2 Temmuz’da ne olmuştu?

2 Temmuz’da ne olmuştu?

Geçtiğimiz ay yaptığımız medyada nefret söylemi araştırmasında ben ve bir grup arkadaşım Sivas katliamı ve Gazi katliamı üzerine küçük bir araştırma yapmıştık. Sekiz ayrı gazetede her iki katliam hakkında 2013 yılında ne yazıldığını incelemiştik. Sonuç il

AHMET SAYMADİ / RADİKAL

Yazıya tıklayan okuyucuların birçoğu aslında 2 Temmuz'da ne olduğunu biliyor. Oysaki basının bize gösterdiği veya hatırlattığı 2 Temmuz çok başka.

Geçtiğimiz ay yaptığımız medyada nefret söylemi araştırmasında ben ve bir grup arkadaşım Sivas katliamı ve Gazi katliamı üzerine küçük bir araştırma yapmıştık. Sekiz ayrı gazetede her iki katliam hakkında 2013 yılında ne yazıldığını incelemiştik. Sonuç ilginçti.

1993 yılı temmuz ayının başında Sivas'ta yapılan Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında Sivas'a birçok aydın ve sanatçı gitmişti. Aziz Nesin ise şenliklerin baş konuğuydu.

Ancak Sivas'ta şenlikleri provoke etmeye dönük faaliyetler yürütülüyordu. Daha şenlikler başlarken şehirde "Gün küfürlerin hesabının sorulma günüdür" başlıklı bildiriler dağıtılıyordu.

2 Temmuz günü Sivas'taki yerel gazetelerden Hakikat, Aziz Nesin'in bir konuşmasındaki "1000 yıllık Kuran'ın nesine inanayım" cümlesini cımbızlayarak haberleştirmiş ve "Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar" diye manşet atmıştı.

Şehirde örgütlenen kışkırtma 2 Temmuz günü öğle namazından çıkan kalabalık, "Sivas Aziz'e mezar olacak", "Vali istifa", "Kahrolsun laiklik" sloganları ve tekbirlerle vilayet konağına ardından, Sivas Kültür Merkezi'ne yürümüş, Kültür Merkezi'nde Arif Sağ konseri izleyen kitleye saldırılmıştı, şehirdeki Ozanlar heykeli parçalanmıştı.

Kültür merkezi önünde dağılmak üzere olan binlerce kişilik kalabalık, "birileri" tarafından tekrar toparlanmış ve Madımak Oteli'ne yönlendirilmişti. Alınan cılız güvenlik önlemine karşın, binlerce kişilik kalabalık Madımak Oteli'ni kuşatmıştı. Bir gün önce kaldırım yapılacağı bahanesiyle otelin yakınına dökülen taşlar, kalabalık tarafından otele atılmıştı. Otelin dış dünyayla bağlantısı kesilmiş, tek iletişim yolu olan telefonla Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü dahil birçok yetkiliye ulaşılmıştı.

Tehlikeden "kör kayıkçı" dahil herkes haberdardı. Vali durumu Başbakan Tansu Çiller'e ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'e dahi ulaşarak bilgi vermiş yardım istemişti.

Ancak gerekli güvenlik önlemi alınmamış, katliama adım adım yaklaşılmıştı. Gelen az sayıdaki asker ise olayı izlemekle yetinmişti. Kalabalık önce otele girip ilk katlardaki eşyaları aşağı atmış, ardından otelin önündeki araçları ateşe vermişti. Sloganlar da, "Müslüman Türkiye" olarak değişmişti. Sonrası malum! Otel yakılmış 37 canımız hayatını kaybetmişti. Herkesin gözü önünde, devletin kontrolünde ve denetiminde insanlar katledilmişti.

Davanın gerçek failleri her zamanki gibi aranmamış ve dolayısıyla bulunamamış, davada yargılanan firari sanıklar için dava zamanaşımı sebebiyle düşmüş, Sanıklar hapiste Adalet Bakanı Şevket Kaan tarafından ziyaret edilmiş, zamanın Sivas belediye başkanı ve birçok sanık avukatı ise milletvekili yapılmıştı.

Ve Sivas toplumun bir kesiminin, Alevilerin hafızasında bambaşka bir yer etmişti. Artık nerelisin sorusuna "Sivas" diye cevap verenlere, "Yananlardan mısın? Yakanlardan mısın?" diye ikinci bir soru soruluyordu. 

2013'te Sivas katliamında yaşamını yitirenler katliamın 20. yılında anılmıştı. Gazeteler ise anma vesilesiyle 2 Temmuz öncesinde kentte alınan güvenlik önlemlerinden ve sol örgütlerin anmada provokasyon yapma ihtimalinden bahsediyorlardı. Bazı gazeteler ise, "Sivas'ı Gezi yapacaklar" diyordu. Ardından polisin aldığı güvenlik önlemlerinden bahsediliyordu. Egemen Bağış ise verdiği demeçte, Sivas Katliamı ve Gezi Direnişi arasında bir paralellik kurarak her iki olayı "aynı oyunun tekrar sahnelenmek istenmesi," olarak değerlendiriyordu. Böylelikle katliamın sorumluluğunu katliamda yaşamını yitirenlere yüklüyordu. 

2 Temmuz günü yapılan anma haberlerinde ise genellikle anmada yapılan konuşmalardan cümleler yer alıyordu. Mağdur yakınları olayın tam anlamıyla aydınlatılmadığını, katliamı unutturmayacaklarını dile getiriyordu. Anmaya katılan devlet yetkileri ise olayın üzücü bir olay olduğunu ve bir daha yaşanmamasını dilediklerini söylüyordu. Ancak bu haberlerde bir şey eksikti, olayın gerçekleşme sebeplerinden, faillerden, yapılan ihmallerden bahsedilmiyordu. Sivas katliamı hakkında bilgi sahibi olmayan birisi bu haberleri okuduğunda öğreneceği tek şey şuydu, "Sivas'a 1993 yılında aydınların gelmesiyle birlikte, bir takım karanlık güçler olay çıkarmış, olayda 37 kişi yaşamını kaybetmiştir. Olay üzücü bir olaydır." Gazete haberlerine göre, katliamın faili "karanlık güçlerdi." Katliamın sebebi ise "aydınların kente gelmesiydi" ve katliam neredeyse bir doğal afet gibi yansıtılıyordu.

Her toplumsal olayı titizlikle kaydetmenin, arşivlemenin, gerçek bilgiyi muhafaza etmenin ve sonraki kuşaklara aktarabilmenin yollarını bulmak zorundayız. Aksi takdirde bugün yaşananlar bir süre sonra unutulmaya yüz tutuyor, unutturulmaya çalışılıyor. Gerçekler çarpıtılarak yanlış bilgi dolaşıma giriyor ve toplum belleksizleştiriliyor. Yoksa 20 yıl sonra bugün yaşadığımız Roboski, Gezi, Soma gibi olayları bizden sonrakiler başka türlü öğrenecek. 

Aziz Nesin 2 Temmuz günü kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle diyordu, "Ben Müslümanlardan hiç rahatsız değilim, Müslümanlar da alışsınlar, benden rahatsız olmasınlar. Ben mecbur değilim Müslüman olmaya. Ama Müslümanlığa da tüm inançlara da saygılıyım." Sivas katliamından 21 yıl sonra, coğrafyamızda mezhepçilikten ve bağnazlıktan yüzbinlerce insanın yaşamını yitirdiği bugünlerde, inançlara saygı meselesinde Aziz Nesin'in vurguladığı yerin çok daha gerisindeyiz. Hasılı Sivas katliamından ders çıkardığımız söylenemez.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.