İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Kişiliğin oluşmasında anadilin önemi

Kişiliğin oluşmasında anadilin önemi

9 Aralık Pazar günü KURDÎ-DER şubesinin davetlisi olarak; Kürt tarihi konulu bir söyleşi yapmak üzere Yüksekova’daydım. Van Kurdî-Der şubesi öğretim görevlilerinden Kürt dili araştırmacısı Nezir Ölçek ile yönetim üyesi Xecê de vardı. Yüksekova yolculuğunu 8 Aralık Cumartesi günü bir minibüsle gerçekleştirdik. İlçeye vardığımızda Yüksekova Kurdi-Der Şubesi Başkanı Arife Kutlar ve arkadaşları; bizi Kürt konukperverliğine uygun bir sıcaklık içinde karşıladılar. Dernek yönetiminin hazırlık yapmalarına rağmen; akşam yemeğini DARA Köyünde Abdulkerim Dara’larda yedik. Verimli bir sohbetin ardından ilçe merkezine döndük. Geceyi sıkıntısız bir şekilde derneğin konuğu olarak otelde geçirdik.

Söyleşi Pazar günü saat 13.00 da AVAŞÎN Parkı konferans salonunda gerçekleşti. Yaklaşık üç yıl önce aynı konuda bir söyleşide bulunmak üzere Yüksekova’ya gitmiş ve katılımcıların Kürt Dili ve Kültürü alanlarındaki duyarsızlıklarına tanık olmuştum. Ancak üç yıl önceki etkinlikte 9 Aralık’a göre katılım fazlaydı. O süreçte toplumda öne çıkanlar salonda yer almışlardı. Kürt halkı için hayati önemi olan tarih bilincini konu alan söyleşiyi yaparken yeniden hayal kırıklığına uğradığımı söylemek durumundayım. Yaklaşık 100 kişilik salon dolmamıştı. Siyaset arenasında halkın önderliğine soyunanlar yoktu. Hakkari coğrafyasında yıllardır genelleştirilerek sürdürülen kültürel ağırlıklı demokratik zeminlerde görünmeme, karanlıkta güreşme, dar alanlarda ukalalık yaparak siyaset koltuklarını ele geçirme alışkanlığının daha ustaca sürdürdüklerini gözlemledim. İlçe Başkanı Rustem Demir, İlçe Belediye Başkan Vekili Hüsnü Beşer ve Esendere Belediye Başkan Vekili Tacettin Safalı bu antidemokratik zihniyeti adeta delerek salondaki yerlerini almışlardı. Katılımcıların çoğunluğunu gençler oluşturuyorlardı. Mahalli giysilerle panele katılan kadınların saygın duruşları salona renk katmıştı. Kurdi-Der yönetim çekirdeğinin birikim farkı hissediliyordu. Gözlerimle bir çok dostu aradım fakat kimseyi göremedim. Yüksekova gibi siyasi dinamizmin güçlü olduğu bir yerleşim alanında; Kürt siyasetçilerinin Kürt Dili, Kültürü ve tarihine olan duyarlılıklarının istenilen düzeyde olmaması, demokrasi kültürünün algılama isteğinin ikinci plana itilmesi kabul gören bir davranış değildir. Edindiğim bu endişe verici gelişme üzerine; dilin insanların, toplumların ve ulusların yaşamındaki önemi ile ilgili bir hatırlatmada bulunmak istedim.

Kürt dili Zagros ve Mezopotamya’nın en eski dillerinden biridir. “İ.Ö. 3000 yıllarında Hurrilerin Sümer Ülkesindeki etkinlikleri bir gerçekti. 3. Ur Hanedanı döneminde önemli görevler almışlardı. Dokuma sanatı onların yönetimi altındaydı. Ur’un en önemli tüccarları Hurrilerdi.”[1] Tarihin bütün dönemlerinde ticaret dili olan dillerin gelişmiş diller olduğu kabul gören bir öneridir. Kalkınmış, gelişmiş Sümer Ülkesinin en önemli devletlerinden biri olan Ur Kent devletinin pazarına sahip olan Hurrilerin dilinin aynı zamanda Sümer dili ile yarışma içinde olduğunu gösteriyor. Gutt’lerden sonra Zagros ve Mezopotamya’da devletleşen KASİT ve MİTANİLER’in de Hurri kökenli oldukları biliniyor. Urartu dilinin Hurri dilinin bir geç diyalekti olduğu konusunda araştırma yapan uzman bilim adamları görüş birliği içindedirler: “Bazı araştırmacılara göre Hurri dili ile Urartu dili arasındaki yakınlık ana-kız ilişkisi gibidir. Bu öneriden anlaşılıyor ki Urartu dili Hurri dilinin bir geç diyalektiğidir.”[2] Urartulardan sonra bölge egemenliği yine Hurri kökenli MED’lerin eline geçti. Dini görüşlerini AVESTA adlı kitapta toplayan ZERDÜŞT (ZERDEŞT) Peygamberin Med İmparatorluğu döneminde yaşadığı güçlü bir varsayımdır. “Avesta dili MED dilidir, yani Kütçe’dir. HOWART, DARMİNSTİTIR ve birçok dil bilimci bu gerçeği kabul etmişlerdir.”[3] Avesta’da yer alan ve Türkçe’de büyük, balık, keskin, deve, köprü, güneş, sinek, kuzu, konuşma, bilgi, ben sözcüklerinin karşıtı olan; mezin, masî, tîj-tûj, hêştir, pir, roj, mêş, berx, qısse, zanîn ez sözcükleri günümüz Kürtçe’sinde sıkça kullanılıyor. Asur tarihçisi SDNEY SIMITHE’ye göre de “Kürt dili Farsça’nın bir lehçesi olmadığı gibi, onun bozulmuş bir biçimi de değildir. Tersine o tarihi bir sürece sahip özgür ve bağımsız bir dildir. Farsça’dan da daha eskidir.”[4] Zaten tarihin babası olarak kabul edilen Heredot da “Perslerin, Medlerin kültürel mirası üzerine oturduklarını” açıkça dile getirmiştir. Yine doğu bilimci EDMONS’a göre de “Kürtçe eski bir dildir ve Farsça’nın bir lehçesi değildir. Ari dil gurubunun temiz ve bağımsız bir dilidir kendisine has özellikleri vardır ve köklü bir geçmişe sahiptir.”[5] Kuşkusuz son yıllarda Kürt dili ile ilgili derinlikli ve bilimsel araştırmalar yapıldı. Benim birinci derecede çalışma alanım olmadığı için şimdilik sunduğum birkaç alıntıyla yetineceğim. Asıl amacım, ana dilin insan üzerinde bıraktığı derin izlere kısaca değinmektir.

Yine kimi araştırmacılara göre anadil sağlam, kusursuz, en ince çizgileri, renkleri seçen bir göz; yabancı dil ise koyu camları olan bir gözlük gibidir. insan yabancı dille doğanın güzelliklerini seçmekte zorlanır, bocalar. Anadil, işitme sorunu olmayan bir kulak, yabancı dil ise ses dalgalarını karıştıran bir işitme cihazı görevini yapar. Sesleri alır, ancak net almaz. İnsan güzel sesleri sorunu olmayan kulakla alır. Anadil, insan psikolojisini güçlendirirken, yabancı dil kişiliğin kırılmasına ve psikolojinin bozulmasına yol açar. Anadil beyinden ağza gelen kanallar açarken yabancı dil bu kanalları tıkayarak konuşmada engeller oluşturur. Anadilde konuşmak, doğal bir kaynağın güzel ve berrak suyun tadını verir. Yabancı dil ise içirilene zevk vermeyen bir bulanık suyun tadını verir ve bünye ondan haz duymaz. Anadil toplumsal ve ulusal ilişkileri güçlendirirken; yabancı dil bu iletişimi zorlaştırır. Çimento gibi taşları bir arada tutma görevini yapmaz bu birleştirici ve yapıştırıcı görevinden dolayıdır ki anadil aynı zamanda ulusal dil olmuştur. Uzun, onurlu bir yaşamı sürdürmek anadille mümkündür. Bu gerçeği en iyi dile getiren Amerika’nın eski yerlisi DOAR BABE WİLSON’dur: “Bu dünyada hayatta kalabilmek için beyaz adamın dilini öğrenmeliyiz, ama sonsuza kadar yaşamak için kendi dilimizi bilmemiz gerekir.” Beyin ve kalpten ağza gelen konuşma kanalları yabancı dille tıkanıp arızalanınca; insanın kişiliğinden önemli kayıplar meydana gelir. İnsan beklenen gelişmeyi gösteremez ve eksik bir kişilik oluşur. Çünkü beyin ve kalbin seslendirmek istediğini konuşma organı olan dil seslendiremiyor. Geçmişte öğrenim yıllarımızda bu gerçekle sık sık karşılaşarak derste düşüncelerimizi, bildiklerimizi dile getirmekte zorlandık, çoğu kes susmayı, kabuğumuza çekilerek konuşmamayı tercih ettik. Yukarıda da değindiğim gibi yabancı sözcükler çoğu kez iletişim kanallarını kapatan kayalar gibidir. Dil denen organı durdurarak hareket alanını daraltır. Ağız değirmeni içindeki DİL taşı ancak ve ancak değirmene gelen doğal ANADİLİN SUYU ve RÜZGARI ile döner. Bir insana yabancı bir dili dayatmak, onun beden ölçülerini almadan diktirilerek giydirilen elbiseye benzer. Yabancı dilli giysilerin paçaları geniş, bedeni dar, yakası sarkık, kemeri uyumsuzdur. Giyen şahsın beyni sürekli onun ayıpları ile meşguldür. Hem giyeni sıkıntıya sokar hem de konuşurken çevrede alay konusu olur. Arapça, Farsça, Türkçe’nin zorla dayatıldığı 20. yy da yaşayan Kürt kuşaklar bu ayıbı üzerlerinde hep taşıdılar ve yaşamları boyunca bu ezikliği yaşadılar halen de yaşamaya devam ediyorlar. Baskılara rağmen anadile bağlılığı ve ona karşı saygıyı halen de yaşatılan bir gelenekle vurgulamak durumundayım. Hakkari’de bir gencin babası ile anadili ile değil, yabancı dille konuşması; babasını aşağılama anlamına geliyordu. Bu da anadil olan Kürtçe’ye saygının ve egemen ulusa ait resmi dili önemsememe, ciddiye almamanın canlı bir göstergesiydi. Bu gelenek tüm militarist baskılara rağmen Hakkari çevresinde Kürtçe’nin yaşatılmasında etkili oldu.

Diller bir üretim aracı, canlı bir varlıktır. Doğar, büyür ve bakılmazsa ölürler. Uygarlığın beşiği olan Mezopotamta’da bir zamanlar zirvede olan Sümer, Babil, Asur dilleri ya ölmüş yada oldukça zayıflamışlardır. Kürt dilinin kökleri Zagros ve Mezopotamya’nın derinliklerinden geliyor. Son yüzyılda bölgede egemen olan milletler; onu yaşam kaynaklarından alıkoymak için her türlü baskıyı uyguladılar. Kürt dil bahçesinin suyunu kestiler, gübreden mahrum bıraktılar, güneş ışınlarını almaması için sedler çektiler. Yaşlı orman kurumaya terk edildi. Üst dallarda çürümeler meydana geldi ancak egemen ulusların tam olarak giremedikleri Zagros’ların derin vadileri, yüksek platoları, verimli ovaları dipte yeni filizler üreterek onu yaşatmayı başardı. Günümüzde tarih boyunca direnen bu köklü canlı varlığı saksı görevini yapan KURDİ-DER, MEZOPOTAMYA KÜLTÜR MERKEZİ ve benzeri dar alanlarda yaşatmaya kalkışmak doğasıyla bağdaşmaz. Bu saygın kurumların görevi sürece bağlı olarak fidan yetiştiren bir seracılıktır. Kürt dili savunma gücü ve sürekli desteği olan bir eğitim dili olmakla gelişir. Coğrafyamızda 2500 yıldan beri güçlü milletlerle mazlum milletler arasında sürdürülen mücadele dil ve kültür savaşları ile başlatılmıştır. Ezenler, ezilenleri asimilasyon potasında eritmek için önce dil, kültür ve tarihlerini ortadan kaldırırlar. Tarihte bu felaketi en fazla yaşayan halk Kürtlerdir. Bir halkın varlık nedeni olan dili ve kültürü yaşatılmadan o halk yaşayamaz. Yabancı dil eğitiminin amacı, insanı kimliğinden uzaklaştırmaktır. “Bir başka dili seçmek kendi kimliğinden kopmak demektir. Dahası o dilin sahipleri ile hemhal olmak demektir.”[6]

Dilin zorla değiştirilmesi aynı zamanda kişiliğin değiştirilmesi demektir. Dili değiştirilen insanın yaratma ve üretme gücü azalır. Onun içindir ki PAULO FREİRE “egemenlerin dili ile yeni bir şey üretilemez” diyordu. Ezilen ulusun bireyi egemen ulusun dili ile çağdaşlaşacağına inandırılır. Onu tam ve eksiksiz kullanamayınca da kişiliği erozyona uğrar. Kısacası yabancı dil suni bir kalp gibidir. Her atışı vücutta gerilim yaratır. 90 yıldır Kürt halkının iradesi dışında ve baskıya dayalı olarak Türkçe, Arapça, Farsça suni kalpleriyle yaşatılarak kimliği değiştiriliyor. Yukarıda da değindiğim gibi resmi yabancı dil doğal yapının bir parçası olmadığı için konuşma merkezi olan beyin ile ağız arasında sürekli tıkanıklık yaparak arıza oluşturur. Günlük yaşamsa sık sık tekrarlanan arıza şahsiyet bozukluğuna yol açar. Resmi dille konuşturmaya zorlanan bir insan tüm zorlamalara rağmen dayatılan egemen dilin hakkını vermez. Hayatın her alanında eziklik yaşar. Konuşurken kullandığı bozuk dil onun kimliğini ele verir. Egemenlerin dilini iyi kullanmadığı için ayrıca karşısındakiler tarafından azarlanır. Her azarlama onu yabancılaşamaya iter.

KAYNAKÇA:
1.Zecharia Stchin,12. Gezegen,s:88
2.Prf.Dr. Atlan ÇİLİNGİROĞLU,Urartu Krallığı, Tarihi ve Sanatı,s:150
3.M.Emin Zeki Bey,Kürdistan Tarihi,s:153
4.M.Emin Zeki Bey,Kürdistan Tarihi,s:152
5.M.Emin Zeki Bey,Kürdistan Tarihi,s:152
6.Hayri K.YİTİK,Bilim, Siyaset Dergisi,s:134

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi