Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Türk aydından Kürt aydına mektup

Türk aydından Kürt aydına mektup

Değerli okuyucular, geride çatışmalı bir süreç ve bir yıl daha bıraktık. Yine önümüzde uzun bir yıl var ve bu sürecin nasıl değerlendirileceği hususunda hiçbir fikrimiz yok gibi... Ancak görünen köy kılavuz istemez. Patlayan bombalar ve basının Kürt sorununa karşı takındığı savaşçı tavır dikkate alınınca, 2008 yılının da barıştan nasiplenemeyeceği görünmektedir.

 

Çünkü; ülkede sağduyu sahibi dinamik güçler sorunların çözümü yönünde “adam sen de”ci bir yaklaşım içinde –korkudan olsa gerek- çözümü ORDU VE HÜKÜMETİN inisiyatifine bırakmışlardır.

 

Oysa çağımızda basın ve yayın, yasama, yürütme ve yargı gücünün yanında dördüncü güç olarak yer almıştır. Demokratik sistemde bu gücün varlığı olumlu yönde hissedilirken, Türkiye gibi bir ülkede bu güç ordunun emrinde faaliyetini yürütebilmektedir. Dolayısıyla  basın ve yayın hayatının içinde kendine yer edinen kalemşorların büyük bir kısmı “bana dokunmayan yılan, bin yaşasın.”eğilimindedir.

 

Ülkenin sorunsalıyla ilgili çözüm önerilerini dile getirince sistemi kızdırmamaya çalışırlar. Bırakın çözüm önerilerini, bazı köşe yazarları savaşın daha da kızışması doğrultusunda kraldan da kralcı olmuştur bu süreçte.

 

Bu günün Türk aydınlarını eleştirirken cumhuriyetin başında sisteme kafa tutmuş aydınlardan birinin Kürt devrimcilerini cesaretlendiren ve destekleyen mektubundan haberdar oldum.

 

Bu mektup, usta şair Nazım HİMMET"TEN Kamuran BEDİRXAN"a yazılmıştır.

 

Dünün Türk aydınının Kürt sorununa yaklaşımını bu günün Türk aydınına örnek olması vesilesiyle sizinle paylaşmak istedim.

 

Gerçi Nazım orijin olarak Türk değildi, ama olsun önemli olan evrensel kimlik değerlerini benimsemiş olmasıdır.

 

Büyük babası Osmanlı ordusuna teslim olmuş Polonyalı bir askerdi. Türk ya da Polonyalı olmasından çok insan olmaya gönül vermesi önemlidir. Dolayısıyla bir kişi ne kadar evrensel kimliğe yakınsa o kadar insan olmuştur demek, yanlış olmasa gerek. Nazım gibi aydınlar evrensel kimlik değerlerini özümseyebilmiş ve topluma hizmet veya düşünceleriyle mal olmuş şahsiyetlerdir.

 

İyi ya da kötü, devrimci veya faşist olmak ne bir ırka ve ne de bir aileye mahsustur. Bunlar evrende yaşamı biçimlendiren pozitif ve negatif evrensel değerlerdir. Ancak coğrafi özellikler (sıcak-soğuk, engebeli- düz arazi), inançlar, üretim ilişkileri ve benzer etkenler birey ve toplum üzerinde olumlu ve olumsuz etki yaparak bu değerleri baskın hale getirip kültürel, hatta genetik bir özellik haline dönüştürebilmektedir. Bu değerlerden hangisi baskın olursa birey ve toplum da bu değeri benimser ve bu özellikle anılır. Bu yüzden bazı kavimler talancı, barbar, bazıları ise barışçıl ve yaratıcı yönleri ile tanınırlar.

 

İnançlar da coğrafi özelliklerden nasibini alır ve kültürel özelliklere dönüşürler.

 

Burada Gandi"nin ünlü söylemini paylaşmadan geçemeyeceğim.

 

“Hislerinize dikkat edin, düşünceye dönüşebilirler,

 Düşüncelerinize dikkat edin, davranışlarınıza dönüşebilirler,

 Davranışlarınıza dikkat edin, karakterinize dönüşebilirler,

 Karakterinize dikkat edin KADERİNİZE dönüşebilir.”

 

Hislerle başlayan bir yolculuğun nasıl bitebileceği ve tüm insanın yaşamına olan etkisini güzel bir şekilde ifade etmiştir Gandi.

 

Hisler de nasibini çevresel faktörlerden alır.

 

İçinde bulunduğumuz kavgalı süreçte barışçıl hisler besleyerek ve bu hisleri düşüncelere, düşünceleri de pratiğe dönüştürerek yarınlarımızı huzur içinde sonraki nesillerimize miras olarak bırakabiliriz.

 

Sadede gelelim ve usta şairin örnek mektubunu hep beraber okuyalım.

 

".....kökleri yüzyılların derinliklerine dalan tarihiyle, kültürüyle Kürt milletinin önemli bir çoğunluğu Anadolu"nun bir parçasında yaşar. Anadolu"nun öbür parçalarında yaşayan Türk milletini Kürt milleti kardeşi sayar. Her iki millet, bütün imparatorluklar gibi, halkların zindanı olan Osmanlı imparatorluğunda Türk ve Kürt derebeylerinin, Osmanlı imparatorluk idaresinin ağır zincirlerine vurulmuşlardır. Osmanlı imparatorluğu yıkıldıktan sonra ise her iki millet emperyalizme karşı tek bir cephe kurup çarpışmışlardır. Anadolu milli kurtuluş hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihin en şerefli sayfalarından biridir. O dövüş yıllarının, sonradan Türk idarelerince yasak edilen en unutulmaz türkülerinden biri 'vurun Kürt uşağı namus günüdür!' diye başlar.

Türkiye cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt hareketini tanımayı ve vaat ettikleri millet ve insan haklarını tanımadı, hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını inkara kadar götürdü. Bu devir, Türk idarecilerinin ve egemen sınıfların emperyalizmle uzlaşmaya başlaması devridir. Bu inkarla bu uzlaşmanın aynı devride baş göstermesi sadece bir rastlaşma değildir. Bu gün Türkiye cumhuriyetini orta ve yakın doğuda emperyalizmin kalelerinden biri haline getiren Türk politikacıları, Kürt milletinin milli varlığını inkarda ısrar ediyor ve Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde öteki azınlıklara tanıdığı hakları bile Kürt milletine tanımıyor.

Türk ve Kürt halklarının Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk idarecilerini korkutuyor. Her iki millet kardeş milli kültürlerini, milli ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik haklara kavuşmak istiyor. Türk ve Kürt halkları, Türkiye cumhuriyetinin tarafsız bir dış politika gütmesini, emperyalizmin üssü olmaktan kurtulmasını özlüyor. Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde milli haklara kavuşmak için yaptığı kavgayı can ve gönülden destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor.

Anadolu"da yaşayan Türklerle Kürtlerin arasına nifak tohumu sokmak isteyen gerici, sömürücü, karanlık kuvvetler, emperyalizmle el ele vererek halkımızı daha kolayca ezmek istiyorlar. Kürt ve Türk halklarının bahtiyarlığa, insanca yaşamaya varmak için derebeylerine, kara kuvvetlere, şehir ve köy ağalarına, gericilere, ırkçılara, milletlerin varlıklarını ve milli varlıklarını inkar edenlere, halkları birbirine düşürüp sırtlarından rahatça geçinenlere,  emperyalizmin uşaklarına karşı yürüttükleri yeni milli kurtuluş savaşının zaferi Kürt ve Türk halklarının elbirliğiyle kazanılır. Ancak böyle bir elbirliğiyle kardeş iki millet hürriyete, milli ve insani haklara kavuşabilir."

Not: Mektup,
itusozluk.com"dan alınmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
22 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi