Gezi'de evlenen çift ne yapıyor?

Gezi'de evlenen çift ne yapıyor?

Özgür ve Nuray, Gezi Parkı'ndaki revirde tanışmış ve geçen sene Temmuz ayında evlenmişti. Hâlâ âşıklar, Gezi'den bahsederken sesleri titriyor.

Gezi’den sonra nasıl bir hayatınız oldu?

Nuray: Düğünün akabinde işlerimizden olduk, ben evimden atıldım. Evlendikten sonra 3-3 buçuk ay iş ve ev aradık. Bir sürü arkadaşımız bizi evlerine davet etti, bir süre onlarda kaldık. Tek başınayken “Abi ben çapulcuyum, nerde olsa yatarım” diyorsun. Ama evlenip bir yuva kurduktan sonra öyle olmuyor. 
İnsanlar ayrıldınız mı, iyi misiniz diye merak ediyor. 
Nuray: Zaten bir dahaki Gezi Parkı’na gidişimizde öpüşerek poz vereceğiz. Bakın, hâlâ birlikteyiz, diye… Anlam veremiyoruz tepkilere. Âşığız biz! “3-5 ayda ayrılırlar” diyenler, 3-5 aylık ilişkiler yaşıyorlar demek ki. 

Gezi’de tanışmasaydınız, hayatın normal seyrinde, yine bu denli hızlı âşık olur ve evlenir miydiniz? 

Özgür: 1 hafta kadar Gezi’de kaldıktan sonra, ortamdaki insanlara güvenmeye başladım. Nuray’a öyle bir güvendim ki, bir şeyi sorgulamak dahi istemedim. Ben ona evlilik teklif etmeden önce bir aradaydık. Çileyi de eziyeti de her şeyi beraber yaşadık. Normal ilişkinin ilk 6 ayını, oradaki birkaç günde geçirdik biz.
Nuray: Özgür’le ilk 10-15 gün Gezi’deyken, hiç sohbet etme imkânımız olmadı. 6-7 metrekarelik bir alandayız. Özgür onun bir ucunda, ben diğer ucundayım... Dışarıda tanışsaydık, bu kadar kısa sürede evlenmeye karar vermezdik. Gezi’de bir de ciddi bir kardeşlik ve dayanışma duygusu vardı. 

 Rutinde sürüklenip Gezi’yi ve yaşadıklarınızı unutmaya başladınız mı?
 

Nuray: Evin her yerinde fotoğraflar asılı. Unutturmayız! Arkadaşlarımız “Evinize gelip gidenler olur. Sizin Gezi’yle ilişkinizi bilmeseler daha iyi” diyor. Ben de diyorum ki “Sakıncalı bir misafir geldiğinde kaldırırım ama o fotoğrafı gözümün önünde görmek istiyorum.” Türkiye ’de böyle bir umudun var olduğuna inanmak istiyorum. Ben Gezi’yi çok özledim ve keşke Türkiye de Gezi gibi olsa! 

31 Mayıs’ta gelecek misiniz?

Özgür: Gelemiyoruz! Önemli toplantılarımız var o hafta sonu… Orada var olmayı çok istiyoruz ama bazen hayat kaygısı ve ekmek kavgası insanı durduruyor. Ayrıca 1 Mayıs’ta yaşananları biliyoruz. Taksim Dayanışma çağrı yaptı ama bir kişi daha gözünü kaybederse orada, bir kişi daha yaralanırsa, kolu çıkarsa, ya da ölürse Allah korusun… Ama direniş başlarsa geliriz, köküne kadar da orda oluruz.

Nuray: O katillerle yüz yüze gelmenin zamanı değil diye düşünüyorum. Artık kimsenin canı yanmasın istiyorum. Başka bir yöntem bulmak lazım. Demokrasiden geçtim artık. Daha fazla bizim canımız yanmasın, bizim canlarımız katledilmesin. Orada olsak ne yapacağız? En fazla küfredip yaralıları eve taşıyacağız. 

Balayına gidebildiniz mi?

Nuray: Düğünden sonra 2 ayda 12 bin kilometre yaptık. Pek çok şehirdeki yoldaşlarımızla görüştük. Önce Antakya, sonra Ankara… Ethem’in annesi Sayfi ananın yanına gittik. Bir gün anne olursam, onun kadar güçlü olmayı isterdim. Kendi annelerim dahil olmak üzere, gördüğüm en güçlü anne o. HES’le ilgili ne kadar yer varsa memlekette gezmeye çalıştık. Doğa katliamı yaşanan her yerden bize balayı daveti geldi.

Ufukta çocuk fikri var mı?

Özgür: Çok yakında. 2014 planlarında yok ama 2015’te düşünüyoruz. İkimiz de sigarayı bıraktıktan sonra, temmuz gibi filan çalışmaya başlayacağız.
Nuray: Madende benim evladım ya da Özgür kalmış olsaydı, birisi beni ziyaret etmiş olsaydı, tırnaklarımla şah damarına girerdim. Bunu çok düşünüyorum. Ama sonra diyorum ki, 3, 5, 10 tane çocuk yapmak lazım. Hepsini de militan yetiştireceğiz. Düz duvara tırmanan, bize kafa tutan cinsten olacak. Sözümüzü geçiremeyeceğiz, o kadar dirençli çocuklar olacak. İlk başta ikizlerimiz olsun istiyoruz. Birinin adını Diren, diğerininkini Gezi koyacağız. Ama isim konusu gün gün eviriliyor. Belki Berkin olur… 

Gezi’den sonraki 1 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nuray: Ülkeyi yöneten iktidar, ülkeyi daha fazla bölmeye ve ayrıştırmaya çalışıyor. Her geçen gün ayrım artıyor. 3-5 ay öncesiyle şimdiyi karşılaştırdığımda, insanlar sosyal medyada bu kadar küfredip hakaret etmiyordu. Penguen kanallarıyla gerçekleri yayımlayan kanallar arasında bu kadar ciddi bir uçurum yoktu. Sadece Gezi diyemeyiz buna. 17 Aralık gibi ciddi bir süreç de var… Gezi olmasa belki 17 Aralık olmayacaktı. Durum daha da kötüleşecek. Halk acizleşecek, ki ayağa kalkıp hepsi tek bir dilden, ‘bu düzen değişecek kardeşim’ diyebilsin. Bir gün halkın Nazım Hikmet’in şiirindeki gibi, ellerini toprağa basıp, kafalarını kaldırıp, ayağa kalkacaklarına inanıyorum. Ama bugün mü, zannetmiyorum. 

Özgür: Gezi’de olan herkes Başbakan’a bir tokat attı. Hâlâ sindiremiyor. Sindiremediği için de öfkesi sürekli artıyor. Gezi olayları hükümet tarafında bir kaygıya sebep verdi. Bu halk ayaklanabiliyormuş, bir şeyin karşısına çıkabiliyormuş. Yarın bir daha ayıklanırsa biz mahvoluruz kaygısı… Maalesef muhalefetin de politikaları Gezi üzerine kurulu. Muhalefet şöyle düşünüyor: Gezi’dekiler biz ha desek dışarı çıkarlar. Böyle bir şey yok. O kafadan çok çabuk sıyrılmış, gerçekten muhalif politikalar izleselerdi, kendi iradelerini kursalardı, biz yanlarında olurduk. Ama şimdi bizim sırtımızdan geçiniyorlar, uzak duralım diye düşünüyoruz. İki siyasi çizgiyi de Gezi belirledi ama. Bence Türkiye’nin gelecek 100 yılını da belirledi.

RADİKAL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.