Erkan Çapraz

Erkan Çapraz

Mülteci bir aşkın öyküsü (3)

Mülteci bir aşkın öyküsü (3)

Zınar, 1 aydır sadece ismini sayıkladığı, uğruna hayatındaki her şeyden, herkesten vazgeçtiği Ritha'sına bakakalmıştı. Onunla konuşamazdı, kendisini Kızılhaç çadırlarına götürecek olan araç hareket etmek üzereydi. Ritha, Zınar'ı fark etmemişti. Abisi"nin kendisine seslenmesiyle birden irkilen Zınar, araca binmeyi tercih etti.

 

Eve vardıklarında ev tıklım tıklımdı. Kimisi evden kaçmış, kimisi kaybolmuş, kimisi delirmiş, kimisi de o Hıristiyan kızla gitmiş düşüncesiyle Zınar'ı ziyarete gelmişti.

 

Annesi, 1 aydır haber alamadığı oğlunu kapıdan görür görmez bağırdı;

 

- Oğlum, canım benim yaşıyorsun sen. Allah'ım ettiğim dualar kabul oldu, sana şükürler olsun.

 

Bu şekilde dakikalarca onu öperek şükretti. Zınar, annesine özlemle sarıldıktan ve elini öptükten sonra sırasıyla evde bulunan tüm misafirlerle tokalaştı. Ancak bir sorun vardı. Babası evden kaçtığı için ona kızgındı. Zınar'la konuşmamakla kalmayıp, onu görmek bile istemiyordu.

 

Zınar'ı ziyaret etmek için gelen yakınları bu durumdan rahatsızdı. Onu babasının yanına götürerek elini öptürmeye ve ikna etmeye çalıştılar. Herkes bu duruma farklı farklı yorumlar yapıyordu.

 

Az sonra, evlerine gelen misafirler dağılmış, sadece çok yakın akrabaları kalmıştı. Babası annesine ve evdekilere: “Bu çocuktan bize hayır gelmeyecek biliyorum başımızı daha çok ağrıtacak. Bu kâfir burada kaldığı müddetçe bize huzur yok bunu bilin.”diye çıkıştı.

 

O an evde bulunan Zınar'ın kuzeni Ali ortamı yatıştırmaya çalıştı:

 

- Amca bunları sonra konuşalım, biraz rahat bırakalım Zınar'ı. Zaten konuşacak hali yok.

 

Annesi, babasının bu tavrından başından beri rahatsızdı. Zınar'a arka çıkarak sitem etti:

 

- Hiç dayanabilir mi? İllaki çocuğu rahatsız ediyor. Zaten hep senin yüzenden kaçtı oğlum. Rahat bırak da dinlensin. Ne kadar zayıflamış görmüyor musun? Kim bilir neler çekmiştir oğlum.

 

Babasının cevabı gecikmedi:

- Sen sus bakayım. Nasıl benim yüzümden kaçmış olabilir ki? Ben ona yardımcı olmaya çalışıyordum, fitne kadın. Zınar, hiçbir zaman bizi sevmedi. O gavur kızın peşinden gitti. Bunu da ben mi istedim?

 

Zınar'ı belki de en iyi anlayan ağabeyi atıldı:

 

- Tamam, yeter ya, kavgasız bir gün görmeyecek miyiz?

 

Bu esnada gelen çay ortamı az da olsa sakinleştirdi. Bir süre kimseden çıt çıkmaz oldu. Ali, her zamanki neşesiyle ortamı yumuşatmaya çalıştı.

 

Zınar, yorgunluğa yenik düşük oracıkta kestirdi. Uyandığında annesinden başka kimse yoktu yanında. Başını okşuyor, arada bir alnından öpüyordu. Annesinin ellerinden tutup ağlamaya başladı. Annesi onun bu durumuna çok üzülüyordu:

 

- Tamam, oğlum tamam, bitti artık. Sağ salim geldin ya Allah'ıma binlerce şükürler olsun. Biz seni kaybetmekten korkuyorduk.

 

- Anne, babam konuşacak mı benimle?

 

- Konuşacak tabi, sen rahat ol, o da seni çok seviyor.

 

- Biraz dışarı çıkabilir miyim? Biraz temiz hava alayım.

 

- Birazdan yemek hazır olacak, bir yere kaybolmayasın, fazla uzaklaşma olur mu?

 

- Tamam anne bahçedeyim.

 

Ritha'yı bir türlü aklından çıkaramıyordu. Kime baksa, neye baksa gözlerinin önünde hep Ritha vardı. Tütün tabakasından sardıkça sardığı cigaraları üst üste tüttürüyordu. Cigarasının dumanının girdiği şekilleri bile Ritha'ya benzetiyordu. Biran tüm yaşadıklarını aklından geçirdi. Çaresiz ve bitkindi. Bahçenin içinde dolaşırken, amcasının oğlu Ali'nin ağaca çıkmış üzüm topladığını fark etti. Ali de onu fark edince üzüm sepetini tutması için Zınar'ı yanına çağırdı ve muhabbete daldılar.

 

- Ne yaptın barıştın mı babanla?

 

- Evet

 

Sorduğu soruların ardı arkası kesilmedi. Ona yardımcı olacağını söyleyip, teselli etmeye çalıştı. Az sonra kardeşi, yemeğin hazır olduğunu ve soğumadan hemen gelmeleri gerektiğini söyledi.

 

- Ali yemek hazır gidelim hadi.

- Sen git Zınar benim eve gitmem lazım. Misafirim var.

- Yemeğimizi yiyelim sonra beraber gideriz.

- Yok, ayıp olur, gitmem gerekiyor.

 

Eve gittiğinde sofrasının ayrı bir odaya kurulduğunu gördü. Arka oda her zamanki gibi mülteci misafirlerine ayrılmıştı. Büyük odada da yakınları ve ziyarete gelen yerli misafirler kalıyordu. Yemeğini yer yemez uyku tutmuştu gözlerini. Annesi kapıdan onu uyuklarken yakaladı:

 

- Oğlum çay içmeden mi yatacaksın.

- Evet, anne çok uykum var.

- Tamam, oğlum yorgunsun hemen yatsan iyi olur aslında.

 

Yatağı hazırlanır hazırlamaz, hemen uykuya daldı. Sabah uyandığında, arkadaşları Halil ve İshak gelmiş onun uyanmasını bekliyorlardı. Bir aya yakındır görüşemedikleri arkadaşlarını görmeye gelmişlerdi. Kahvaltıyı beraber yapıp çarşıya çıktılar. Biraz gezdikten sonra Zınar, arkadaşlarına kampa gitmek istediğini söyledi. Riha"yı görmeli ve konuşmalıydı artık. Halil onunla gelebileceğini, İshak ise işi nedeniyle ayrılmak zorunda olduğu söyledi.

 

Halil ile beraber çadırlara doğru yol aldılar. Serê Qube'yi geçtikten sonra Halil ile aşağı yoldan ayrıldılar.

 

Zınar, Doktor Yuşiyye'nin çadırına yaklaşmıştı ki, taşlarla yapılmış ocaktan dumanların yükseldiğini fark etti. Mariye nine ocağın önünde oturmuş, közleri karıştırarak çay demliyordu. Yaşlı kadın onu görebilmesi için ellerini kaldırarak bulunduğu yöne gelmesini istedi.

 

Çok sevdiği ve uzun zamandır görmediği Zınar'ı güler yüzle karşılayan ve sarılan yaşlı kadın hemen sordu:

- Gel gel, yahu nerelerdesin sen bakalım?

- Öyle oldu nine, ne yapayım. İşlerimiz vardı, gelemedim.

- Gittin bir daha da görünmedin, kayıplara karıştın. Hadi ayakkabılarını çıkar, çadıra gir. Layla'ya da söyle, gelsin çayımızı götürsün.

 

Ermeni aileyle Kürtçe iletişim kuruyorlardı. Zira ne onlar Türkçe biliyordu ne de Zınar Ermenice. “Rojbaş” diye selamlayıp çadırdan içeri girdi. İlk gözüne çarpan her zamanki gibi çok özlediği Ritha'sı oldu. Görür görmez benzi soldu, rengi değişti. Ritha, daha da güzelleşmişti sanki. Bozuntuya vermeden önce doktor Yuşiyye'nin elini sıktı, sonra eşi Layla ve Ramis'le tokalaştı. Ritha'yı en sona bıraktı.

 

Ritha'nın elini tutarken vücudundan soğuk terler dökülüyordu. Birden elleri titredi, heyecandan dili tutuldu, ona bir şey diyemedi. Yuşiyye amcanın elleriyle işaret ettiği yere oturdu.

 

Yuşiyye, son olarak Hristiyanlık muhabbetini yaptığı Zınar'ı gördüğüne sevinmişti:

 

- Hoş geldin Zınar.

- Hoş bulduk amca, sizi görmeyeli nasılsınız?

- Hepimiz çok iyiyiz, seni sormalı?

- Bende iyiyim, sizi gördüm daha da iyi oldum. Ya! Mariye nine, birinin gelip demlikleri almasını söylemişti.

 

Eşi Layla çaydanlıkları almak için kalkacaktı ki Ritha durdurdu:

- Anne sen misafirin yanında otur, ben çayı getiririm.

 

Kısa bir sessizliğin ardından Doktor Yuşiyye, Zınar'dan müsaade isteyerek hastasının olduğunu belirterek, “ABD askerlerinden birinin durumu çok kötüymüş, ilgilenmem lazım. Sen otur keyfine bak.”dedi. Zınar, zaten kendisinin de birazdan gideceğini söyledi ama Yuşiyye Zınar'ın oturmasını isteyerek: “Bana bakma sen, zaten uzun zamandır görünmüyordun, annem seni sorar durur.”diye cevap verdi.

 

Ritha, babasının ayakkabılarını hazırladı, babası da müsaade isteyip, hastasına bakmak üzere çadırdan ayrıldı.

 

Yuşiyye'nin eşi Layla köşede sessiz sessiz oturan Zınar'a: “Anneni neden getirmedin? Uzun zamandır o da bize uğramıyor. Bir sorun mu var yoksa?”diye sordu.

 

Zınar, Ritha ve ailesinin onun kaçışından haberdar olmadığını bu cümlelerle anladı ve bozuntuya vermeden cevap verdi:

 

- Ev kalabalık bilirsiniz, daha 5–6 aile var bizde. Zaman bulamıyor, yoksa mutlaka uğrardı size. Asıl siz neden gelmiyorsunuz. Bizimkiler de bu konuda sizden şikâyetçi. Hele hele Mariye nineyi çok merak ediyorlar, durumu nasıl diye.

 

- Sağ olun, aynı eskisi gibi. Görüyorsun pek rahat hareket edemiyor.

 

Çadırdan henüz içeri giren Mariye nine araya girdi;

-Yaşlılık işte, bundan daha iyi olamam artık oğlum.

 

Muhabbet açılmıştı. Zınar, ara sıra göz ucuyla uzun süredir görmediği Ritha'yı süzdü. Ritha da gönlünü kaptırdığı Zınar'a fırsat buldukça göz kırparak onu hepten bitiriyordu. Onu ailesine karşı ciddi bir isyana teşvik ediyordu adeta. İçinden; “Yok yok Ritha benim olmalı. Ritha'yı almalıyım, başka türlü yaşayamam.” diye geçirdi.

 

Mariye nine Ritha ve Zınar'ın bakıştığını her zamanki gibi fark etmişti. Bu kez o, kaş göz hareketleriyle Ritha da dâhil çadırdakileri teker teker dışarı çıkarttı. Çadırda sadece Zınar ve Mariye nine kalmışlardı:

 

- Zınar oğlum, ne yaptın, ne ettin. Senden ses seda yok, vaz mı geçtin yoksa?

- Olur, mu nine? Öleceğimi bilsem bile vazgeçmem. Kararımı verdim ben.

- Peki, ailen ne diyor, kabul ettiler mi?

- Onlar umurumda bile değiller artık. Ben Ritha'sız yapamam, her şeye varım, lütfen siz de bana yardımcı olun.

- Yapacağın her hangi bir şey yok. O zaman Yuşiyye'yi bekleyelim. Geldiği zaman her şeyi söyleriz, gerisini o bilir.

- Tamam! Mariye nine. Peki benim şuan Ritha'yla yalnız konuşma imkânım olabilir mi?

- Tabi, sen otur hemen çağırayım.

 

Kalbi yerinden fırlayacaktı sanki. Ritha'nın gelmesi bir yana isminin bile sayıklanması büyük bir heyecan veriyordu Zınar'a. Birden nefes alıp vermekte güçlük çektiğini fark etti.

 

Mariye nine Ritha'yı çağırdıktan sonra onları yalnız bırakmak için dışarı çıktı. Daha önce Ramis'ten istediği suyu Ritha getirdi. Bu durum Zınar'ın heyecanını daha arttırdı. Ama bu heyecanını kırmalıydı.

 

Suyunu yavaş, sakin bir şekilde içti. Ritha, bardağı ondan almak için elini uzattığında elini tuttu, bırakmadı. Cesaretini toplamış, biraz daha rahatlamıştı.

 

Ritha da böyle bir şey bekliyordu sanki. İlk adımın Zınar'dan olmasının sevinci yüzüne yansımıştı. Elini tutmasıyla beraber o da yanına çömelip göz göze diz dize geldiler. Çıt çıkmıyordu ikisinden de. Bu anın bir ömür boyu sürmesini istiyordu ikisi de.

 

Söze nerden başlayacaklarını, nasıl başlayacaklarını bilmiyorlardı. Bir müddet birbirlerinin gözbebeklerini izledikten sonra Rihta gözlerini kaçırıp sordu:

 

- Zınar bana bir şey demeyecek misin?

- Evet konuşmalıyız. Sana anlatacağım şeyler çok özel. İkimiz için ciddi kararlar verdim. Bu biraz şaşırtıcı olabilir ama ben senin için hayatımın geçmişte kalan kısmının hepsini sildim.

- Nasıl yani?

- Şu ana kadar böyle bir duygu yaşamamıştım. Sanırım bundan sonra da böyle bir şey yaşamam imkânsız. Sen de bana karşı boş değilsin değil mi?

- Ben seninle olabilmek için her şeye varım. Bunu biliyorsun. Ama ne yapmalıyız bilemiyorum ki!

- Bunun için senin yapacağın bir şey yok. Senin kılına bile zarar gelsin istemem. Ben hemen hemen hallettim olayı. Zaten amacım buraya gelip, sana olanları anlatmak ve fikrini alıp ortak karar almaktı.

- Sen karar verdiysen benim için sorun yok. Ama anlatman içini rahatlatacaksa seni dinliyorum Zınar.

 

Zınar, çadırda daralıyordu. Rihta"ya; “Dışarı çıksak daha rahat konuşuruz. Biraz uzaklaşalım, izin alabilir misin?”diye sordu. Ritha, Mariye nineden ve annesinden izin aldıktan sonra Zınar"la berbaer çadırdan ayrıldı.

 

Zınar, Ritha'nın yürüyüşüne, ayakkabısına, üzerindeki şalına kadar her şeyine âşıktı. Ona her baktığında içindeki ses, ona hayatının geri kalan kısmını geçirebileceği tek insanın o olduğunu söylüyordu. Onunlayken kendisini çok mutlu hissediyordu.

 

Zaman geçiyor ve her geçen dakika Zınar'ın aleyhineydi.

 

Zınar, acemi aşıklar misali elini yanlışlıkla Ritha'nın eline değiyormuş gibi yapıyordu. Bu şekilde sinsice nabzını yokluyordu Ritha'nın. Bundan rahatsız olmayacağını emin olduğu vakit cesaretini toplayıp, elini rahatça tuttu. Artık aşkı iliklerine kadar hissedebiliyordu Zınar.

 

Evet buydu aşk!

 

Anın bitmesini ikisinin de istemediği aşikârdı. Ama bu birlikteliği ebedileştirmek için aldığı kararı Ritha'ya söylemeliydi artık:

 

- Ritham biliyorsun, bizim birlikte olmamız her ne kadar bizim için dünyalara bedel olsa da, ailelerimiz için büyük bir sıkıntı yaratmış durumda. Ve ben ailelerimizin bu sıkıntılarını seni üzmeyecek bir şekilde halledebileceğimiz bir yol buldum. Zaten başka çarem de kalmadı. Bizi sonsuza kadar birlikte kılacak ikimizin ortak bir şeyi daha oldu;

 

Ben artık Hıristiyan'ım!

 

Zınar'ın bu kararı karşısında kendi ailesinin ve Ritha'nın ailesinin ne tepki vereceğini, en önemlisi kavuşup kavuşamayacaklarını, öykümüzün  önümüzdeki hafta yayınlanacak olan 4'üncü bölümünde bulabilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
22 Yorum
Erkan Çapraz Arşivi