Lokman Ergün

Lokman Ergün

Kürtler kime güvenecek?

Kürtler kime güvenecek?

5 yıllık ilkokul döneminde, yaklaşık bin kez varlığımı Türk varlığına armağan etmişliğim vardır. Ve yine yaklaşık bin kez, Türk olmaktan ne kadar mutlu olduğumu teyit etmişliğim...

Sabahın köründe, 7 yaşındaki çocukları avazları çıktığı kadar bağırtmak, elbette ki sadece saçma bir ritüel değil. Türk devlet yapılanması, Türk ırkı dışındaki bütün unsurları, ama özelikle de Kürt’leri yok sayma (çünkü diğer halklar usulünce sınırların dışına atılmıştı) temelinde yapılandırılmıştır. Var olan bir şeyi ilelebet yok saymak imkansız bir uğraş olacağından, yok sayılanı yavaş yavaş yok etmek de sistematik bir strateji halini almıştır. Bu strateji, sürgünlerle, asimilasyon politikalarıyla, katliamlarla, Kürtçe’nin yasaklanmasıyla vücut bulmuştur. Cumhuriyet tarihi söz konusu Kürt’ler olduğunda, bu demektir.

Kürt’ler için de tarih, bu fiziki ve kültürel soykırıma direnme ve varlığını koruma çabası olarak şekillenmiştir. Kürtlerin yakın tarihi, 29 isyanın dökümüdür. Ve Kürtlerin belleği, bu isyanların yakıcı anılarıyla işlenmiş, bilinçleri bununla bilenmiştir. Hikayeleri sürgünlerin dramıyla, stranları ölülerin acısıyla bezenmiştir.

Başbakan, yanlış saat misali, ilk defa doğru bir tanımlamada bulundu: Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunları vardır, dedi. Evet, Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Kürtlerin, ertelenemez, geçiştirilemez ve kavram karmaşasına boğulamaz sorunları vardır. Ve bunun adı, Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesinin engellenmesi sorunudur. Kürtlerin sorunu, birkaç yasa değişikliği, kıytırık bir tv kanalı ve başımızı okşama jestleriyle çözülemez.

YSK’nın son veto kararlarını bu bağlamda ele almak gerekiyor. Yasa değişiklikleriyle çözülemez, çünkü, artık bir şeyin çok net görülmesi gerekiyor; Türkiye’de sadece Kürtler söz konusu olduğunda uygulanan yasalar var. Yasaların, yönetmeliklerin içine yerleştirilmiş ve sadece Kürtler söz konusu olduğunda öten algılayıcılar var. Çünkü cumhuriyet tarihi boyunca toplumun bilinçaltına yerleştirilmiş Kürtlerin ötekileştirilme gerçeği var. Bu gerçeklik, siyasi yaklaşımlardan çok daha önemli bir soruna işaret etmektedir. Kürtler yönetim erki içinde kendi kimlikleriyle var olmadıkları müddetçe, hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, onu uygulayanlar için Kürtler ötekidir. Bu sadece siyasal yapıda değil, gündelik hayatta, bürokraside, ekonomik hayatta da böyledir ve daha vahim şekillerde devam edecektir. Gerçekçi olmak ve 30 yıllık savaşın, zaten çatlak olan testiyi kırdığını görmek gerekiyor.

Kürtler için konu, artık güven sorunudur. Sorun, yönetim erkinde, devlet mekanizmasında kendi kimliği ve varlığıyla yer almayan Kürtlerin haklarını koruyacak bir mekanizmanın olmaması sorunudur. Türkiye’deki idari yapılanmanın, Kürtlerin kendilerini yönetecek ve Kürtlerin haklarını koruyacak bir şekilde yeniden dizayn edilmesi sorunudur.

İdeolojik ve ya felsefik bir durumdan değil, Kürtlerin pratik yaşamından söz ediyoruz. Kürtlere yok edilmesi gereken düşman gözüyle bakan güvenlik güçlerine, Kürtlerle ilişkisi attığı gaz bombası olan kolluk kuvvetine, kendisini devleti korumak ve Kürtleri de devlete karşı geldiği için cezalandırmakla yükümlü addeden yargıya karşı, Kürtleri hangi mekanizma koruyacaktır. Konu bu kadar basit ve gündelik hayatın pratik ihtiyaçlarıyla ilgilidir.

Tarih, mekan ve faillerini belirterek Kürtleri nasıl katlettiğini itiraf eden özel tim polisi dışarıda dolaşırken, Kürtlerin seçtiği Belediye Başkanları cezaevinde 2 yılını doldurdu. Bu herhangi bir yasanın değiştirilmesi ve ya düzeltilmesiyle halledilecek bir sorun değildir. “Kürtleri öldürmek meşrudur” şeklinde bir yasal düzenleme yok zaten. Ama sistem, bunun meşru sayılacağı gizli kodlarla yapılandırılmış durumdadır.

Kürtler bütün kimlik taleplerinden vazgeçseler dahi, savaş cephesine çevrilmiş Kürt coğrafyasında yaşayan, büyüyen Kürtler, bu ülkenin hangi nimetlerinden yararlanabileceklerdir? Hangi eğitimle, hangi ekonomik güçle, hangi fırsat eşitliğiyle hayatlarını idame ettireceklerdir? Sabıkası, fişi olmayan kaç Kürt var? Hangi şifrelenmiş sınavları kazanacak, hangi 3. sınıf fakülteyi bitirip, hangi kademede yönetim erkine ortak olacaklardır?

Bu konuyu örneklerle sonsuza uzatmak mümkün. Dolayısıyla konu, Kürt halkının kendi geleceğini güvence altına alma meselesidir. Bu şekilde bir siyasi ve sosyal yapılanma ihtiyacının giderilmesidir. Bunun için de Türk halkıyla, gönüllü, onurlu ve eşit bir birlikte yaşam modelinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu birliktelik, sadece Demokratik Özerklikle mümkün olabilecektir. Bu siyasi bir tercih değil, Kürt halkının yaşamsal bir zorunluluğudur. Kürt halkının pratik ihtiyaçlarının dayattığı bir gerçekliktir.

YSK’nın vetosu bu sistemin gizli kodlarının sonucudur. Yasal mevzuatlarla, hukuki gerekçelerle açıklanabilecek bir durum değildir. Ve bu musibetten asıl ders alması gerekenler, bu sistemin muhafızı olan AKP ve diğer sistem partilerinde siyaset yaptığını sanan Kürtlerdir. Hala sistemin gizli kodlarını anlamamakta ısrar ediyorlar. Oysa Erdoğan bile, 75 kişiden 72’sinin üstünü çizerek, onlara evlerinin yolunu gösterdi. Ama onlar, aşağılandıkları kapıların eşiğine yüz sürmeye devam ediyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lokman Ergün Arşivi