İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Newroz ve Ateş Kültürü

Newroz ve Ateş Kültürü

Son Hakkari Mir"i Nurullah Bey"in Girit zindanlarındaki ölüm yolculuğuna çıkmadan önce “Nevroz Bayramı"na kadar Berdesor"da kalması”[1] isteği; Newroz"un 150 yıl öncesine dek Hakkari"de yönetimin en üst düzeyinde dahi anlamlı bir biçimde kutlandığının kanıtıdır. Burada yeri gelmiş iken, Newroz"un Zagros boylarının yaşamındaki tarihsel geçmişiyle ilgili bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

 

Yeni gün, yeniden doğuş anlamına gelen Newroz, bin yıllardan beri ateş yakılarak kutlanır. Ateşin, yaşama yeniden dönmenin müjdecisi, direnerek güçlükleri yenmenin habercisi ve kurtuluşun simgesi olduğunu bildiren ilk yazılı belgeler Sümer uygarlığına aittir. Sümer"in Nuh"u olarak bilinen Ziusidra (Babil İnançlarında Utnapiştim), Tufan söylencesinde kendisi ve yanına aldığı canlıları taşıyan geminin, suların çekilmesiyle Zagroslar"da Nisir (Tokma) Dağı"nın zirvesinde karaya oturduğunu söyler yazılı tabletlerde. Tufandan kurtulanlar, üçüncü kanatlı olarak gemiden saldıkları “kara karga”nın; ondan önce gönderilen “güvercin” ve “kırlangıç” gibi gemiye dönmemesini karaların göründüğü biçiminde yorumlamışlardı. Geminin kapılarını açarak dağın tepesinde yeniden yaşama dönmenin ve Tanrıların gazabıyla yaklaşık bir hafta devam eden Tufan felaketinden kurtulmanın sevincini ateş yakarak kutlamışlardı. Destanda ateş yakma eylemi için: “Önce yedi ve yeniden yedi kazan kurdum. Odun, kamış, sedir ve mersin ağacı yığdım”[2] der Ziusidra. Ayrıca diğer Tanrılara rağmen kendilerine Tufanın olacağı bilgisini ulaştıran Tanrı EA"ya (Enki) sunulan değerli hediyelerle birlikte, ateşin de bir sunak olarak yakıldığını ifade eder: “Nisir Dağı"nın tepesinde büyük bir sunak ateşi yakarak, EA"ya değerli armağanlar, diğer Tanrılara da yiyecekler ve içecekler sundum.”[3]

 

Sümer anlatımında geminin ilk durak yaptığı Nisir Tepesi"nin Zagroslar"da gösterilmesi, coğrafyamız açısından oldukça anlamlıdır. Sümer Tanrılarınca af edilip yeniden bağışlanan insanlar; kurbanla birlikte, sevinci ve özgürlüğü ifade eden ilk ateş yakma geleneğini de Zagroslar"da başlatmışlardı. Zagroslar"da yerleşik kadim Hurri kökenli boyların ateş kültüne bağlılıkları da ovalılaşan Sümerlere göre çok daha canlı olarak yaşatılıyordu. Zaten Sümerli ovalılar birçok kültür mirasını “Mezopotamya"nın doğusundaki dağlık bölgeden” almışlardı. Zagros boyları sevinci ateşle kutlama geleneğini aralıksız olarak sürdürmüşlerdi. Bunun içindir ki, 2650 yıl önce dini inançlarını Zagros çevresinde yaymaya çalışan Zerdüşt Peygamber de bu geleneği göz ardı etmeyerek ateş kültünü adeta kutsallaştıracaktı.

 

Köleci Asur İmparatorluğuna son veren Media"lı Ferhat da sevincini halkıyla paylaşmak ve bu geleneğe bağlı kalmak için özgürlük bayramını ateş yakarak kutlama gereğini duymuştu: “Gönüller adaletle parlayınca padişahların törenine uyarak, yeni bir bayramın temelini attı. Feridun, ateş yakmalarını ve içine amber ve safran atmalarını buyurdu.”[4]

 

Dağlı Hurri boyları, ateşi kutsallaştırmanın dışında tehlike anlarında iletişim aracı olarak da kullanmışlardı. Onbinlerin Dönüşü"nün yazarı Ksenephon"un da 2400 yıl önce güçlükle ve kayıp vererek ülkelerinden geçtiği Karduklar"ın ateş yakarak haberleştiklerini anlatacaktı. “Kardukh"lar dağlarda bir çember halinde pek çok ateş yakıp, bu ateşlerle haberleştiler.”[5]

 

Ateş, İ.S. 7. yüzyılda Müslüman Arapların istilaları sırasında da direnişin simgesi olarak yakılırdı. İşgalci Arap orduları, Kürtlere ait kent ve köylerden çekilmeleriyle dağlar yeniden yükselen alevlerin ışığıyla aydınlatılır, bununla düşmana “bitmedik,” “buradayız” mesajı verilirdi. “Basra Valisi olarak görev yapan Abu Musa, 645"te isyancı Kürtleri ezmek ve İslam"a geçmeye zorlamak amacıyla bir dizi sefer düzenlemiştir. Ancak bu Abu Musa"nın ordu birlikleri başka bölgeye geçtikleri zaman, Kürtler kitlesel biçimde yeni inancı terk etmiş, eski inançlarına dönmüş ve Avesta"nın yazdığı gibi etrafında yüzlerce, binlerce Yazd"ın toplandığı ateşler göklere yükselmiştir.”[6]

 

Ortadoğu"da yerleşik halkların hiçbiri, Kürtler kadar ateşe yakın durmamışlardır. Hatta kimi Arap, Fars egemenleri Kürtlerden rahatsızlık duyduklarından onları “ateşperest” olmakla yani, ateşe tapmakla suçlamışlardı. Abbasi Halifesi Harun Reşit, saltanatını koruyan Kürt kökenli Bermeki ailesinden Yahya ve Cafer"i gördüğünde, tüm Kürtlere karşı beslediği kin ve nefreti şu sözlerle dile getiriyordu: “Ateşperestlerin veletleri, sizin döktüğünüz Arap kanını unutmuş değilim.”[7] Oysa Kürtler hiçbir zaman ateşe tapmamış; onu yakmakla sevinci, haberleşmeyi, direnişi, mutluluğu, özgürlüğü dile getirmek ve bu özlemleri dışa vurmak istemişlerdir. Yaşadığı çağın en büyük reformcularından biri olan bilge Zerdüşt, insanları Tanrı olarak, iyilik ve kötülüğün yaratıcıları Ahuramazda ve Ehriman"a yönelmelerini hiçbir kuşkuya yer bırakmadan Gatha"larda dile getirmişti. İyilik ve kötülüğün kavgasını aynı zamanda ışık ile karanlığın, yani bilgi ile bilgisizliğin savaşımı olduğunu söylemişti. Ateş aydınlığı temsil ediyordu. Bundan dolayı da tapınmadan ziyade saygıya değer bulunmuştu. Kürtler zorla din değiştirmeye mecbur bırakılmalarına rağmen, çağlar boyunca ateşin adını anarak yemin ediyorlardı. Ancak Yezdan"ın adıyla birlikte ve ona ait bir nesne olarak. Yakın tarihlere dek bir zoma"dan (yayla) diğerine göç ederken, ayrılacakları son gecede yaylanın tüm evlerinden toplatılan odun, tezek, geven, çalı ve benzeri yakacak malzemeleri ile sabaha dek ateşler yakılırdı. Eğer yayla kalabalık ise birkaç yerde ateşler yakılır ve alevlerin yüksekliği konusunda adeta yarışırlardı. Bununla da iş sahası ve üretim alanı olan yayladan aydınlık içinde ve mutlulukla vedalaşmak istenirdi.

 

Yine Hakkari coğrafyasında bugün de temel kalıntıları yer yer görünen ve kaba blok taşlardan yapılmış “Dirhe” denilen yüzlerce ateş sunağı bulunmaktadır. 21 Mart"ta anlamını bulan ve zirveden zirveye ışık yansıtan Nevroz ateşi, aynı zamanda özgürlüğün kıvılcımlarını saçıyordu. Hakkari Mir"inin son Nevroz Bayramı"nı, hükümdarı olduğu “Kürdistan Vilayeti”nin yakınındaki Berdesor Kalesinde kutlama özleminin kökleri Mezopotamya ve Zagros tarihinin derinliklerinde yatan bir gelenekten geliyordu.

 

Kürt düşünürü Ehmedê Xanî ölümsüz eseri Mem û Zîn"de; günümüzden 300 yıl öncesinde Newroz"un Cizre yöresinde yılbaşı bayramı olarak kutlandığına değinir. O gün tüm halkın en iyi giysilerini giyerek kentin dışındaki seyrangahlara çıkarak eğlendiklerine vurgu yapar. Bu törenin aynı zamanda “bir geleneğin devamı” olduğunu belirtir. Ayrıca Botan da Newroz"un, evlenme çağındaki erkek ve kızların bir nevi buluşma ve anlaşma şenliği olduğunu dizelerinde açıkça dile getirir:

 

                        “Feleğin dönüşü mavi bahttan,

                        Gösterince yeniden NEWROZ"u

                        O kutlu geleneğe uygun olarak,

                        Şehirlilerin ve askerlerin hepsi,

                        Terk etti şehri, kaleleri ve evleri.

                        Kafile kafile gezmeye ve seyretmeye döküldüler.

                        Kalktı hanımlar ve de hatunlar,

                        Onlar da güller gibi bahçelere doldular.

                        Bakire kızlar ve delikanlılar,

                        Zülüfleri, benleri ve şakakları temiz olanlar,

                        Delikanlılara yaşıt tombul memeli kızlar,

                        Erginlik çağına yeni gelen güzel, tüysüz delikanlılar.

                        Bunlar aşk pazarındaki sevdalılardı,

                        Güzelliğin hem satıcıları, hem de alıcılarıydı.

                        Yılbaşını geleneksel yol ve yöntemle,

                        Kutladılar, göklere kadar yükselterek seslerini.”[8]

 

Sonuç olarak ateş kültü tarihin başlangıç döneminde Zagros ve Mezopotamya"da yaşayan halkların inanışlarında “yeniden yaşama dönme sevincini” dile getirmiştir. Mezopotamya"da bulunan bir tablette; Babildeki Esagila Tapınağı"nda yerel hükümdarların; Tanrı Marduk adına 21 Martta verdiği bolluk ve bereketten dolayı şükran günü olarak kutladıkları anlatılmıştır. Zaman zaman direnişin sembolü ve haberleşme amacıyla da yakıldığı görülmüştür.

 

Ancak 2621 yıldan bu yana Kürtler arasında “ÖZGÜRLÜK BAYRAMI” olarak kutlandığı söylenebilir. Bu tarih köleci Asur İmparatorluğunu İ.Ö. 612 yılında yıkılması ve Ninova"nın Med boylarının eline geçtiği tarihtir. Tarihin babası Heredot da günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce kaleme aldığı ölümsüz eserinde bunu adeta belgeleyerek dile getirmiştir: “Asurlar, yukarı Asya"yı 520 yıldan beri egemenlikleri altında tutuyorlardı. İlk olarak Med"ler ayrıldılar, bağımsızlıkları için Asur"lara karşı savaşarak yiğitlik kazandılar. Kölelikten kurtulup özgürlüğü elde ettiler. Onlardan sonra aynı şeyi başka halklar da yaptılar.”[9]

 

Newroz Bayramının başta tutsaklaştırılan Kürt halkı olmak üzere; ezilen tüm Ortadoğu ve dünya halklarının özgürleşmesine vesile olması dileğiyle tüm dostların Newroz"unu kutluyorum.

 

NOT: Bu yazının önemli bir bölümü “Mezopotamya Uygarlığında Hakkari” isimli kitabımdan alınmıştır. 

 

[1] Nazmi Sevgen,Doğu ve Güneydoğu Anadolu"daki Türk Kökenli Kürt Beylikleri,s:167

2Gılgameş Destanı,s.116

3Herald Braem,Gılgameş,s.449

4 Firdevsi,Şehname,s.98

5 Ksenephon,Onbinlerin Dönüşü,s.112

6Zuhdi El Dahoodi,Kürtler,s.90

7Abdullah Varlı,Kürt Hükümetleri Tarihi (D.D.K.) I. Cilt,s.94

8 Ehmedê Xanî,Mem û Zîn,s:109

9Heredot Tarihi,s:53

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi