İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Suriye’de dayanışma, bölge dengelerinin önemi

Suriye’de dayanışma, bölge dengelerinin önemi

Tüm Kürtler ve Kürt coğrafyası için hayati önemi olan Batı Kürdistan’ın özgürlük direnişini kırmak; Esad ailesinden sonra Şam’da oluşturulacak iktidarın Kürdistan bölgesinde yeni rejimle uyumlu, teslimiyetçi bir siyasal oluşum hayata geçirmek için bölge güçleri ekonomik ambargo ile tecride başlamak istediler. Bu geçmişteki Kürt direnişlerini kırmak için denenmiş ve sonuç alınmış en önemli yöntem olmuştur. Tarihte sıcak denizlerle buluşma şansını yakalayamayan Kürtler tüm isyanlarının kanla bastırılmasında; ablukaya alınmış kapısız, penceresiz coğrafya faktörü önemli rol oynamıştır. Hatta belirleyici ilk neden olmuştur.

1990’lı yılların basında ABD’nin Irak’ın işgaliyle Güney Kürdistan’da bir federal yapı oluştu. Bu oluşan az da olsa bölgedeki coğrafi dengeleri değiştirdi. Artık Kuzey, Doğu, Batı, Kürdistanlıların bir Kürt federal devletiyle sınırları vardı. Bu bütün Kürtler için ulusal birliğin temelini atmak için tarihi bir fırsattı. Ancak ABD’nin baskıları karşısında kırmızıçizgilerinden vazgeçerek Güney Kürdistan federal yapısını gayrı resmi de olsa tanımak mecburiyetinde kalan Türkiye; derin devlet politikasını devreye sokarak; uygulayacağı yoğun bir ekonomik entegrasyonla Kürt yönetimini yanında tutarak ve bu politikasını uzun vadede yaygınlaştırmak istiyorsa fırsat bulsa ve güney yönetimini ikna ederse hem Kürdistan’ın diğer parçalarındaki direnişlere karşı kullanmak hem de böyle bir işbirliğiyle güneyin dinamik güçlerini ticari ilişkilerle çürüterek zayıflatmayı hedefliyor. Türkiye’nin bu politikasını başarıyla sürdürdüğü söylenebilir. Bunun en canlı kanıtı da Güney Kürdistan yönetiminin Batı Kürdistan’a olan küçük bir pencere konumundaki sınırını Türkiye baskısını ciddiye alarak en az bir ara sınır kapatmak istedi veya çekimser davrandı. Tehlike kapıya dayanınca gözler bir süre önce yeniden Güneydeki Kürt yönetimine, tabiatıyla bölge başkanı KDP Lideri Mesud Barzani’ye çevrildi.

Güney Kürdistan’ın siyasal geçmişini irdelemeden çok yüzeysel, biçimsel hatta aşiretsel lafazanlıklarla oraya bakmak büyük yanılgıdır. Ortadoğu’daki kanlı iktidar kavgası, bölge halklarıyla asırlarca bir arada yaşayan Kürt egemenlerine de yansımıştır. Tarih bu tür örneklerle doludur. Güney Kürdistan; 1965-1990 yılları arasında önderliğinin Barzani ailesinin yaptığı KDP güçleri ile Sekreterliğini Mam Celal Talabani’nin yaptığı KNK güçleri arasında çok kanlı iktidar kavgasına sahne oldu. Zaman zaman birbirlerine üstün gelmek için düşmanlarıyla dahi işbirliği yaptılar. Mam Celal ve ekibi bu ilişkiden dolayı KDP’nin siyasi literatüründe 66 cahşları olarak tarihe geçerken, Erbil’i ele geçiren YNK güçlerini kentten çıkarmak için KDP’de Saddam’ın yardımına başvurdu ve 20 bin askeri; kente davet ederek koltuğunu sağlamlaştırdı. İki parti arasındaki çatışmalarda binlerce peşmerge öldürüldü. Bunların bir kısmı benim yakından tanıdığım seçkin kadrolardı. ABD bölgeye geldikten sonra da birlik sağlanamadı. Yıllarca Erbil ve Süleymaniye’de iki ayrı hükümet kurarak inatlarını sürdürdüler. Yaşanan süreçte de ulusal çıkarlardan ziyade, bölgesel ve ailesel çıkarlarını önde tuttuklarını hatırlatmak durumundayım. Bu bölünmenin yalnız sivil makamlara değil, asker ve polis güçlerinde de görmek mümkündür. Taraf gazetesinin 3 Ağustos 2012 tarihli haberine göre; Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 2 Ağustosta Erbil’e giderek Bölge Başkanı Mesud Barzani’den PKK’nin güya Suriye uzantısı olan PYD’nin sınır bölgelerine yakın yerlerde konuşlanmasına izin verilemeyeceği konusunda uyarmıştı. Gazeteye göre Davutoğlu hükümetinin isteklerini şu 3 ana başlıkta seslendirmişti:

“Demokratik Birlik Partisi (PYD) bir terörist guruptur. PKK ve PYD’nin sınırlarımızda da olmasının müsaade edilecek yanı yoktur.

Terörün sınıra yerleşmesine izin vermeyiz. Sınıra terörist guruplar konuşlanacaksa her türlü önemi alırız.

Kurulacak olan Suriye hükümetinde, herhangi bir hükümetinde bu gurupların ülkelerinde barınmasına müsaade etmemesi söz konusu olmamalıdır.”

Türkiye ile Federal Kürt Hükümetinin sıcak ilişkilerine bakıldığında; Mesud Barzani’nin Davutoğlu’nun önerilerine en az bu aşamada olumlu baktığı anlaşılıyor.

Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen sadece güney yönetimini günah keçisi ilan etmek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Kürt ulusal birliğini oluşturmak için dört parçadaki Kürt siyasal partilerinin önemli görev ve sorumlulukları vardır. Eğer yıllardır seslendirilen bir ulusal kongre hayata geçirilmemiş ise burada dört parçadaki siyasal partilerin tamamı sorumludur.

Özellikle Barış ve Demokrasi Partisinin zaman zaman diyalog için güneye gönderdiği heyetleri diplomatik kariyerden uzak ve son derece yetersiz kaldıkları görülmüştür. Ortadoğu kurtlar sofrasında yer edinen Mam Celal’ın; siyaset sarayında dünyaya gözlerini açan bir devrim boyunca siyaset süzgecinden süzülerek büyüyen Sayın Mesud Barzani’yi ikna etmek, onlarla satranç oynamak benim televizyonlarda gördüğüm BDP heyetinin kârı değildir. Diplomatik bir derin birikim, bir esneklik karşılıklı hamle ve ikna işidir. Kısacası BDP’nin yeri geldikçe güneye görevlendirdiği diplomasi heyeti güven vermediği gibi kurtlar sofrasında pay alma yeteneğinden de yoksundur. Kuzeydeki bu zafiyeti de görmek gerekir. BDP bu eksikliği bir an önce gidermeli ve Erbil’deki pazarlık masasına saygın geçmişine uygun bir diplomatik heyetle katılmaya çalışarak sonuç almaya çalışmalıdır. Yalnız Erbil masasına değil; Kürt sorununun Türkiye’de de masaya taşınma sinyallerinin verildiği bir dönemde BDP’nin daha aktif, daha hazırlıklı ve deneyimli bir diplomatik kariyer sergilemesi gerekiyor. Dünya siyasetinde olduğu gibi Kürt siyasetinde de belirli olan masa siyasetidir. Kürtler geçmişte hep siyaseti masa aşamasında kaybetmişler. Bunun 21. Yy da yeniden yaşanması hem ayıp hem de 30 yıl boyunca ödenen büyük kayıplara yenilerinin eklenmesi anlamına gelir.

Sıcak çatışmaların gündeminde olduğu Batı Kürdistan’a gelince; basından öğrendiklerimize göre nüfusu 2,5 milyon civarında olan batı Mezopotamya düzlüklerinin kalbinde yer alan ve düzenli ordulara karşı pek de savunmaya elverişli olmayan bir coğrafyada Kürtlerin tam 16 tane siyasi partileri varmış. Bu parti enflasyonunu gelişmiş bir toplumsal yapı ve çoğulcu, katılımcı bir demokrasi anlayışı ile savunmak, gerçekçi bir yaklaşım değildir. Özellikle asırlara yayılan bir köleliğin pençesinde inlenen 2500 yıldır özgürlük rüyasıyla yatıp kalkan, dört tarafı inkarcı, militarist muhafazakar rejimlerle çevrili mazlum bir halkın yapamayacağı bir ciddiyetsizlik, hatta çılgınlıktır. Yüksek dağlarla çevrilmiş kapalı havzalar ilk çağda birbirlerine düşman özgür aşiretleri yaratmıştı. Kütlerin Ortaçağı bağımsız beyliklerin iç hesaplaşmalarıyla geçti. Lozan’daki parçalanma toplumla birlikte coğrafyayı da yapay sınırlarla bölerek bölünmeyi daha da yaygınlaştırarak çelişkileri derinleştirdi.

Bu acı manzara karşısında Batı Kürdistan’da her türlü milli, insani, demokratik, kültürel, hatta mülkiyet hakkı dahi elinden alınmış Kürtlerin 16 siyasal partide yer almalarını; özgürlüğe giden engellerle dolu bir yol olduğunu sıcak dönemde bölünme yaratacağını ifade etmek durumundayım. Zaten tabanları üzerinde bilimsel bir araştırma yapıldığında bu partilerin birbirlerine çok yakın oldukları; sorunun toplum önderliğine soyunan politikacıların ileri-geri kavgasından kaynaklandığı açıkça görülecektir. Basına göre bu 16 parti içinde en dinamik ve en büyük kitle desteğine sahip olanı PYD’dir. Ulusal cepheyi kurmak için doğru olan; PYD’nin büyüklüğünü kabul edip onun etrafında kenetlenmektir. Bu gerçeği göremeyen parti veya partiler bölgede tetikte bekleyen milliyetçi, militarist rejimlerin tuzağına düşecekleri gibi tarihi bir ihanetten de kurtulamayacaklardır. PYD’de sıcak ve sempati ile diğer partilere yaklaşmalı ve onları ittifakın içinde tutmak için tarihi sorumluluğunu eksiksiz bir şekilde oynamalıdır.

Şimdiden kılıç bileyen; ilk aşamada çeteleri Kürtlere kaşı kullanan muhalefetinin Esad ailesinin iktidardan uzaklaştırdıktan sonra Kürtlere bazı bölge güçlerinin desteğiyle ve çok kanlı bir biçimde döneceğini unutmamak gerekir. Kimi bölge devleti PYD’yi Kürt ittifakı içinde görmek istemediği gibi şimdiden tasfiyesi için girişim başlatmıştır. Muhafazakar guruplardan oluşan Suriye Arap muhalefeti de geçiş sürecinden sonra PYD’yi yeni Şam yönetiminde iktidar ortağı olarak görmek istemez. Hatta Baas Partisinden sonra hedef tahtasına koyacağı ilk parti PYD’dir. PYD’nin bu gerçeği yakından görmesi ve ittifakı ciddiye alması gerekir. Prensiplerine, siyasi çizgisine bağlı kalmak koşuluyla ittifakın ciddiyetine inanmalı, herkese kucak açmalı, direniş kalesinin duvarından bir taşın dahi düşmemesi için çaba harcamalıdır.

Batı Kürdistan Kürtlerinin ödünsüz bir birliktelikleri, diğer parçalar dahi Kürtler için de güven duygularını güçlendirecek; bunun tersi de henüz ara sıra kanayan, ağzı kapanmayan ulusal yarayı bir süre için de olsa derinleştirecektir. Tabi ki Batı Kürdistan Kürtlerinin ittifakı biraz da Kuzey ve Güneydeki hareketlere bağlıdır. Güney ve Kuzey güçlerinin destek vermediği, onaylamadığı bir birlikteliği hayata geçirmek zordur. Onun için asıl sorumluluk bunlara aittir. Kısacası Batı Kürdistan’daki cephenin yaşaması; Kuzey-Güney oluşumlarının partisel çıkarlarından, ziyade ulusal bir bakışla destek vermelerine bağlıdır. Kısacası PDK, YNK ve BDP’ye de büyük görevler düşüyor. Batı Kürdistan’a uygulanan ekonomik ambargo karşısında; Erbil, Süleymaniye ve Kerkük’te düzenlenen mitinglere katılımın fazla olması; Kürt halkının ulusal birliğe karşı olan özleminin bir yansımasıdır. KDP ve YNK güçlerinin sınırı açmak için yumuşamalarında, halkın bu tepkisi önemli rol oynamıştır.

Tüm olumsuzluklara rağmen Suriye’deki Kürt koridorunu hırpalayarak, ezerek tıkamaya çalışan güçlere karşı ödünsüz güçlü bir ulusal birliğe ihtiyaç vardır. Anladığım kadarıyla Suriye Kürdistan’ındaki Kürt koridorunun konjöktürel yapısı bazı Kürt siyasi çevrelerince yeterince ciddiye alınamıyor. Bu öngörüsüzlük tüm Kütler için bir felakete yol açabilir. Kürt coğrafyasının geneli için stratejik alanda hayati bir öneme sahiptir. PYD’nin bugünlerde kiralık çetelere karşı zafer çılgınlıklarını atmak önümüzdeki aylarda büyük yanılgılara neden olabilir. 67 yıl önce bölge dengelerini yeterince ciddiye almayan Mahabat Kürt Cumhuriyeti de ancak bir yıl yaşayabilmişti. 11 Eylül 1961 yılında Mustafa Barzani önderliğinde başlatılan güney direnişi 14. Yy da yaklaşık 60 bin silahlı peşmerge gücüne sahipti. ABD yönetimi Irak diktatörü Saddam Hüseyin ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehleviyi Cezayir’de uzlaştırınca; 60 bin kişilik peşmerge gücü bir gecede silahlarını bırakarak İran’a sığınmak mecburiyetinde kalmıştı.

Suriye’deki Kürt cephesinin başarı şansı bölgenin iç ve dış dengelerini çok iyi kullanmasına bağlıdır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi