İbrahim Genç

İbrahim Genç

Üniversiteler niçin vardır?

Üniversiteler niçin vardır?

Günümüz toplumunda ülkelerin büyüyüp gelişmesi ve buna bağlı olarak insanların daha iyi yaşam standartlarına kavuşması, bilimsel-kültürel üretimle yakından ilişkilidir. Milenyum çağının mantık algılayışında yer edinmek, üretimle mümkün olabilmektedir. Üretim gücü yüksek ülkeler, bir şeyler üretip zenginleşirken aynı zamanda dillerini de geliştirirler. Çünkü üretmeyen toplumlar, üreten toplumlardan kelime almaya mecbur kalırlar. 

Bu yılki akademik yılı açılış konuşmalarında gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve gerekse Başbakan Erdoğan, üniversitelerin farklı fikirlerin tartışıldığı kurumlar olması gerektiğini belirttiler. Hatta üniversitelerin ülkemiz sorunlarına da kayıtsız kalamayacakları belirtilmişti. Buna karşın geçenlerde (08.10.2009) Radikal gazetesinde bir haber dikkatimi çekti. Habere göre, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sözleşmeli öğretim görevlisi olan Özgür Sevgi Göral, ulusal bir kanalda ülke sorunlarına dair (Kürt sorunu) beyanda bulunduğu için, Devlet Memurları Kanunu gerekçe gösterilerek ataması yapılmamış. Bunun yanında Göral’ın ‘öğrencilere Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilinci, milli birlik ve beraberliği kuvvetlendirici irade gücü kazandırmayacağı’ belirtilmiş. 

Bu haberin hemen yanında da diğer bir habere takılıyor gözüm. Yapılan araştırmada ilk yüzde bir tek üniversitemiz bile yok. İlk yüze Britanya ve ABD’deki üniversiteler ile Asya’daki belli başlı birkaç üniversite girmiş. Geçen yıllarda da yapılan uluslar arası araştırmalarda da ilk beş yüze giren üniversitemiz olmamıştı. Bunun nedenlerini uzunca düşünmek gerekmiyor sanırım. Öğretim görevlisi Göral’ın başına gelenler, bilimsel anlamda neden ilerleyemediğimizi ve üniversitelerimizin neden dünya üniversiteleri arasına girmediğini sanırım açıklıyor. Bilim nasıl gelişsin, büyük üniversitelerimizde rektör olan bazı profesörlerimizin bile üretmek yerine tembellik yapıp başkasının çalışmasını aşırdığını (intihal) okuduk gazetelerden yakın zamanda.

Romantik-ideolojik takıntılar yüzünden dışladığımız bilimsel ahlak, ne yazık gerilerde kalmamıza neden oluyor. Hatırlayın, geçen yıllarda fikirlerinden dolayı Prof. Dr. Atilla Yayla’nın başına gelenleri. O da ders vermekten alıkonuldu. Sebep çok basit: “Bizim gibi düşünecek (tek düşünce) bireyler yetiştiremezsin!"

Oysa üniversiteler, öğretim görevlileri, hatta öğretmenler; ülkemizin gelişmesi ve ilerlemesi için en aktif olması gereken meslek gruplarıdır. Düşünün ki kanunla biz bu insanların fikir beyan etmesini yasaklıyoruz. Özellikle Devlet Memurları Kanunu’nun bu konudaki kısıtlamaları, müphemlikleri ve yine YÖK Kanunu’nda belirtilen yüksek öğrenim kıstasları bizi ilerletmekten yoksundur. Üniversiteler, evrensel düşüncenin yeşerdiği kurumlardır ve bu kurumlarda yetişenler de toplumu değiştirecek-dönüştürecek-geliştirecek aydın insanlardır.  

Eğer büyük bir Türkiye idealimiz varsa, bir an önce bizi evrensellikten ve özgür düşünceden uzaklaştıran prangalarımızdan kurtulmalıyız. Türkiye’yi sevmek, üretmektir. Onun adını çağdaş bir anlayışla dünyaya kabul ettirmektir. Bu da ancak bilime değer vermekle mümkündür. Ülkemizde her zaman bir ifade vardır: Eğitim şart! 

Valla eğitim meğitim değil asıl mesele. Çünkü bir şekilde eğitim veriliyor ülkemizde. Bu yüzden bu ifadeyi şöyle değiştirelim: Felsefe şart! 

Yazıma Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi adlı şiirinde geçen ve iyi sonuçların toplumların gönül birlikteliğinde yattığını, faydalı şeylerin de insanların fikirlerinin çatışmasından çıktığını anlatan şu beyitiyle bitirmek istiyorum:  

Durur ahkâm-ı  nusret ittihâd-ı kalb-i millete
Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı re’y-i ümmetten. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İbrahim Genç Arşivi