İbrahim Genç

İbrahim Genç

Kasımda aşk başkadır!

Kasımda aşk başkadır!

(I)

Bir kemanın tellerinden düşen nağmeler gibi düşerken yapraklar, yol boyunca… Rüzgar, yaprakların izini sürerken kaldırım diplerinde… Soyunmuş ağaçların özlerine akarken yağmurun damlası… Üşürken elleri, uzak kentlerin terk edilmiş çocuklarının ve  cephede, karanlık örtüleri açarcasına patlarken bombalar…  Durdu orada bir şair; ıslanarak, ağlayarak ve haykırarak:

“Yine kasım geldi ha?
Adım adım gider gibi bir mutsuz sona

Adım adım iner gibi denize merdivende
Karanlıkta mahzene mum ışığında
Açar gibi ölünün soğuk örtülerini
Bekler gibi kalkışını bir doğu treninin
Son söze gelir bir anlaşmazlıkta
Öper gibi ayrılığı ağzından
Son mektubu atar gibi postaya”

Bir başkaydı hani kasımda aşk? Rüzgar, en incesinden eserdi yanaklarda, değerdi dudaklara aşkla… Kasım, şairin sözcüklerinde bulduğu aşk idi hani? Derinin gözeneklerinden aşkın oluk oluk bedene aktığı aydı kasım hani? Gel gör ki kaldırıma boşalan bakışlarıyla bir şair yalnızlığına tanık oluyor kainat… Ve nedense bir zaman sonra anlaşılıyor, şairin ağlayan yüreği:

“kasım’da bir Çarşamba çatladı
Yarısını çaldılar yarısını ben çaldım

On üç gün dudak dudak yaşadım
Dün gece kayboldu beni bıraktı
Bir cıgara yaktım telefon ettim
Ekipler on bir buçukta geldiler
Gemisi on bir yirmi beşte kalktı”

(II)

Amansız uğuldarken sarı yaprakların arasından bir rüzgar… Kasımda… Sokağın başından çıkagelirken iki aşık… Üşüyen ellerini avucunda ısıtmaya çalışırken sevdiğinin… Ve görünce, kendisinden kaçan o gözlerin yanışını… Bir an fırladı yerinden yüreği, aşkını bestelere döken adamın. Avuçları başkasının ellerinde ısınan sevgili, alıp götürmüş ellerini yabancı avuçlara. Ve bir şarkı tutuşmuş adamın dilinde:

Yine aylardan kasım
Sanki sende kaldı bir yarım
Her nefesim her anım
Sanadır canım”

Elleri başka avuçlarda ısınan sevdiğinin gidişini izleyen adam… Yüreğinin bir volkan gibi patlarcasına yandığı adam… Kasımın başında, yolun ortasında… Anıların tazeliğinde… Bir sekerat hırlamasıyla dolan nefesinden bir şiir çıkardı yine de… Tamamen aşk kokan, hatırlayan geçmişin güzel günlerini ve aşkına sahip çıkan:

“Terk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni…”

(III)

Kasım!... Nedense daha tatlı geliyor insana aşk, kasımda. Dil inkar etse de yürekler köşe bucak aşk kovalamada… Öyle ki sefası sürülür umuduyla aşk kovalanır kasımda. Bulan bahtiyardır, kasımın en kârlı adamıdır o. Bulamayanlar… Bir sonraki cenge hazırlanır gibi kuşanırlar en kutsal sözcükleri. Hakikat üzere çıkılan yol gibi hep bir ağızdan, haykırırlar sözcüklerini:

“Sevmek sevildiğini bile fak etmeden
Yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi

Sevmek zehir zemberek ve yürekten
Gecikerek de olsa vuruşur gibi”

Neylersin ki kasım bitiyor artık: “Sevmek için geç ölmek için erken”.  Yüreğini “ARALIK” bırak aşka. Çünkü o aralıktan sızacaktır yüreğine aşkın serinliği bir sabah… Sen fark etmeyeceksin belki de, yarım bir uykudan uyanır gibi… Ağlamışsındır nice zaman ve haykırmışsındır “Bana bir şimşek çak / İçim içime sığmıyor artık”. İşte yüreğinden boşalan haykırış, aşkını dolduruyor yerine. ARALIK’tan bak hadi, soğuk mevsimin karları eriyecek avuçlarında. Ve sen göreceksin ki ne yaparsan yap her aşk, kasımda başlamıştır; çünkü KASIMDA AŞK BAŞKADIR!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
İbrahim Genç Arşivi