Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

Sınav Gençliği

Sınav Gençliği

Her şeyimizi sınavlara endekslemeye başladık.

Çocuklarımızı…

Gençlerimizi…

Geleceğimizi…

Hâsılı, yeni neslin tamamını sınavlara kilitlemeye başladık.

 

Onları sınavlardaki başarıları ya da başarısızlıklarıyla değerlendiriyor, ölçüyor, biçiyoruz.

Sınavlardaki dereceleriyle kıyaslamaya çalışıyoruz. Ölçüt bu.

 

Babalar bile çocuklarının başarılarıyla övünüyor ya da yeriniyor:

“Benim oğlum OKS"de şu kadar puan aldı ve büyük ihtimalle şurayı kazanır, ya seninki?” diye sorular dolaşıyor okul koridorlarında.

 

Beriki ise çocuğu iyi puan alamadığı için boynunu büker ve eğer önüne başını, ya da bir bahane öne sürer. Akşam eve gidince de çocuğunu azarlar: “Bak falan kesin oğlu şu kadar puan almış ve kesin kazanır. Ya senin aldığın puan? Ayıp oğlum ayıp be! Boşuna söylemiyorum, senden adam çıkmaz diye!  Senin dershaneye verdiğim parayla millet geçimini sağlıyor. Utan be!” (Bu gibi azarlayıcı sözler, çocuğun düşünce dünyasında derin tahribatlara neden olacaktır. Aman, sakının bundan!)

 

Bir insana 40 kişi “delisin” derse adam delirir. Çocuklarımıza neleri telkin edersek onlar öylece şekillenecektir. Onlara adam olamazsın ya da, argo tabirle, bir baltaya sap olamazsın dersek muhakkak dediğimiz gibi olacak, adam olamayacaklardır.

 

Çocukların en büyük destekçileri aileleridir. Bir çocuğun başarısını ya da başarısızlığını merak ediyorsanız gidiniz ailesine bakınız! Anne babasını, içinde yaşadığı ortamı görünüz. O size her şeyi anlatmaya yeter.

 

Çocuklarımızı, komşularımızın ya da akrabalarımızın çocuklarıyla kıyaslamak ve onları azarlamak onlara bir şey kazandırmayacağı gibi çok şey de kaybettirir.

 

Çocuklarımıza ikide bir “bak Mehmet ağabeyin çocukları avukat, öğretmen oldular” ya da, “falan üniversiteye girdiler, filan bölümü kazandılar, siz bir şey olamadınız” dersek başarısızlığın yanında bir de onların kıskançlık duygularını kamçılarız. Onlarda içten içe o çocuklara karşı düşmanlık hisleri oluşur.

 

Bak oğlum, dershanene şu kadar para ödüyorum sözü ve düşüncesi ciddi bir baskı unsurudur çocukların üzerinde. Bu durumda çocuk, kendini ailesine daima borçlu hisseder, minnet altında kalır. Ayrıca oğlumdan (ya da kızımdan) çok şey bekliyorum sözü de psikolojik bir baskıdır. Beklenti aynı zamanda hayal kırıklığı sebebidir. Çocukların bu hassas yapılarını her söz ve davranışımızda mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekir.

 

Bu devrin çocukları daha başlarını kaldırır kaldırmaz kendilerini bir sınav deryasının içinde bulur. Bitmez tükenmez, sonu gelmez bir imtihan âleminin içinde…

Onları neredeyse her alanda yarıştırıyoruz. Haliyle onlar her alanda birbirlerini rakip olarak görmeye başlıyorlar. Bu manada çocuklarda ciddi manada güven problemi oluşuyor. Onlarda samimiyet ve içtenlik duyguları köreliyor, ikincil ilişkiler öne çıkıyor, birbirlerine güven duyma hisleri kayboluyor.

 

Eğitim kurumları bile sınavlardaki başarılarıyla değerlendirilmeye başlandı artık.

Yazık!

Ebeveynler çocuklarını okula kaydederken ilk sordukları sorular;

 

“OKS (ya da ÖSS) başarınız nasıl?

Geçen sene kaç öğrenciniz kazandı?

Üniversiteye kaç öğrenci yerleştirdiniz?”

 

…gibi sadece yarıştırmacı zihniyetle hareket etmeye başladılar.

Asıl sormamız ve sorgulamamız gereken hususları göz ardı ediyoruz. Ve belki bu bize ileride pahalıya mal olacaktır. Belki de ileride kapanması mümkün olmayan yaralar açacaktır ülkenin bağrında…

 

Okulların eğitim düsturunu, çağın beklentilerine ve gereklerine uygun, ahlaklı, dürüst, saygılı, ilkeli birey yetiştirme gibi elzem olan temel insani değerleri aramıyoruz. Maalesef geleceğimizi biçimlendirme hususunda yanılgı içerisindeyiz.

 

Geleceğe yönelik endişeler dolaşıyor memlekette. Hayata umutla bakacağımız gelişmeler yaşanmıyor. Zira yetiştirdiğimiz gençlik umut vermiyor. Planlarımız ciddiyetsiz ve kısa vadeli. Yakın gelecekte her şeyiyle çelişeceğimiz ve çatışacağımız, insani ve ahlaki değerlere tümüyle yabancı bir gençlikle yaşamak zorunda kalabiliriz.

 

Öğrencilerimizi her alanda yarıştırmanın yanında her sene artan ve değişen sınav sistemleriyle ayrıca bunaltmışa benziyoruz. Onları deneme tahtası görme anlayışından vazgeçmemiz gerekir. Deneme-yanılma yoluyla “hangisi tutarsa onunla yarıştıralım” düşüncesinden uzaklaşmalıyız.

 

Çocuklarımız sınav psikolojisiyle ciddi bir baskı ve stres altında. 3 saatlik sınav için aylarca, daha kötüsü olan sınav stresiyle boğuşmaktadırlar.

 

OKS ve ÖSS arifesini yaşadığımız şu günlerde onlardan özellikle manevi desteklerimizi esirgemeyelim.

 

Onları motive edelim, morallerini yüksek tutalım.

Üzerlerindeki sınav stresi ve psikolojisini elimizden geldiğince azaltalım.

 

“Sınavı kaybetmenin dünyanın sonu olmadığını” da hatırlatalım. Özellikle bu telkin, üzerlerindeki ağır baskıyı epey hafifletecektir.

 

Daha da önemlisi, onları sevelim ve onlara sevgimizi de hissettirelim.

Zira sevgiyle aşılamayacak hiçbir engel, ulaşılamayacak hiçbir hedef kalmayacaktır…   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi