İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Kürtlerin kökünü kazı

Kürtlerin kökünü kazı

Batıdaki Bizans’ın doğudaki düşmanı olan Sasani İmparatorluğu, İ.S. 637 yılında gerçekleşen Kadısiye savaşıyla tarihteki misyonunu tamamladı. Bölge egemenliği; Med, Pers, Part ve Sasani dönemini kapsayan doğudaki egemenlik merkezi, yaklaşık 900 yıl sonra İran’dan Arabistan’a kaydı. Artık Bizans’ın karşıtlığı görevi önce MEDİNE sonra da ŞAM ve BAĞDAT duraklarını kullanan Araplara geçmişti. Medine, Şam, Bağdat hakimiyeti de 660 yıl devam etti. Daha önce işgale uğrayan ülkelerde talan edilen zenginlikler; bu kez ganimet adı altında Arabistan, Suriye ve Irak’taki saraylara akıtılacaktı. Ganimetlerin bolluğu kılıç sallayan Arap egemenlerine altın asırlar yaşattı.

Diyalektik yasanın gereği dünyanın farklı bir coğrafyasındaki siyaset, gerileme sürecine girerken, bir başka coğrafyada yeni ve zinde bir güç tarih sahnesine çıkıyordu. İlkçağda da böyle olmuştu. Bir dönem Ninova sarayları; yenilmez, ihtişamlı orduların karargahı iken, başka bir dönem de Romalılar at koşturma da öne çıkmışlardı. Egemenlik sistemleri yönetimlerine kutsal motifler katarak değişim ve dönüşüme inanmıyorlardı. Kaçınılmaz yenilgilerini halktan saklamaya, kendilerini aldatmaya devam ediyorlardı. Şaşalı, debdebeli Abbasi sarayı da böyle bir yanılgının içindeydi. Oysa,  yeni bir tehlikenin çanları çalınıyordu. 13. yy ortalarında Orta Asya bozkırlarından kopup gelen talancı Moğollar; 1258 yılında Abbasi başkenti Bağdat’ta 85.000 insanı kılıçtan geçirerek Mezopotamya’nın zenginliklerine geçici bir süre için de olsa sahip oldular.

10. y.y.’da Mervani, Şeddadi, Fadlavi, Hasanveyfi gibi bazı Kürt hanedanları bölgesel yönetimler kurarak Bağdat’ın merkezi otoritesine baş kaldırmışlardı. 11. y.y. da Selçuklular bölge siyasetinde söz sahibiydi. Bağdat’ın Sünni akımına karşı; Şiiler Mısır’da Fatimiler adıyla devlet yapısına kavuşmuşlardı. Bir Fars kavmiyetçisi olan Hasan El- Sabah; kartal yuvasını andıran Elbruz dağlarının eteklerindeki Alamut Kalesi’ni ele geçirmiş, yetiştirdiği fedailer ile suikastler gerçekleştirmekle, karşıtlarının korkulu rüyası olmuştu. Her yıl Bağdat saraylarına ganimet taşıyan kervanların sayısında büyük bir düşüş meydana gelmişti. Ekonomisini savaş ganimetleri ile ayakta tutan Abbasi hanedanını zor günler bekliyordu. Dünya siyaset tarihinde benzeri görülmemiş bir hukuk cinayeti ile bilge Hallac-ı Mansur vahşice infaz edilmiş, devletin hukuk düzeni büyük bir yara almıştı. Büyük tartışmaları beraberinde getiren bu infaz biçimi ile insanların devletin hukukuna kuşku ile bakmalarına neden oldu. Bunu fırsat bilen tombul atların süvarileri, çekik gözlü Moğol savaşçılarına; yanılmayan tarih baba, bölgenin kapılarını ardına kadar açacaktı. Moğol devletinin temelini atan Cengiz Han; savaşçıların dışında, bölge halklarının katliamını da meşru gören talimatnamesi, barbarlığın değişmez bir yasası olarak yürürlüğe konulacaktı. Savunmasız insanların öldürülmesi; ordu da görev alan subay ve erlerin belleklerine yemek duası gibi kazınmıştı. Ezberlenen bu and’la Moğolistilacıları kendilerine karşı savaşan düzenli orduların işini bitirdikten sonra; yöre halklarını da vahşi yöntemlerle kılıçtan geçirmeyi ihmal etmezler. Bugün de kimi bölge ordularının izini sürdürmeye çalıştıkları; sivillerin, masum insanların katliamına yönelik geleneğin temelini yazılı fermanla hayata geçiren Moğolların büyük hakanı Cengiz Han’ın kayıtlara geçen talimatnamesi şu satırlardan oluşuyordu:

 “Açıkça emir verilmedikçe bir ülkenin
halkına karşı yumuşak davranmak yasak-
tır.! Merhamet perdesi arkasına sığınanlar
yalnız korkaklardır.!  İnsanları yalnız şiddet
zapteder. Yalnız savaşta yenilmiş
düşman tehlikesiz kılınmış sayılmaz. O kendinden
hep nefret edecek, o na diş bileyecektir. Hepsini
öldürün. ” (1)

Abbasi halifesinin Bağdat’ın dışında Moğol güçlerini karşılamaya gönderdiği iki kuvvetten birinin komutanı Kürt’tü. Emekli Albay Nazmi Sevgen, Kürtleri, Türklerin bir boyu saydığı için bunu yazmanın rahatlığı içindedir:

“1258 yılında Hülago Bağdat’ı zapt edip Abbasi
halifeliğine son vermiştir. Moğolları Bağdat
civarında önlemek     üzere gönderilen iki
kuvvetten birine ibn-i Kurar adında yaşlı ve
tecrübeli bir Kürt emiri kumanda ediyordu. ”
(2)

mogol.jpg

Mezopotamya düzlüklerini ele geçiren Moğollar, 1260 yılında dağlık Kürt coğrafyasına yönelirler. Hedeflerinde özgür aşiretlerin mekanı Hakkari vardır. Bu yüzyılda Hakkari yönetimi sınırlarının dışına çıkmış, geniş bir alana hükmediyordu. “ Yezidilerin tarihi” isimli eserin yazarı John S. Guest’e göre o dönemde “Malatya, hakkari’li bir kürt aşiret reisinin elindeydi”.(3)

Hülago’nun Kürtlerin kökünü kazımak için kardeşi Münge’den buyruk aldığı biliniyor:

“Turan’dan İran’a ilerle ve orayı aldıktan sonra
Irak’a geç; Lorların ve Kürtlerin kökünü kazı.”(
4)

Dağlık ve geçit vermeyen Hakkari coğrafyasına girmek için önce bir işbirlikçi Kürt hanedan aranır. Bu taktik, tarihte az da olsa yapılan Hakkari işgallerinde kullanılmıştır. Tarih bu kez ihanet yapma görevini Hewler (Erbil) hükümdarı Celali Gılali’ye vermiştir. Adamları ile Moğol askerlerinin önünde yürüyerek, binlerce insanın katledilmesine yol açacak Hakkari saldırısını gerçekleştirir. İki aşamada gerçekleşen saldırıda yaklaşık 50.000 insanın yaşamını yitirdiği biliniyor. Böylece Müslüman Arapların bölgeye gelişleri ile tırpanlanan Hakkari aşiretleri; tarihlerinin en önemli soykırımlarından birini daha yaşarlar.

“Moğollar Hakkari bölgesindeki Kürtlere karşı
bir imha harekatına girişmişlerdi. Taş üstünde taş,
gövde üzerinde baş bırakmamışlardı.” (5)  

ezme.jpg

Ancak, her iki saldırı karşısında da Kürtler coğrafya kalkanını ustaca kullanmış, sergiledikleri gerilla taktikleri ile düşmana ve işbirlikçileri olan Erbil hanedanının kiralık kuvvetlerine büyük kayıplar verdirterek onları antlaşma yapmaya ve siyasi varlıklarını tanımaya mecbur bırakmışlardır. İstilacıların Hakkari ailesi ile gerçekleştirdikleri 4 maddelik antlaşmanın metni şöyledir.

  1. Her iki taraf ta karşılıklı saldırıları durduracak.
  2. Dostluk ilişkileri kurulacak, düşmanlığa son verilecek.
  3. Hakkari hükümdarı Melik Bilal’ın kardeşi Melik Hasan’ın kızı Moğol kuvvetlerine yandaşlık yapan Erbil hükümdarı Melik Şerafeddin Celali’nin oğluna verilecek.
  4. Dünya var oldukça Hakkari hükümdarlığı tanınacak ve onlara karışılmayacaktır. (6)

Çağın en büyük ve saldırgan gücü ile yapılan bu anlaşma, Hakkari insanı için geçmişindeki altın bir sayfa, aynı statüde olan hiçbir Kürt beyliğine nasip olmayan bir onur belgesidir. Anlaşmanın 4. maddesinde yer alan “dünya var oldukça Hakkari hükümdarlığı tanınacak ve onlara karışılmayacaktır” ibaresi; güçlü, azimli ve savaşçı bir iradenin kabulü anlamındadır. Osmanlının bilinen “böl-yönet” taktiği ile hayata geçirilen “baksa rast- baksa çep” biçimindeki aşiret konfederasyonu; zamanla bu güçlü iradenin zayıflamasında, halkın birlik ve beraberliğinden doğan direncinin kırılmasına yol açtı. Böylece tarih boyunca dağlarının efendisi olan Kürt halkı; 19.y.y. ortalarında tutsak alınarak köleleştirildi.

Burada insan kasabı olan Moğollara karşı; özgürlüğün direnme ile elde edildiğine bir kez daha tanık oluyoruz.

Kaynakça:
1 Emin Türk Eliçin, tarih boyunca İleri-Geri kavgası, s.142
2 Nazmi Sevgen,doğu ve güneydoğuda Türk beylikleri,s.21
3 John S. Guest,Yezidilerin tarihi,s.53
4 Vadie Jwaideh,kürt milliyetçiliğinin tarihi,s.33
5 Nazmi Sevgen,doğu ve güneydoğudaki Türk beylikleri,s.22
6 Abdullah Varlı, kürt hükümetleri tarihi(Dirok a Dugelen Kurd),s.352

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi