İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Mitoloji

Mitoloji

2004 yılında Diyarbakır belediyesinin düzenlediği bir haftalık kültürel etkinlikte, ben, Prof. Dr. Celilé Celil, Prof. Dr. Andreas mitoloji konulu bir söyleşi yapmıştık. Sanırım, tarih boyunca toplumlara olan etkileri üzerine böyle bir konu seçilmişti. Mitolojik anlatımlar günümüzde de sömürgeleştirilerek geri bırakılan halkların temel gıdalarından biri olduğunu düşünüyorum. Özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki egemenlik sistemlerini ayakta tutmakta önemli bir uyuşturucu ilaç işlevini görüyor. Yüksekova Haber’de yayınlanan makalelerim üzerine yapılan bazı yorumlar, önemli bir okuyucu kitlesinin halen söylencelerle beslendiklerini, dini kavramlarla söylenceleri ayrıştırmada zorlandıklarını görüyorum. Bu nedenle bugünkü yazımın konusunu inanç dünyasına da fazlaca yansıyan mitolojiye ayırdım.

i1.20130525105804.jpgAntik Yunan dilinde doğaüstü olayları, doğa ile ilgili yorumları, doğa sorunlarını kapsayan "MİTOS" ile bilgi, bilim, akıl gibi kavramları içeren "LOGOS" sözcüklerinden oluşmuştur. Mitoloji ilk çağda temel ideoloji idi. Toplumların bilinç düzeyleri düşük olduğu için doğa ve toplumsal olayları açıklamakta zorlanıyorlardı. Bu ihtiyacı gidermeye çalışan rehberler, olayları yorumlamaya çalışarak çevrelerindekileri yönlendiriyorlardı. Anlatımlarda, olayın oluş biçiminin dışına çıkma, abartma, hatta gerçeğin karşıtı olan yalan önemli bir yer alıyordu. Anlatımlarda yalanın dozajı arttırıldıkça, inananların sayısı da artıyordu. Toplumların algılama yetenekleri zayıf olduğundan, anlatılanlar aynen benimseniyor, hatta yığınlar da, oluşturulan söylence yumağına ilaveler yaparak, meydana gelen olayı bir çığ yığınına dönüştürüp yaygınlaştırıyorlardı.

i2.20130525110156.jpg Mitolojiyi irdeleyen bilim insanlarına göre coğrafyamızın da içinde bulunduğu Zağros ve Mezopotamya’da; ovalı Sami boylarına nazaran dağlıların mitolojik anlatımları daha zengindi. Bunun da; dağlık coğrafyadaki doğal afetlerin çokluğundan kaynaklandığı söylenebilir. Gök gürlemeleri, şimşek çakmaları, çığ düşmeleri, heyelan, sel sularının taşması gibi olaylar hem mitolojiye konu oluyor hem de henüz doğayı yenememiş insanlar için kültürel besin görevini görüyordu. Zağros ve Mezopotamya’ya destanlar ve efsaneler coğrayası da diyebiliriz. Bunu, hem sözlü anlatımlarda hem de Sümer’lerin yazıya döktükleri yazılı tabletlerde görmek mümkündür. Dünyanın ilk yazılı destanlarından biri olan Gılgameş Destanı’ndaki mitolojik anlatımın yaklaşık 5000 yıllık bir geçmişi vardır. Sümer anlatımlarına göre KHARSAG  dedikleri tanrı evleri dağların doruklarında bulunuyordu. Dağların zirvelerine toplumun tamamının ulaşma şansı bulunmadığı için söylenceler olduğu gibi kabul görüyordu.

Sümer’li Ziusidra’nın gemisi tufan sonrasında Zağros dağlarındaki NİSİR tepesi üzerinde durmuştu. Babil’li Utnapiştim de ufak farklılıklara rağmen bu görüşü benimsedi. Musevilik ve Hiristiyanlığın  kutsal kitapları eski ve yeni Ahit’e göre; yani Tevrat ve İncil’e göre insanları tufandan kurtaran gemi AĞRI (Ararat) dağı üzerinde karaya oturmuştu. İslami anlatıma göre de bu dağ CUDİ dağıydı. Her yörenin insanı yapılan itirazlara da yine mitolojik yanıt veriyordu. Örneğin Kürt mitolojisine göre Cudi dağında rakım diğer birçok dağa göre düşük olduğundan (cudi’de rakım 2200 metredir), geminin burada duramayacağına itiraz edenler şu sözlerle susturuluyordu:  "Yüksek dağlar kibir gösterip başlarını eğmediler. Cudi, başını eğdiği için, yani mütevazi davrandığı için NUH’un gemisi orada konaklamıştı."

Bir uygarlık kendisinden önceki uygarlığın mitolojik mirasına sahip çıkarken, temel aldığı medeniyetin anlatımında ayarlama yaparak kendi sosyal, kültürel ve dinsel anlatımlarını eklemeyi ihmal etmezdi. Yani başkasının pazarından satın alınan söylence kumaşı, kendi toplumsal bünyesine uygun olarak yöresel ve bölgesel tezgahlarda işleyerek yeniden diktiriliyordu.

Zağros ve Mezopotamya’nın en eski yerleşik halklarından biri olan Kürtlerde de mitolojik anlatımlar güçlüdür. Hatta öylesine zengindirki, bölgeden bölgeye, ilden ile farklılıklar gösterir. Yani; Urfa’nın, Amed’in, Hakkari’nin de ayrıca yöresel mitolojik anlatımlarının olduğu söylenebilir. Hakkari yöresinin söylencelerini başka bir makalemde anlatmayı düşünüyorum.

i3.20130525110251.jpg

Mitoloji, insanoğlunun olayları yorumlamasındaki hayal gücüdür. Amacı, gerçekten ziyade eylemler ve eylemleri yorumlama biçimidir. Konuları ağırlıklı olarak hayal gücüne dayansa bile gerçeği yansıtan söylemleri de vardır. Din ve tarih onu besleyen gıdaların başında geliyordu. Tarihi süreç içinde onun iktidar olduğu dönemler yaşandı. Onun anlatımlarıydı, tapınakların duvarları arasında yüzyıllarca yankılanan. Yönetim kürsüleri onun gücüyle ayakta duruyordu. Yüzlerce yıl insanları saray ve divanhanelerde dinleterek uyutanların arkasında onun kutsal inançlarla renklendirilen dokunulmazlığı vardı. Destanların örgüsünde de en çok onun mayası görülüyordu. Bazı dönemlerde tarihin çarkı onun rüzgarıyla çalıştırıldı. Bazen ölüm, bazen aşk, bazen tapınma bazen de kin ve öfke adını alıyordu. Uruk Kralı Gılgameş’i denizin dibine ölümsüzlük otunu aramaya gönderen, bilge Zerdeşt’i, aslanın sırtındaki Urartu baş tanrısı Haldi’yi, 366 batman ağırlığındaki gürzü taşıyan Zaloğlu Rustem’i, onlarca Zağroslu tanrıçayı günümüze taşıyan ve halklarının nezdinde saygınlık kazandıran şey mitolojinin gücüydü. Toplumların farklı karekteristik yapılarına göre değişikliğe uğrayarak yer ediniyordu. Ülkeden ülkeye, toplumdan topluma rahatlıkla sızabiliyordu. 

i4.20130525110322.jpg

Mem u Zin

Onun tesirli ışınları kadim yerleşik bir halk olan Kürtlerin coğrafyasına da fazlasıyla yansıtmıştı. Halkın anlatımına göre Memé Alan’ın denizin dibindeki Bozé Rewan isimli atını 1500 yiğit karaya çıkarabilmişti.

Peri padişahının, güneş prenses (tavbanu), ayprenses (heyvbanu) ve yıldız prenses (sterbanu) adlarındaki üç kızı Zine’yi üzerinde yattığı tahtıyla göklerde taşıyarak Memo’nun odasına götürmüşlerdi.

Ehmedé Xani de yeniden ördüğü MEM U ZİN destanında hayal gücünü öne çıkararak Zinéyi pervane ve mumla, Memoyu da Dicle’nin akıntıları ve rüzgarla konuşturmuştu.

Dımdım kalesi’nin direnişini günümüze taşıyan destanın dokusunda da fazlasıyla söylence vardı. Mukriyan Hanı, rüyasında güneş ve ayın küçük odasına girdiğini görmüştü. Rüya yorumcuları güneşin “ büyüklüğün ”, ayın ise “ zenginliğin” alameti olduğunu söylemiş ve kendisinin hükümdar olacağını müjdelemişlerdi.

Mitolojik anlatımlar onlarca halk destanının, şarkısının dizelerinde de yer bulmuştur. Hakkari’nin Tové köyünden olan Hamed, sevgilisi Hizanlı Sinemxan a, Mehdinin geleceği dönemde kavuşabileceğini destanın dizelerine işlemiş ve buna tanık olarak da Süleyman Peygamber ile Belkız’ı göstermişti.

Bahdinan beyinin kızı Şengemeryemok’e aşık olan erkek arkadaşı hazırladığı hızmayı huriler ve periler vasıtasıyla kendisine ulaştıracağı inancındadır.

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın komutanlarından Sofo Halil ve Arap Şah komutasında 1415 tarihinde Hakkari’ye yönelik bir işgal ve ardından da bir katliam gerçekleştirilmiştir. İşgalci ordu Hakkari halkının inançlarına göre kutsal olan ÇARŞAMBA günü kale çevresinde görülmüştü. Ancak halka göre kutsal olan Çarşamba gününde direnişe geçmenin, savaşmanın “günah” olduğu inancı egemen olduğu için direniş durdurulmuştu. Bundan yararlanan düşman ordusu kaleyi işgal ettiği gibi, haklıda kılıçtan geçirmişti. Ancak, mitoloji zehri toplumların bünyesinde derin izler bıraktığı için, bu ve benzeri olaylardan tarihi dersler çıkarılmamıştır. Çünkü iktidar koltuğunda oturanların koltuklarını sağlamlaştırmak, halkın iktidarını engellemek ve direncini kırmak için söylencelere ihtiyaç vardır. Geri bıraktırılmış toplumlarda, inançlar, tarih, edebiyat iç içe geçmiş görünüyor. Onları birbirinden ayrıştırmak bilimsel bilgi edinmekle mümkündür. Bu konuda bölge üniversitelerine önemli görevler düşmüştür.

Tüm geri bıraktırılmış toplumlar gibi Kürt halkı da yüzyıllarca söylencelerle uyutuldu. Bu acımasız zehrin halen de bünyesine aşılanmak isteyenlerin görev başında olduklarını, makalelerime eleştirisel yorum yapanların yorumlarından rahatlıkla okuyabiliyorum. Asırlara yayılan Kürt halkının tutsaklık süreci devam etmektedir. Topraklarını işgal eden, onları sömüren, asimilasyon potasında eriterek yok etmek isteyenlerin kullandıkları en etkili silahlardan biri de büyü ve efsane edebiyatıdır. Buna bir kutsallık harcı süsü verilerek Kürtler uyuşturulmak isteniyor. Bölge egemenlerinin amacı Kürtlere inançla yoğrulmuş söylenceler zehirini içirerek, direnişini kırmak ve ulusal birliklerini engellemektir. Kürtlerin özgürleşmelerini, çağın uygar bir toplumu olmasını istemeyenler, zindeliği kırılmış bir yapıyı sürdürmek için adeta seferber olmuşlardır. Günleri kutsal sayıp esarete boyun eğenlerin çektikleri acıları, dört asır sonra çocukları da çekiyor. Özgürlüğü mitolojik anlatımlara tercih etmek için Kürtler çok geç kalmışlardır.  Oysa Cudi Dağı’nın yüksekliği ile ilgili soru soranların da haklı gerekçeleri vardı. Tufan sularının çekilmesi ile Nuhun gemisine limanlık görevini yapan bizim 2200 rakımlı Cudi’mizin zirvesi göründüğünde,5500 metreyüksekliğindeki Ağrı dağının 3000,8900 metrecivarındaki Everest dağının da 6000 metrelik bölümü çoktan tufan denizini delerek dışarı çıkmıştı. Ama gemi, bunlara takılmamış, içindekiler bunları görmemiş, başını eğen 2200 rakımlı Cudi’de konaklamıştı.

Bu gelenekten dolayı her uygarlık, tufan efsanesinde süreyi, gemiye alınan canlı sayısını, geminin ebatlarını, karaların göründüğünü müjdelemek için dışarı salınan hayvanı farklı göstererek, efsanenin kendisine ait olduğunu ispatlamaya çalışarak tabanını buna inandırmaya çalışacaktı.

İnsan yığınlarını uyutan, parlak sözcüklerle örülmüş, içinde gerçeğin mayası oldukça az olan yalan yumağı, egemenlik saraylarının, mabetlerinin en üst köşesine yerleştirilmişti. Tapınakların, inanç tezgahlarında aşınmasına, yıpranmasına, zamanın akışına karşı solmasına, çözülmesine izin verilmiyordu. Yalan yumağı az da olsa kutsallıkla renklendirilmişti. Seslendirilerek topluma benimsetme görevi bilinçli olarak Sümer rahip geleneğini sürdürenlere verilmişti. Onların halklarla olan sıkı ve sürekli ilişkileri uyutma serumunu daha ustaca kullanmalarını sağlıyordu. İktidar piramidinin zirvesinde oturanlar tarih boyunca yönetilenleri etkisizleştirerek dirençlerini kırmanın keyfini yaşadılar. Tebaalarını savaş yakıtı olarak kullanmada hiç sıkıntı çekmediler. Geniş kitlelerin emeği ile yapılan üretimde, aslan payını söylencelerin sihirli gücü sayesinde hortumladılar.

Yüzyıllarca esir alınarak zincire vurulan Kürt halkının el ve ayaklarını bağlayan pranganın çeliği de yine mitoloji çekici ile dövülerek perçinleştirilmiş ve sertleştirilerek çözülmesi zorlaştırılmıştı. Onu, bugün de en fazla perestgahların yakınında bulabilirsiniz. Günümüzde Kürt coğrafyasında açılan üniversitelerin öğretim kadrolarına da onu koruma altına alma görevi verilmiştir. Mitolojiyi Kürt gençlerine bilgi için aktarılmalı, ancak ideoloji olarak benimsetmek vicdansızlıktır. Çocukları bölge üniversitelerinde okuyan Kürt ailelere büyük görevler düştüğünü hatırlatmak durumundayım. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
25 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi