M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Gever'e değil Yüksekova'ya gidiyorum

Gever'e değil Yüksekova'ya gidiyorum

"Hemen kalkıyor, acele bin abe" diyen minibüs şoförünün söylemine inandım. Dolmuşa atladım. Dediği gibi hemen hareket etti. Ancak minibüste bir tuhaflık vardı. Benden başka kimse yoktu. Sorduğumda "Sizi götürecek minibüse götürüyorum abe” dedi. Ana caddeden bir sokağa saptı, derken bir başka sokak, Diyarbakır lehçesiyle bir küçeyi (köşeyi) döndük, bir sokak, bir küçe daha derken sonunda girişte kulübe ve araçların park ettiği otopark gibi bir yerde durdu.

 

Beni indirip yazıhane götürdükten sonra;

 

"-Ağabey, sen beş dakika beni bekle, hemen geliyorum. Diğer yolcular başka bir yerde beni bekliyorlar, onları alır almaz, gelip sizi de alarak yola devam ederiz." dedi.

 

Van'ın yabancısıyım, ne yapabilirdim ki. Kardeşimi arayarak tedirginlik yaratmak istemedim. Öyle veya böyle bugün Yüksekova'ya gidecektim. Ha yallah dediğinde öyle Yüksekova'ya araç bulunmazmışım, bana öyle demişlerdi. Otobüsten çok dolmuşlar çalışıyormuş. Yabancı olunca, ister istemez kulübede şoför Mehmet'i beklemeye başladım.

 

Aslında karakter ve meslek olarak hoş olmayan gelişmeleri kabullenen bir tip değilim. Ancak, seyahatlerde farklı gelişmeleri meslek icabı bana malzeme sağladığı için beklemenin yörenin tehlikeli ortamı, vahşi coğrafyasına rağmen önüme renkli bir yolculuk çıkartacağına dair içime doğdu desem yeridir. Nitekim gitmediğimi duyan kardeşim olay yerine gelmesine rağmen onu sakinleştirerek, göndermek yine bana düştü.

 

Meraklandınız değil mi? Maceramı ve makalemin başlığının taşıdığı anlamın açılımını öğrenmek mi istiyorsunuz? Sabredin aşağıdaki paragraflarda devam edeceğim. Önce Van, Yüksekova, Hakkari meselesi nereden çıktı, dilerseniz o konuya açıklık getireyim.

 

Hani bir aydın demişti ya, "Ne kadar yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınız önemlidir." Bende insanı ve coğrafyayı sevdiğim için nasıl yaşadığımın farkına varıyorum. Bu sene 20 Ocak'ta yaşadığım büyük acımı unutmak için aylarca kendimi seyahatlere verdim.

 

Hayatta en büyük hobim gezmek, Türkiye'de ve Dünya'da yeni yerler görmek en çok zevk aldığım bir duygudur. Bu sene Ankara, Batman, İstanbul, Balıkesir Altınoluk, İzmir, Antalya ve Alanya'yı Nisan ayından itibaren Eylül ayı ortalarına kadar gezdiğim yerlerdi.

 

Ancak Türkiye ve Dünya'da gittiğim sayısız coğrafya içinde ruhen ve kimlik olarak bana en yakın duran bölgeyi ne yazık ki 60 yıldır ihmal etmiştim. Bu yüzden büyük bir acı çekiyordum. Acı akıllı adamların hocasıdır derler ya, benimde akıl hocam oldu ve Hakkari Yüksekova'da Necip ve Erkan Çapraz kardeşler ile başka can gibi dostlar tanıyınca; Van'da kardeşim Hasan Medical Park Hastanesi'ne Genel Müdür Yardımcısı olarak atanınca, uzun zamandır gitmeyi düşlediğim, görmeye can attığım Van, Hakkari, Yüksekova yolu artık görünmüştü.

 

Ramazan Bayramı öncesi programımı yaptım. 25 Eylül'de Konya'dan Ankara'ya oradan uçakla Van'a yolculuk başladı. Ankara, Diyarbakır ve Batman hattını uçak ile yılda 3-5 kez uçtuğum için artık bu yolu ve havadan bu coğrafyanın neresinde ne var ezberlemiştim. Ancak Van, hava koridoru başka bir coğrafyadan geçiyordu. Düz ovalar, sarı, kahverengi düzlükler yerini sarp, dik ve heybetli dağlar, derin vadiler ve zümrüt gibi yeşil bir coğrafya ile karşılaştım. Güneydoğu'dan çok farklı bir coğrafya vardı karşımda.

 

Derken, Van Gölü, daha doğrusu Vanlıların değimi ile "Deniz" gözüktü. Hani haksız da sayılmazlar. Van gerçekten kapladığı alan, yani yüzölçümü ile bir gölden çok bir deniz gibidir. Van - Tatvan arasında özel otomobille iki saatte karayolu ile kat ettiğimizi söylersem, Van gölünün ne kadar büyük olduğunu sanırım yüz ölçüm rakamlarını vermekten daha iyi anlatmış olurum.

 

Gökyüzünden Aktamar adası, Van gölü ve Van şehrine kuşbakışı, Van şehrinin zümrüt yeşili bahçeler içine serpilmiş evlerin görüntüleri yazmakla anlatılmaz, görülmesi gerekir. Doğrusu bu güne kadar bir Batmanlı olarak burnumun dibindeki bu harika coğrafyayı ihmal ettiğim için kendi kendimi ayıpladım. Bir coğrafya öğretmeni ve de tek hobisi seyahat olan biri olarak yaptığımı geç de olsa telafi ettiğim için mutluydum. Bu yazıyı okuyanlara tavsiyem Van, Hakkari ve Yüksekova coğrafyasını 25 yıldır bölgede süren bütün olumsuzluklara rağmen görmeyi benim gibi ihmal etmişseniz çok şey kaybetmişsiniz demektir. Önümüzdeki ilkbahar'da bunu hemen telafi etmenizi öneriyorum.

 

Bu bilgilendirmeden sonra girişteki hikayemize kaldığımız yerden devam edelim.

 

Şoför Mehmet, gitti gelmez. Yazıhanede bekleyen genç de her sorduğumda, hemen gelmek üzere; ha geldi ha gelecek diye beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Yarım saat geçti kimse yok, 45 dakika, derken bir saati bulduğunda şoför Mehmet ancak çıkageldi.

 

Çıkışınca hafiften özür dileyen şoför Mehmet, şoför mahallinde bana yer vererek, sonra yolda yaptığı hatayı telafi edercesine yer ve coğrafya ile ilgili bilgilendirme taleplerime doyurucu cevaplar vererek kendisini af ettirmedi desem hakkını yemiş olurum.

 

Şoför Mehmet'in dolmuşunda yeni yol almış, Van'ın varoşlarında Hakkari'ye doğru, Ankara - İstanbul arası E-5 Karayolu"nu aratmayan asfalt bir yola çıktık. Yeni, yeni yol alıyorduk ki, dolmuşun arka koltuğunda oturan 45- 50 yaşlarında bir yolcu şoför Mehmet'e yüksek ve azarlayan bir ses tonu ile seslenerek:

 

- Şoför bey, şoför bey; lütfen minibüsü durdurun, inmek istiyorum.

 

Beni bir saat beklettikten sonra, zor bela yeterli müşteri bulan şoför Mehmet'in bir müşteri kaybetmeye ne tahammülü ne niyeti, ne de sabrı vardı.

 

Hakaret içeren yüksek sesle haykıran yolcunun gerekçesini minibüsü durdurmadan dikiz aynasına bakarak sormayı yeğleyen şoför Mehmet;

 

- Hayırdır abe, ne oldu? Niye inmek istiyorsunuz?

 

Yolcu, kendince son derece haklı bir talep ileri sürerek şoförün ısrarla durmasını istedikten sonra, şunu söyledi:

- Kardeşim, ben bu minibüse Yüksekova'ya gideceğim diye bindim. Yanıma kim

oturduysa nereye gideceğini soruyorum; bana "Gever'e" gideceğini söyledi. Ben de, her halde Gever dedikleri, Yüksekova yolunun üzerinde bir yerin adı dedim. Ama son bir kez emin olmak için yanımdaki yolculara "Bu minibüs nereyi gidiyor?" diye sordum. Onlar da bana "Gever'e" dediler. BEN GEVER'E DEĞİL YÜKSEKOVA'YA GİDECEĞİM. Lütfen beni indirin. Her halde yanlış minibüse bindim. Size Yüksekova'ya gideceğimi kaç kez söyledim. Beni niye yanlış yere götürüyorsunuz?

 

Bölgenin malum olayları yüzünden tedirgin olduğu, hatta bir hayli korktuğu de belli olan yolcunun bu ifadesi biter bitmez minibüste bulunan yolcular kahkahalara boğuldular. Doğrusu bende hafiften tebessüm ettim. Yabancı yolcu ne gibi bir hata yaptığını şaşkın, şaşkın etrafına bakınarak öğrenmeye çalışıyordu ki onu rahatlatmak işi bana düştü.

 

Geri dönerek, "Beyefendi "Gever" ve "Yüksekova" aynı yerin ismi. Yani ikisi de sizin anlayacağınız Yüksekova'dır. Ancak yöresel, yani Kürtçe ismi Gever olduğu ve de minibüste sizden ve benden başka yabancı kimse olmadığı için bütün yolcular "Gever" diyor. Sizin anlayacağınız bu minibüs Yüksekova'ya gidiyor. Ben de Yüksekova'ya gidiyorum. İneceğim yerde siz de inerseniz Yüksekova'ya gelmiş olursunuz" diyerek sakinleştirmeye çalıştım.

 

Yabancı, derin bir oh çektikten sonra, koltuğuna rahat bir şekilde yaslandı.

 

Minibüsün ağırlıklı yolcuları olan, bayram tatili için köy ve kasabalarına giden öğrencilerin tebessümü devam ediyordu.

 

Aslında bu tezadın içinde bana son derece acı veren bir tarafı vardı. Çocuklar gülerek olayı karşılarken, ben acı acı bölgenin çok önemli kanayan bir yarasını daha hatırladım. Yer ve şehir isimlerinin değiştirilmesi üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen yerli halk yöresel ana diliyle bildiği isimleri söylemekten asla vazgeçmiyor. Yabancılar da yeni isimleri yüzünden bu gerçekten bihaber oldukları için, ister istemez böylesi hatalara düşüyorlar.

 

Evet, değerli okuyucular Doğu (Van - Hakkari - Yüksekova) ve Güneydoğu (Bitlis - Batman - Gercüş) gezim yukarıda anlattığım Gever'e değil Yüksekova'ya gitmek istiyorum" esprisi ile başladı. Seyahatim acı ve de sevinç veren görüntüler ile sürdü.

 

Gezim boyunca acı verenlerin neden acı, sevinç verenlerin de neden sevinç verdiğini ve de Van, Yüksekova, Hakkari, Bitlis ve Batman, Gercüş ile ilgili izlenimlerimi başka bir yazımda dile getirmek üzere şimdilik hoşça kalın diyorum.      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
24 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi