-HDP-AKP koalisyonunu önermiş gibi görünse de, AKP’yle koalisyonun şartlarını da örtük bir biçimde ifade etti: Kürt meselesinin çözümü konusundaki çalışmaların durdurulması ve Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hülyalarına son vermesi.

7 Haziran akşamı itibariyle sarayına kapanmış olan Erdoğan’ın başkanlık hülyaları sonlandı. Erdoğan’ın bu aşamada tek hedefi, dokunulmaz bir cumhurbaşkanı olarak kalabilmek. Bahçeli de seçim akşamı koalisyon şartını özetledi: Erdoğan ya istifa etmeli veya cumhurbaşkanlığı sınırları içinde kalmalı. Yani MHP, AKP’nin üç maddesinden biri olan “Cumhurbaşkanının meşruiyetinin sorgulanmaması” şartına, Erdoğan’ın “müdahaleci” siyasetinden vazgeçme şartıyla razı. Erdoğan da zaten bu formüle dünden razı. Gülen cemaatine yönelik “mücadelenin” devamı konusunda da MHP’nin ikna olacağı söylenebilir. Geriye AKP’nin “çözüm sürecinin devamı” şartı kalıyor ki, AKP’nin çözümden anladığıyla MHP’nin anladığı sonuç birbirinden çok farklı değil.

Çözümün geleceği ve CHP’nin yolu

Başından itibaren yazdığımız gibi, Kürt hareketiyle AKP’nin “çözüm” stratejileri farklı iki Türkiye’yi işaret ediyor. Uzun izahata gerek yok; Kürt hareketi âdemimerkeziyetçi bir Türkiye modeli talep ederken AKP ise mevcut olandan daha merkeziyetçi, tekçi, otoriter bir yönetim modelinin peşindeydi. AKP hegemonik bir rejim kurma ve Ortadoğu emellerini gerçekleştirebilmesinin önündeki yegâne engel olan Kürt hareketini asgari taleplere ikna ederek dindirebileceğini zannetti. 7 Haziran itibariyle hem bunu yapamayacağı hem de başkanlık rejimi hülyalarına kavuşamayacağını gören AKP’nin, MHP’yle tekçi zihniyetli bir “çözüm sürecine” girişmesi pekâlâ mümkün. Peki, muhtemel AKP-MHP koalisyonu yeni bir savaş kabinesinin kurulması anlamına mı geliyor? Bu beyhude ama olası bir ihtimal. Ama hem AKP hem de MHP ve genel olarak tekçi sağ siyaset açısından bitişin başlangıcı bu yolla daha da muhtemel hale gelecek. Mevcut iklimde Kürt sorununu derinleştirecek her türlü askeri-siyasi seçenek toplumun büyük bir tepkisiyle karşılaşır ve bu, başta Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt hareketinin barış stratejisinin çok daha görünür ve anti-Kürt hınçla bezenmiş toplum kesimlerinde bile kabul edilebilir hale getirir.

Bu süreçte CHP’nin de barış stratejisinin takipçisi olması –aksi CHP’yi de AKP ve MHP’yle aynı sona sürekler- bir süredir Türkiye’yi içinden çıkılmaz karanlık bir tünel olarak hisseden toplumsal kesimleri muazzam bir özgüvene kavuşturur. Burada CHP’nin takınacağı tavır hem kendisi hem de Türkiye açısından hayati önemde. AKP’yle koalisyon kurmaya heveslenmesi halinde CHP, ulusalcılar haricindeki tabanını dramatik bir biçimde yitirecek ve bir sonraki seçimde HDP, tartışılmaz bir biçimde Türkiye demokrasisinin tek teminatı haline gelerek muazzam bir ilgiye mazhar olacak. AKP’yle koalisyon, CHP’nin tekrar ulusalcı zihniyet tarafından teslim alınmasına, Kılıçdaroğlu’nun tasfiye edilerek yerine Deniz Baykal ve türevlerinin geçmesine de kapıyı aralar. Sonuç olarak şu söylenebilir ki, AKP’yle koalisyona girip girmemek, her partinin geleceğini net olarak belirler. Ancak AKP’yle koalisyonu net olarak reddeden HDP’nin yükselişinin önüne hiçbir koşulda geçilemeyecek. Bu açıdan gerek CHP gerekse MHP için var kalmanın esas yolu AKP’yi değil HDP’yi gözeterek konumlanmak.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.