M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Gündemden uzak kalmak

Gündemden uzak kalmak

Gerçi Türkiye'nin ve siyasetçilerin gündemine yetişmek başlı başına bir mesele, bir sanat. Çünkü bu ülkenin gündemini yılda, ayda, haftada ya da günde bir meydana gelen olaylar belirlemiyor. Neredeyse saatte bir olan gelişmeler yaşanıyor. Böylesi hızlı gündem değiştiren bir ülkede iki hafta uzak kaldın mı, üstüne üstlük günlük yazılar yerine hafta bir iki yazan biriysen işin oldukça zor.

Haftalar önce belirlediğim program gereği; 1 – 5 Kasım tarihleri arasında İstanbul Beylikdüzü Kitap Fuarında açılan “Üç Sessiz Çığlık” (Allıanoı, Hasankeyf, Munzur) standında İffet hanım ve Yard. Doç. Dr. Ahmet Yaraş Bey'in (Arkeolog) çabalarına katkı sunmak için “Hawar” kitabımla katılma kararı aldım. Program güzel işledi, Fuar'a katıldım, İstanbul'da bazı dost ve akrabalarımı, uzun süredir görmediğim ağabeyim, kardeşim ve yeğenlerimle buluşarak hasret giderdim.

5 Kasım günü Esenboğa Havaalanına iniş yaptıktan sonra telefonum çaldı. Açtığımda tatsız bir haber aldım. İstanbul'dan dönüşümü bekleyen eşim, annesinin evinde ayağını kırmış Ankara İbni Sina Hastanesine kaldırılmış. Hastaneye vardığımda iç açıcı olmayan bir manzara ile karşılaştım. Ortopedi literatüründe olan ancak nadir görünen bir kırık ve çıkık ile karşı karşıyaydık. Hanım nasıl etmişse sağ ayağın beş parmağında beş çıkık ve bir o kadar da kırık var. Terlik ile ayağın dönmesi ve kayarak düşmesi sonucu oluşan bir kaza. Ameliyatı yapan profesör Dr. Hakan Kınık; “Hanımefendi bunu nasıl becerdiniz?” demekten kendini alıkoyamıyordu. Yine de tanrıya şükredip, Allah beterin beterinden korusun diye kendimizi teselli ettik. Çok şükür iyi bir ameliyat geçirdi de acıları unuttuk. Ama ayağı çiviler ve çelik pensler ile birleştirildiği için altı ay hiç sağ ayağını ve bacağını kullanamayacak.

Ani kaza moralimi bozmuştu. Aynı gece hanımı hastanede refakatçiyle baş, başa bırakıp kızım Emel'in evine geçtim. Gece saat 02.30 da garip sesler ile uyandım. Hamile olan kızımın sancıları başlamıştı. Apar topar Ankara Güven Hastanesine kaldırdık. Sabah saat 07.40'ta nur topu gibi bir erkek torun sahibi oldum da hanımın üzüntüsü sevince döndü. Döndü dönmesine iki hastane arasında mekik dokuyunca bu sefer ben mikrop kaptım ve yatak döşek oldum. Bu satırları yazdığım saatlerde bile soğuk terler döküyor, boğuk boğuk öksürüyorum. Ama gündemden daha fazla uzak kalmamak için son 20 günlük maceramı ve de bu süre içinde ülke ve dünya gündeminde olup bitenleri yazmaktan da kendimi alıkoyamıyorum.

Ben bunlar ile uğraşırken iki hafta içinde Dünya'da ve Türkiye'de neler olmamış ki:

ABD'de yeni siyahi lider Obama ezici bir çoğunluk ile başkan olmuş. Seçimden sonra da ABD"nin kölelik soyundan bir çok badireler geçirmiş ülkesinin siyahi başkanı olarak ilk açıklamasında insan haklarına öncelik vereceğini açıklaması olmuş. Bu açıdan ilk icraatının Guantanomo hapishanesini kapatmak ve sanıkların hukuk düzeni içinde federal mahkemede yargılamanın formülleri üzerinde duracağını açıklaması ABD'nin imajını yenileyeceği görüntüsünü veriyordu.

Sanırım Başkan Obama'nın bu yeni tavrı, bizim yöneticilerin canını çok sıkacak gibi.

Çünkü Erdoğan'ın son zamanlarda Doğu ve Güneydoğu"da gösteriler ile verdikleri tepkilere karşılık “Tek vatan, tek millet, beğenmeyen çeksin gitsin”; Kürt gençlerinin taşlarına, pompalı tüfekle karşı saldırı gerçekleştirenlere “Vatandaşın kendini savunma hakkı vardır” mealinde devletin varlık sebebini ortadan kaldıran yaklaşımı; siyasi rakiplerine “Pislikleri seçimde süpüreceğiz” diyen siyasi ve ahlaki geleneğimize uymayan tavrı. Üstüne üstlük Diyarbakır'da taş atan çocuklara 23 yıl ceza istendiği bir ülkede vatandaşın kökenine, diline, dinine, mezhebine, örtüsünü göre tasnif ede gelmiş, bir kısmını “makbul”, bir kısmını “suçlu” gözüyle bakan geleneksel bir devlet ve bu geleneğin gereklerini yerine getiren bir hükümet ve onun başını; Kökeni Afrika'ya dayanan, kölelik ve zenci muamelesinden çok çeken ABD"nin yeni başkanı Obama'nın hiç hoş karşılayacağını sanmıyorum.

Ermeni lobisinin desteklediği yeni başkanı ile görüşme imkanı bile bulmayan Başbakan Erdoğan'dan Obama'ya çok ilginç bir mesajı gitti. “Dik dur ve kavga etme” Obama'ya kavga etme diye nasihat edene bak demezler mi? Seçilmeden önce ve seçildikten sonra belkide şu ana kadar Dünyada kavga niteliğinde ağzından tek sözcük çıkmayan ABD'nin yeni liderine; kendisi gibi düşünmeyen herkes, ama herkes ile kavga eden bir Başbakan, çıkmış “Dik dur, kavga etme” diyor. Ya maazallah bu laf üzerine Obama, “sen kendine bak” mealinden tatsız bir cevap verirse, seyredin o zaman ABD ile ilişki ve gelişmeleri. Allahtan seçim boyu izlediğimiz Obama kavgalı biri gibi gözükmüyor.

Nitekim bu sözcükten önce Erdoğan'ın ABD'de pozisyonunu sarsan gelişmelerde oldu. Örneğin altı yıldır hiç konuşmayan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün, AB"nin Başkenti Brüksel'in göbeğinde  “Ermeniler ve Rumlar Türkiye'de kalsaydı bugün acaba bir milli devlet olabilir miydik?” demesi; Türkiye'nin ve Başbakan'ın önüne önemli bir sorun olarak çıkacak gibi.

Dışarıya ve içeriye karşı bu kadar ile kalınsa hadi neyse diyeceğiz. Polis"in “Dur-Vur” taktiği ile son bir yılda ense ve kalplerinden vurulan yaşları 14 ile 20 arasında değişen gençler mi, Pompalı ile vurulan transseksüeller mi, yaşlılar yurdu ve yetimhanelerde süren vahşeti mi? Ya da en son Taraf gazetesine olan çıkışı ve gazetecilere gelen akreditasyon yasağını mı? Erdoğan'ın en yakınında olan gazeteci Fehmi Koru'ya yaklaşımını mı? Ekonomide baş gösteren büyük krizi mi? PKK ve Kürt sorununu ile at başı giden 2009 yerel seçimler. Dink cinayeti, Ergenekon çetesi, Kıbrıs, Ege Saha havası, Yunanlılar ve Ermeniler ile ilişkiler, Kuzey Irak, Nato ve Afganistan, ABD ve İran sorunları. Bütün bunlar bu ülkeyi bekleyen sorunlardan sadece önemli birkaçının adı. Üstüne üstlük bu kadar olumsuzluklar ve gündemler karşısında hiç ortada bulunmayan bir muhalefetin olmamasını mı yazayım.

Başbakan'ın olup bitenlere rağmen “çok kapsamlı bir sivilleşme hazırlıyoruz” demeci Türkiye'yi dehşete sokan ve ürperten olayların üstünü örtmüyor. Hem Afrika kökenli yeni Başkan Obama'nın müttefiklerinin söylemlerine bakarak yol almayacağı, fiiliyatta neler yapılıp yapılmadığına bakacağı izlenimini veriyor. Salt strateji ile sınırlı bir ilişki içine girmeyeceği, müttefiklerinin insan hakları sicilini ve demokrasi alanında kat ettikleri yolu da yakından takip edeceğini izlenimini veriyor. Yine de dönme (Müslüman alarak doğmuş, sonradan Hıristiyan olmuş) biri için şimdilik peşin fikirli olmak istemem. Bekleyip göreceğiz. İlk verilere göre Sayın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye'nin işi hiç de kolay gözükmüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi