M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Zafer, Barış ve Medya

Zafer, Barış ve Medya

Barış önce dilde başlamalı. İşin amentüsü bu. “Dil” deyince önce herkesin aklına siyasiler geliyor. Tabii ki ülkeyi yöneten siyasilerin dili önemli. Ancak onların dili kadar önemli bir dil daha var ki en az siyasiler kadar, belki onlardan da güçlü. O da medyadır.

Ancak bu güne kadar medya deyince akla yaygın yani ülke çapında; hatta bazıları uluslar arası yayın yapan gazeteler, radyo ve televizyonlar geliyor. Mutlaka yaygın medya çok önemlidir, ancak onlar kadar bizde dilediğinde tehlikeli, dilediğinde de barış getiren bir başka medyamız daha var. Oda bölgesel ve yerel dediğimiz medya yani gazete, radyo TV”lerdir.
Hatta bazı illerde yalnız medya değil; şoven dalganın girdabına giren bazı gazeteciler cemiyetleri de şeytanın avukatlığını yapıyorlar. Öyle ki üyelerini gazetecilik kriteri ile değil de kimlikleri ile değerlendirecek kadar faşist bir körlüğe doğru yol alıyorlar.

Memleketin önemli meselelerinde çektiğimiz sıkıntıların baş aktörü siyasilerin dil belası olduğu kadar medyanın da dil belası çoğu zaman tehlikeli oluyor. Yaygın medyanın dil belası kadar bölgesel ve yerel medyanın dil belası da küçümsenecek boyutlara gelebiliyor.

Bunu niçin mi yazıyorum? 1968 yılından bu yana 45 yıl oldu ağırlıklı yaygın medya için çalışmış olsam da; yaygın medyayı Anadolu’da temsil etmek için bulunduğunuz yerde mutlaka bir bölgesel ya da yerel medyada görev almanız gerekiyor. En azında benim dönemimde böyle bir mecburiyet vardı. O yüzden yaygın medyayı bildiğim kadar bölgesel ve yerel medyanın da az çok konumunu, durumunu, aldığı tavrı, kime nasıl, neden meyilli, olayları ve meseleleri nasıl takip ediyorlar; egemenler, güçlüler ve siyasilere karşı tavırlarını yakından izleyen, gören, yaşayan biri olarak kemikleşen bakış açılarını çok iyi biliyorum.

BDP ve DTK ya karşı Sinop ve Samsun’da vuku bulan faşist saldırıların çıkış merkezi için Sırrı Süreyya Önder mahalli yerel medyanın neler yapabileceğinin ipuçlarını söz konusu olayların baş aktörleri ve kendilerini yanıltanların kimler olduğunu söylemedi mi?

Zaten sanal ortamda Karadeniz turu başlamadan bunun kokusu çıkmaya başlamıştı. “uzlaşmaya” uzak yaygın medyanın beslediği yerel medyanın yarattığı profesyonel kindar bir derin toplum oluşturmuştu. “Barışı” Kürd sorunun alt etmek, yenmek, zafer elde etmek olarak algılanıyordu. Yani Kürdlere üstünlük sağlayarak, onlara istediklerini kabul ettirmeyi “barış” olarak görüyorlardı. Sinop ve Samsundaki saldırı bunun dışa vurumuydu.

Sinop ve Samsun olaylarında sayıları çok olmasa da sanal âlem (facebook ve twitter) üzerinden rol alarak kışkırtan yerel medyaydı. Henüz belgelenmiş olmadığı için net bir şey yazamıyoruz ancak yerel yöneticilerin ağzından ırkçı söylem yayan yerel medya imiş.

Sonuçta Meclisteki yasal bir partinin vekillerini iki ilde polisin sonsuz hoşgörüsü, hatta bazıların teşviki ile yaptıkları saldırılar sonucu faşist anlayışın galibiyeti, hatta zaferi olarak taçlandı. Zaferi diyorum, çünkü vekilleri linç etmek isteyen, arabalarını parçalayanların hiç biri tutuklanmayarak bu tavır adalet tarafından da ödüllenerek bundan sonra olabilecek her türlü ırkçı, faşist saldırılara yol açacağı kuşku götürmez bir gerçek olarak tescillendi.

Topyekûn savaş dedikleri bu olsa gerek. Vekiller üzerinden şiddet uygulayarak Kürd halkına mesaj veriliyordu. Karşı tarafı pes ettirerek isteklerini kabul ettirmenin adı “barış” oluyordu. Anlayış saldıran, savaşan ben isem; egemenlik ve güç benden yana ise karşı tarafa yenilmiş hissi veririm. Yenilgiye uğrattığımla da istediğim gibi bir “barış” yaparım.

Ne yazık ki bu anlayışla 90 yıldır siyasiler, bürokrasi, güvenlik birimleri bir adım ilerleme sağlanamadığını; “barışın” gelmediğini anlamak ve görmek istemiyorlar. Sinop ve Samsun’da polis ve jandarma gücünün bağlı olduğu hükümet dileseydi o saldırıları pek ala önleyebilirdi. Ama önlemek istemedikleri için söz konusu olayların boyutu linçe kadar vardı.

Hiç kuşkunuz olmasın küçük bir azınlığın ses getiren tepkisi yerel medyanın, yerel yönetimin, yerel güvenlik birimleri; AKP dahil yerel siyasilerin hoşgörü ve teşviki olmadan kimse o araçları tahrip etmek ve o milletvekillerini linç etme cesaretini gösteremezdi.

Meclis kürsüsünde Sinop ve Samsun saldırılarını “protesto etmek sivil tepkidir” diyen CHP zihniyeti, bakışı belli olan MHP, hiç ses çıkarmayan AKP’nin bir birinden farkları yok. Zira “polisler 2. Bir Madımak’a izin vermedi” diyen kafa; 3–5 öğrencinin demokratik tepkisi için yüzlerce çevik kuvvet polisini gönderenlerdir. Sinop ve Samsun olaylarını 15 karakol polisi ile bastırmak isteyenleri sorgulamayan zihniyete iyi niyetle bakmak mümkün mü?

30 yılda 4 bin köyün yakılıp yıkıldığı, 4 milyon Kürd’ün sürgün edildiği, 17 bin 500 faili meçhulün olduğu bir ülkede; insana, ağaca, meraya, vadiye, dağa, taşa, kurda, kuşa bomba yağdıran bir ülkede Sinop’ta, Samsun’da önlem almasını beklemek beyhudedir.

Çünkü düşman bellediklerini “yenerim”, kazandığım zaferi de “sulh” diye dayatırım. Bunu da kendi koşullarıma uygun “barış” diye açıklarım zihniyeti var. Siz bu anlayışta olan bir barışa Kürdlerin kanacağı ya da kabul edeceğine inanıyor musunuz?

“Zaferi” içeren galibiyeti “barış” olarak dayatmanın Kürdler için komple yok edilme algısı yarattığını, sorunu daha fazla içinden çıkılmaz yaptığını kestirebiliyorlar mı? Kimseyi korkutmak istemiyoruz ancak konunun uzmanları günlerdir böyle yazıyor ve çiziyorlar.

Kürdler asla adil, eşit, toplumsal ve gerçekçi bir barışa karşı değiller. Ama Sinop, Samsun ve benzeri olaylar gibi ötelenen, dışlanan sözde barışı istemiyorlar. Örneğin Sayın Öcalan ile buluşma gibi basit bir tasarrufu dahi BDP şahsında Kürdlere dayatmak; CHP Milletvekilinin “Kürdler, Türkler ile eşit olamazlar” söyleminden ne farkı vardır ki.

Her açıdan Kürd tarafına üstünlüğünü belli eden yaklaşımlar ile “barışı” zora sokan, Kürd halkının zihninde sürekli kuşku yaratarak “gerçek barışı” yakalamak mümkün mü? Oysa barış için tek yol Kürd meselesini eşitlik çerçevesinde çözmekten geçmesi gerekmez mi?
Yok, amaç PKK’yi bitirmek ise, bitirebilirsin. Ama yeni PKK’lerin olmasının önüne de asla geçemezsin. 30 yıldır aynı politikaları izleyen iktidarlar tarihe karıştılar. AKP de aynı çizgiyi izleyecek ise akıbeti öncüleri gibi olması mukadderdir.

“Müzakere yok, teröre son darbeyi vuruyoruz” diyen AKP, sadece halkı değil, kendi kendisini de kandırıyor. O yüzden Sinop ve Samsun faşizminin içinde sadece CHP ve MHP var demek yanılgıdır. Son 90 yılda meydanlarda ve eğitim sistemi ile beyinlere şırınga edilen “tek millet” yaklaşımı toplumsal boyut kazandığı için bu çarpıklığı gidermek ancak topyekûn bir siyaset, bürokrasi, medya, aydın işbirliğiyle “eşit vatandaşlığa” dönüştürerek çözülür.

Sayın Başbakan ve AKP son süreçte 76 milyonun uygun gördüğü bir adımı eksik de olsa attı. Kürd vekiller Öcalan ile (istedikleri heyeti kabul etmeyerek) görüştürmesi Sinop ve Samsun’da olduğu gibi BDP’yi etkisizleştirme politikasının bir parçası olarak Kürdler okudu. Oysa bu sürece uygun daha ılımlı, daha insani, daha vicdani, daha ahlaki, daha eşit bir yol almaları Kürdlerin tek beklentisidir.

Zira Başbakan’ın Mardin ve ilçelerine yaptığı siyasi geziye Kürdler “başım, gözüm üstüne” diyerek karanfiller ile hoş geldiniz dediler. Ama Sinop ve Samsun’da Kürdler linç edilmek istendi, arabaları parçalandı, panzerlerin içinde adeta şehirlerden kaçırıldılar. Kürd halkı bu yaklaşımı samimi bulmuyor. “Zafer” kazanmış bir “barış” edası istemiyor. 

NOT:1) 12 Eylül döneminde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi “Berfo Ana” 21 Şubat’ta 106 yaşında Allah’ın rahmetine kavuştu. 33 yıldır oğlunun cenazesini bulmak için verdiği mücadele ne yazık ki faşist sistemde sonuçsuz kaldı. Berfo Ana’nın yakınlarının, kayıp yakınları ve Kürd halkının başı sağ olsun. Allah rahmet eylesin.

2) 21 Mart Dünya Ana Dil Gününüz kutlu olsun. Son yüz yıl içinde dünyada 2 bin 473, Türkiye’de 18 dil kayboldu. Kürdlerin çocukları ve bir birleri ile konuşurken ana dillerini yaşatmazlarsa, şakası yok Kürd dili de kaybolur hatırlatırım.

3) 2008 yılından beri aralıksız makale yazdığım Yüksekova Haber’in Halkevlerinin 81. Yılı etkinliklerinde “Halkın Hakları Var 3. Basın, Sanat ve Dayanışma” Ödüllerinde Yüksekova Haber’e “İnternet habercilik ödülü” verilmesinden gururla payımı aldım. Başta Necip ve Erkan Çapraz kardeşleri ve bütün Yüksekova Haber ekibini candan kutluyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi