İç Güvenlik Paketinin ilk 69 maddesinin Meclis Genel Kurulunda 27 Mart 2015 tarihinde oylamaya katılan 231 vekilden 199’un onayı ile kabul edildi. 550 vekilli mecliste ekranlar önünde kavga edem muhalefet vekillerin meclisteki sayısı ise topu topu 32 kişiydi.

Mecliste AKP’nin sandalye sayısı 312, boş olan sandalye 15 toplayın 327 sandalye eder. Muhalefetin sandalye sayısı ne kadar? 223 yani 199 vekile karşılık baskın bir organize ile samimi ve gerçek anlamda paket yasalarına karşı çıksalardı iktidarı zorlarlardı. Muhalefet devletin tüm gücünü arkasına alan AKP iktidarına karşı ne yaptı gece yarısı baskınında; 32 vekille gelmişlerdi. Sizce ne kadar ciddi ve de samimiler?

Değiller çünkü CHP ve MHP vekillerin kahır ekseriyeti 69 maddenin gizli gönül verenler. Neden mi? Nedeni çok açık söz konusu 69 maddenin kahır maddesi 100 yıldır uygulandığı gibi Kürdleri sindirmek, susturmak, hapsetmek, sokağa çıkmalarını engellemek, demokratik, anayasal hak taleplerinin önünü kesmek için çıkartılan yasalardı. Yani CHP’de MHP’de söz konusu maddelerin yasalaşmasına için için seviniyor, zil çalıp oynuyorlardı.

Görünen o ki İktidarın gücünü kullanarak seçimlere “Devlet” olarak giren AKP’ye karşı umut veren tek parti HDP göründü. İşte bu yüzden bu seçimlerde herkesin bu partiye omuz vermesi, Türkiye’nin sol birikimi eksiksiz desteklemelidir. Çıkartılan paketten sonra doğuda, batıda AKP’yi frenleyecek tek parti HDP olduğu/olacağı anlaşılmalıdır.

Peki, paketten sonra ne mi olacak? Birçok ilin Baro Başkanlarının dile getirdiği gibi tam anlamı ile “felaket” olacak. Paket düzenlemesi ile demokratik toplum, ifade ve yürüyüş özgürlüğü gibi değerlere öldürücü bir darbe alacak. Yasanın yürürlüğe girmesiyle seçim öncesi kitlesel gözaltıları ve tutuklamalar başlayacak. Barış süreci büyük bir darbe alacak. Bakınız bölge baro başkanları yasayla ilgili açıklamalarında neler dediler:

“Emniyete verilen gözaltı yetkisiyle savcıya haber verilmeyeceği için gözaltında  “kayıplar” yaşanacak. Yasa düzenlemesi ile Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması geri gelmiş olacak. Türkiye’deki bütün insanların özgürlüğünü tehdit edilir hale geldi.

Paket toplumda Demokratik Diyalog ve Müzakere Süreci’ne olan inancı bitirecek, demokrasiyi askıya alacak. Anayasa Mahkemesince iptal edilmez ise ülkede seçim arifesinde büyük bir kargaşa yaşanacak. Ülke felakete sürüklenecek. Hakkâri, Yüksekova, Şırnak, Cizre, Batman, Diyarbakır gibi bölge illerinde keyfi uygulaması ile polis infazları ve hak ihlalleri artacak. Bu yasa paketini büyük bir iştahla çıkartan iktidarın da ömrünü bitirecek.

Yasa ile Türkiye bir polis devletine dönecek. Anti demokratik bir devlet olacak. Bir taraftan çözüm, diğer taraftan iç güvenlik paketi hükümet ve Cumhurbaşkanı söylemleri ile çelişki içine girilmiştir. Bu yaklaşım hükümet eliyle çözüm sürecini sekteye uğratmaktır.

Yargı denetiminin tamamen idari meclislere verileceği için bu da hukuku idarenin ve asayişin mantığına terk etmek demektir ki felakete davetiye çıkarmak demektir. Suç denetimi yapacak savcı ve mahkemelerin yetkisi idareye verildiği için hukuk dışılık yasallaştırılacak. Toplum “cezasızlıkla mücadele” beklerken, bu yasa tersi bir uygulama ile idare ve kolluğun elini güçlendirmiş olacak. Kolluk kuvvetlerinde “suç işleme” özgürlüğünü yaygınlaşacak. Bu yasa sürdürülebilir bir yasa değil, ilerde yasa koyucunun dahi ayağına dolanacak.”

Meclisteki muhalif BDP’li hukukçu vekillerin görüşü ise şöyle:

“ İç Güvenlik paketi meşru değildir. Muhalefet olarak 39 gün direndik. Paket bir darbe hukukudur. Meclisten geçmesi meşru olduğu anlamına gelmez. Paketle özgürlükler tümü ile rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla faşist bir yasadır. Meşru değil çünkü AKP Meclis çoğunluğuna güvenerek iç tüzük ve yazılı mevzuatları ihlal ederek gece yarısı alelacele çıkardı. Evrensel hukuk ile bağdaşmayan bir pakettir. OHAL yetkisi valilere tanınmıştır. Dolayısı ile kuvvetler ayrılığı denetim mekanizmalarını ortadan kaldırdığı için meşru değildir. Seçim öncesi halkın muhalefet etme arzusunu ortadan kaldırıyor. Halk ile adeta savaş ilan edilmiştir. Bu yasa Darbe, OHAL ve sıkıyönetim demektir. Bu şekli ile AKP kendi sonunu da hazırlamış oldu.”

İçerde bu gelişmeler olur ve TSK operasyonları başlamışken dağ havasının verdiği rahatlık mı, bilmediğimiz başka şeyleri bildiklerinden mi nedir bilinmez Kandil’in bakış açısını yansıtan, Mustafa Karasu’ya atfedilen bir yazıda da aynen şunlar dile getiriliyordu:

“Erdoğan'ın sürece ilişkin açıklamalarını seçim propagandasıdır. Tayip Erdoğan ve AKP nasıl yaklaşırsa yaklaşsın, artık Türkiye’nin gündemi Dolmabahçe'deki on başlık temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin tüm sorunların çözülmesidir. Nitekim bu bilinç, inanç temelinde HDP etrafında demokratikleşme ittifakı ve bloku oluşmuş durumdadır. 7 Haziran’da bir demokratikleşme hamlesi yapılacaktır ve HDP'nin seçim başarısından sonra kesinlikle yeni bir Türkiye tarihi başlayacaktır."

Dağdan kendine güvenen bu açıklama gelirken; ABD, Erdoğan’a “ İç Güvenlik Paketinden endişeliyiz. Temel özgürlüklere getirilen engeller, demokratik toplumları güçlendirmez, daha da zayıflatır” diyerek endişesini ve ince bir ayar verme gereği duyuyordu.

Ancak Liderliği, taktisyenliği ve teorisyenliği kimseye bırakmayan Erdoğan Başbakan ve AKP’yi seçim boyunca bir kenara iterek “açılışlar” bahanesi ile 5 Haziran akşamına kadar o şehir senin, bu şehir benim gezeceğe benziyor. “Başkanlık” ve “330” üzeri vekilliği AKP saflarına katmak için tek başına meydanlarda dolaşarak 4. Kez başarmak istiyor. Başarıp, başarmayacağı 7 Haziran’da hep birlikte göreceğiz.

Dilek ve Temennimiz dağın söyleminin Erdoğan’a rağmen gerçek olmasıdır. Kürd sorununun ebedi olarak kardeşlik ve eşitlik düzleminde bitmesidir. Rahat, hilesiz, hurdasız bir seçim süreci sonucu gerçek barışın gelmesidir.