M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Siz Hakkari, Yüksekova, Şemdinli'ye gittiniz mi?

Siz Hakkari, Yüksekova, Şemdinli'ye gittiniz mi?

Bakıyorum da herkesin zembereği boşanmış saat gibi; sular seller gibi “Kürt Sorunu”, “Demokratik Çözüm” başlıklarını kullanarak bol keseden yazıyor. Başta Özdemir İnce ve Taha Akyol gibi tuzu kurular ahkâm kesiyorlar. Boş konuşup, boş yazan; ya da militarist, şovenci, ırkçı dürtüleri ön plana çıkartarak kışkırtanlara, vatan, ülke, toprak diye bir yerlerini yırtanlara bir sorum olacak. Sahi sizler hiç Van Hoşap, Başkale, Hakkâri, Yüksekova ya da Şemdinli’ye gittiniz mi?

Eminim ki, o bol kesenden atanların hiç biri gitmemiştir.

Uzun yıllar o bölgenin evladı olarak bende gitmemiştim. Ama kendi kendime dedim ki, bu konuları yazıyorsan gitmediğin, görmediğin yerler hakkında ahkâm kesemezsin. Evet, hayatım ve ilk gazetecilik yıllarım Batman, Siirt, Eruh, Şırnak, Cizre, Mardin, Diyarbakır ve Bitlis alanında geçmişti. Bu bölgeyi sular seller gibi biliyordum. Ama dedim ya Türkiye’nin damı, üç ülkenin kavşak alanına gitmemiştim. O yüzden yıllarca bu bölgeyle ilgili pek ahkâm kesmedim, yorum yapmadım, yazı yazmadım.

Tam bir sene önce 2008 Ekim ayında kararımı verdim ve gittim. “Gevere değil, Yüksekova’ya Gidiyorum” başlığı ile ilk makalemi de Yüksekova Haber’e yazmıştım. Aslında o makalemde bölgeyle ilgili diğer izlenimlerimi de yazacağımı söylemiştim, ama yaşadığım beldeye döndükten sonra eşimin ve benim uzun süren sağlık sorunlarımız, derken en küçük evladım Burak’ın evlilik hazırlıkları ve düğünü bir türlü o bölgede geçirdiğim harika anıları ve gördüklerimi, yaşadıklarımı yazma fırsatı bulamadım.

Gidişimde minibüste yaşadığım “Gevere değil Yüksekova’ya” (o yazımı sitede bulup okuyabilirsiniz) makalemde yaşadığım ilginçliği dönüşümde de farklı bir şekilde yaşadım.

Ancak dilerseniz dönüşüme geçmeden bölgede hatırlayabildiklerimi paylaşayım.

Öncelikle Van – Hakkâri; Van-Yüksekova güzergâhında ana yollar hiç beklemediğim kadar tek yönlü olsa bile asfaltlı ve son derece bakımlıydı. Merak ettim ve sordum. Bölgede düne kadar en hayati noktaların yolu stabilize iken, bir saatlik yere beş saatte ulaşılırken bu kadirşinaslığı neye borçluyuz diye? Yüksekovalı bir dostum “Bizim için değil, kendileri için yaptılar. Daha süratli ve zayiatsız operasyonlar yapmak için” deyince doğrusu hiç aklıma gelmemişti. Ancak Batman’da sular altında bırakılmak istenen Hasankeyf’ten köyümüze Cümeylin’e (Kozlu’ya) kuş uçmaz kervan geçmez dağlardan açılan, tek bir aracın kullanmadığı soğuk asfaltlı yolun yapıldığını görünce Yüksekovalı dostuma hak verdim.

Hakkâri, Yüksekova yolu Türkiye’nin en yalçın dağların, tepelerin, vadilerin olduğu bir bölgeden geçer. Van–Hakkâri arası 210 Km. Yol boyu sizi çok muhteşem manzaralar karşılar. Zernek barajı, kalesiyle meşhur Hoşap ilçesinden sonra 2710 m. Rakımlı 33 virajlı Güzeldere geçitinden sonra Başkale’ye ulaşırsınız. Başkale’den sonra Türkiye’nin en derin ve en uzun vadisi ve suyu Cilo dağlarından gelen kar sularıyla beslenen meşhur Zap sizi karşılar. Hakkâri’ye 40 Km. kala Hakkâri – Yüksekova yol ayrımına gelirsiniz.

Yüksekova, adından da anlaşılacağı gibi 1985 m. Dünyanın en Yüksek ovasıdır. Tepsi gibi dümdüz yerleşen bu harika ovanın dört bir yanını 3000 – 3500 – 3650 – 3850 ve 4135 m. gibi dağların ortasında yer alan yem yeşil bir vaha gibi. Bağlı olduğu Hakkâri’den nüfusu fazla bir ilçedir. (Resmi rakamlara göre 75 bin, gerçekte 100 bin )

Van – Yüksekova; Yüksekova – Hakkâri arasında üç gün süren seyahatimde en çok dikkatimi çeken her 30 - 40 km. de bir kurulan Jandarma kontrol noktaları “Kimliğini ver; kimliğin var mı?” Soruları ile çok sık karşılaşırsınız. Zırhlı araçlar, kum torbaları, dikenli teller, sıkı korunaklı kulübeler ve silahlı askerler. Son derece usandırıcı, can sıkıcı, gereksiz ve çok sık kontroller Türkiye’nin başka hiçbir bölgesinde yoktur. Bu kontrollerin eleştirilecek çok yanları var, kuyruklar ve bekleme yüzünden en hafif eleştirisi gideceğiniz yere 3 saat yerine 5-6 saatte ancak ulaşabiliyorsunuz.

Allah’tan gidişte işinin kurdu olmuş minibüs şoförü bütün noktalardaki askerler, polisler ile öylesine bir diyalog ve ilişki kurmuş ki, topladığı kimliklerimizi götürüyor, bazen anında, bazen de 10-15 dakika sonra çıkıp geliyor ve yolumuza devam ediyorduk. Bir tek Hakkâri / Yüksekova yol ayrımında biraz zorlandı.

Gelişte de yine şanslıydım. Yüksekova’dan Van’a gitmek için bir otobüse bindim. Söz konusu otobüs Van’dan Yüksekova’ya asker getirmişti. Van’a dönüşünde Arife günü olduğu için tek müşterisi bendim. Yani 45 kişilik koca otobüste ben ve şoför vardık. Bu yüzden her kontrol noktasında asker götüren otobüs unvanını aldığı için çok rahat geçiyorduk.

Tabii yol boyu yüksek sırtlarda, kale gibi her yere hâkim kuşların konmaya korktuğu karakollarda askeri birlikleri, top ve diğer ağır silahlar yerleştirilmiş tam bir savaş bölgesi izlenimini vermektedir. Başkale’den sonra yer yer kontrol noktalarında yaşları 20-22 arasında değişen filinta gibi gençlerin bölgenin, ortamın, olayların getirdiği psikolojik baskı yüzünden fazlasıyla gergin olduklarına şahit olursunuz.

Hakkâri ve Yüksekova’ya giderken ve dönerken dikkatimi en çok üzerlerinde hiç yük olmayan ama E/5 gibi yoğun çalışan kamyonlar çekti. Sebebini sorduğumda bu kamyonların tek işi İran’dan satmak için depolarını ağzına kadar (bazıları depolarını büyütmüş, bazıları da yedek depo yapmıştı) mazot doldurup Türkiye’ye getiriyorlarmış. Bu yöntemle on binlerce insan işsizlik illetine formül üretmişti. Aldıkları mazotu yol boyu benzinliklere satıyorlarmış. Bölgede mazot fiyatları Türkiye’nin batısında satılan fiyatın yarısı kadarmış.

Taşıyıcı kamyonlar, benzin istasyonları, çitçiler, diğer araç sahipleri; sözün özü birçok kişi zincirleme bu işten ekmek yiyiyor ailesini geçindiriyormuş.

Yine çokça minibüslere rastladım. Onlarda İran’dan Türkiye’ye ucuz eşya getirerek işsizliğe çare bulmuşlar. Van – Esendere arasında yüzlerce kontrol noktasına rağmen yasa dışı konular hariç halkın bu ticareti yapmalarına göz yumulmakta. Yumulmazsa işsizler ordusuna yeni işsizler katılır ki, bölgedeki fakirliği artacağı, dağa çıkanların fazlalaşacağı bir gerçek.

Bölge bütün olumsuzluklara rağmen yüksek yaylalar, duvar gibi dik vadiler, yüksek yem yeşil sıra dağ silsileleri, şırıl şırıl akan nehirler; şelaleler nefesinizi kesecek kadar vahşi, ama bir o kadar da çekici ve güz manzaralar ile hayatınız boyunca göremeyeceğiniz kartpostalların canlısı ile karşı karşıyasınız.

Hakkâri ve Yüksekova insanları ile kurduğum diyalogda, bu kadar çetin ve zor bir coğrafyada sert görünümlü ama Dünya’nın en, şirin, tatlı, güler yüzlü, hoş görülü, anlayışlı, misafirperver, ve dürüst insanları burada bir araya gelmiş sanırsınız ve de çok şaşırırsınız.

Nefes kesen güzellikteki hırçın coğrafyada yollarda sık kontrol edilerek geçiyorsunuz. Karakollar, askerler, toplar, panzerler, tüfekler, dağdaki PKK’lı gençler ve tabii bu olumsuz olgular içinde buranın öz insanları.

Makalemin başlığına dönecek olursam, siz Van’ı, Hakkâri’yi, Yüksekova’yı, Şemdinanı gidin gezin, görün, tanıyın. Ö zaman değil içinizde sessizce, haykırarak “ Bitirin artık bu kanı. Bu güzel insanlar ile daha güzel günler yaşamak istiyoruz. Kan’ın durması için, operasyonlar, taramalar ve kontrolleri durdurun” dersiniz. Dünya’nın bakir kalmış bölgesini tanımanız, bölgenin insanlarının artık rahat ve huzur yüzü görmesi için o memlekette her şeye rağmen çok hoş bulacağınız için gitmelisiniz. Gezin, ilişki kurun, tanışın; döndükten sonrada “Barış” için birer elçi olun. Bana bölgeden mektup yazan bir Emniyet Müdürünün eşi; “Bu insanları, bu bölgeyi tanımak için batıda yaşayanlar buraya gelmeli ve 2-3 hafta halk ile iç içe yaşamalı” demişti. Deniz, güneş sefası yerine buradan iki hafta olsun yaşamak gerek.

Bölge halkı artık askeri birlik, top, tüfek, cemse, havada süzülen savaş uçaklarının yeri, göğü, dağı, taşı, ormanı bombalamasını görmek istemiyor. Konuşmanın zamanı gelmedi mi? Konuşabilmek için silahların susması gerek. Silahların susması için operasyonların durması gerek. Çözüme adım atmak, hedefe ulaşmak için diyalog gerek. Kimsenin kopmak, bölünmek istemediğini anlamak gerek. Kürt – Türk 72 milyon insan için bir ortak yol bulmak gerek. Ve Batı’nın ahkâm kesen yazarları, çizerleri, medyası bu coğrafyayı tanımaları gerek.

Her dil, her din, her ırk ve her inançtan insanların; özellikle Van, Hakkâri ve Yüksekova coğrafyasında yaşayanların mübarek Ramazan Bayramını kutluyorum.

Açılımın bu ülkeye huzur ve barış getirmesini diliyorum.

CEJNA WE PİROZ BE.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi