2 rakamın toplamı 1 insan etmez

2 rakamın toplamı 1 insan etmez

“Bir insanın ölümü trajiktir, on insanın ölümü dramatiktir, bir milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir.”

“Bir insanın ölümü trajiktir, on insanın ölümü dramatiktir, bir milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir.”

Sözlü saymanın ne zaman başladığı bilinmemektedir. Buna karşın avcı/toplayıcı insan topluluklarının mağara duvarlarına çizikler çizmek, ağaç dalına ve kemiklere çentik atmak gibi yöntemlerle sayma yaptıklarını; modern anlamda nüfus sayımlarının ise 18.yüzyılda başladığını biliyoruz.

Sayım çoğunlukla varlığın miktarını belirlemek ve bunun üzerinden ileriye dönük planlar/stratejiler geliştirmek amacıyla yapılır. Arka planında ise her şeyin nesne olduğu ekonomik/politik tutum ve bu alanlar için sağladığı fayda/çıkar vardır. Mesela yoksul ve işsiz sayımızı bilirsek kışın kaç aileye kömür, seçimler öncesi ise ne kadar gıda/eşya vb yardımlar yapacağımızı bilebilir ve bunun politik dönüşünün ne olacağını tahmin edebiliriz. Bu anlamda kaynak olarak ele alınan nesnelerin sayımı ülkenin geleceği açısından çok çok önemlidir.

Burada ilginç olan insanında diğer canlılar/nesneler gibi sayımı ve rakamlarla ifadesidir. Tabi ki de insan diğer canlılardan üstün ve her şeyin sahibi değildir. Ama bu kadar insanımız var ne demek ki.

Gerçi iktidarlar güç ve meşruiyetlerini kendilerini destekleyen rakamlar üzerinden ifade etme eğilimi taşırlar. Mesela % 50 veya üzerinde oy alan bir siyasi partinin kibrini düşünsenize. Toplumun yarısı, her 2 kişiden biri demekmiş.

İnsan maddi olanın ötesinde bir değer olup tüm diğer canlılar gibi kendinden değerlidir. Bu değerini biricik var olmasından alır toplamından değil. Çünkü toplam ahlak, duygu ve vicdanın yoğunluğunu belirtmez. Bir anne için çocuğunun ölümü kıyamettir.

Bunun tersi durumda ise insan kapitalist için işgücü ve artı değer yaratan makine, bir politikacı için pasif ve yönlendirilebilir, yönetilebilir seçmen, bir asker içinde de silahtır. Bu anlamda burada sayılar önem kazanır ve büyüklüğü/küçüklüğü iyi, kötü veya hüzünlü, mutlu olma duygumuzun dozunu belirler. Böylece rakama değer yüklenir. Bu değerde sevdiğimiz veya kandaşlarımız gibi yakınlarımızsa duygu daha da ağırlaşır ve güçlenir, ölümlerinde yas uzar. Uzağımızda iseler şiddet ve ölüm karşısında sessizlik, içten içe hak etmişlerdi gibi duygular. Yani ölü seçicilik...

Hangisi bizi acımız?

Ölümler ve yıkımlar sonrası bazılarının söylediği gibi ölümlerin çok olması üzüntümüzü daha da derinleştirdi. Belki ölenlerin sayısı az olsaydı daha az üzülürdük. Daha az ağlardık. Çünkü ölen bir kişi ise annesi ve bir bekleyeni yoktur. Keşke bu insanlar ayrı zamanlarda farklı yerlerde az az ölmüş olsaydı. Belki acımız bu yoğunlukta olmazdı. Ama olmadı işte sayı çok ve ölenler bizden bu sebeple yasımız büyük. Yas ritüelimiz de her zamanki gibi.Gene karşılaştırmalar yapılacak, ölüme methiyeler dizilecek, en acıklı olanın hikâyesi anlatılacak ve günah keçisi aranacak. Ses çıkaranlar ise suçlanacak ve suçlular başkentlerin karanlık dehlizlerinde geleneklere uygun bir şekilde kaybolacak. En kötüsü de hepsi kısa bir süre sonra unutulacaktır ve rakama dönecekler bir sonraki yıl dönümlerinde anılmak üzere. 34, 301 ... gibi

Bir düşünsenize bu sabah kahvaltı esnasında TV izlerken dünyanın herhangi bir yerinde hatta yok yok Suriye de, Irakta yüzlerin savaştan kaynaklı açlık ve susuzluk nedeniyle öldüğü haberini duyduğunuzu. Ne hissedersiniz. Her ölenin bizim gibi bir yaşamı olduğunu belki birkaç gün önce yemek yaparken serçe parmağını kestiğini veya sevdiği biriyle tartışmış olması sebebiyle canının gün boyu sıkkın olduğu hiç aklımıza gelir mi.Yoksa yazık deyip sadece lokmamızı yutmakta zorlanır mıyız. Gerçi bu ayrıntılar aklımıza gelse günümüz zehir olur.Akılda kalsa da hemen kafayı dağıtacak uğraşlarla unutmaya çalışırız.İşimiz başımızdan aşkın, kendi sorunlarımız bize yeter. Bizden uzaklar zaten.Belki de kaderleridir.Düşünüp kendimizi harap etsek ne değişir ki. Aslında çok duyarsız değiliz ama işte, öğreniyoruz/biliyoruz çaresiziz.

Roboski’de bir anne “oğlum 1.90 boyundaydı. Oğlumun o paramparça bedenini bir poşete doldurdum, içinde katırların etleri de vardı ve götürdüm, defnettim.

Galatasaray lisesi önünde bir anne “oğlumun kemiklerini bulsam, sırtımda taşıyacağım”

Soma da bir anne “bana ölen çocuğumun bir saç telini verin, yalvarıyorum” deyişleri ve

Şengal de bir annenin çocuğu susuzluktan ölmesin diye kanını içirtmesi durumu…

Sizce bunlar dört eder mi? Veya bunları toplasak daha büyük bir acı mı ortaya çıkar? Sizinde dediğiniz gibi bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibi değil midir? Kaç dünya var ki? Neyi topluyoruz, neyi topluyorsunuz?

MURAT ERYILMAZ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.