İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Gençlik Köprüsü

Gençlik Köprüsü

Eylül ayının son haftasını Hakkari’deki evimizde geçirdik. 1 Ekim Cuma günü 11 yıl önce bombalanarak tahrip edilen Gençlik Köprüsü’nün açılışı nedeniyle Rakıp ZARAKOLU, Cezmi Ersöz, Nur Sürer gibi dostlar da Hakkari’ye gelmişlerdi. Öğleden evvel saat 10.00 da önce Peyanıs’ta (Geçitli) katledilenlerin başsağlığına gittik. Köyde açlık grevi vardı. Greve katılanların oturma eylemine kısa bir süre de olsa biz de katıldık. Ben de bir konuşma yaparak duygularımı dile getirdim. Peyanıs Köylülerinin yüzlerinde yakınlarını kaybetme üzüntüsünden ziyade, faillerinin bulunmaması üzüntüsü vardı. Her fırsatta bu tepkilerini dile getiriyorlardı. Daha sonra Üzümcü Köyü güzergahından Gençlik Köprüsü’nün bulunduğu Yukarı Zap Vadisi’ne geçtik.

1969 yılında Gençlik Köprüsü inşaatına başlandığında ben Yatılı Bölge Okulundaki öğretmenlik görevimden ayrılmış, Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü görevimi yapıyorum. Ülkemizde ve dünyada emeğe, dostluğa halkların kardeşliğine ve ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygılı esen rüzgar beni de içine almıştı. Yani ben de artık 68 kuşağının bir neferiydim. Hakkari gençliği mazlumların, ezilenlerin haklarını savunma düşüncesinin etrafında kenetleniyordu. Güçlü bir direnişle yaşamını sürdüren devlet desteğindeki aşiretçiliğin çatısı gençliğin örgütlenmesine izin vermiyordu. Birkaç arkadaşla feodalizmin kalesinde gedik açmaya çalışırken, öbür yandan da ülkemizin devrimci hareketini izliyor ve onunla bütünleşmeye çalışıyorduk. Kent ve çevresinde alternatifi olmayan çağdaş, ilerici bir güç haline gelmiştik. Gençlikte sevindirici bir okuma merakı vardı. Kısa sürede Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Hakkari Şubesinin lokalinde Türkiye sınırlarının dışına çıkıp dünyadaki ulusal kurtuluş hareketlerini, emek-sermaye arasındaki çelişkileri tartışıyorduk.

1961 yılının eylül ayında Güney Kürdistan’da Mustafa Barzani’nin önderliğinde başlatılan silahlı ayaklanma; Lozan Ayaklanması’yla kalbinden parçalanan Hakkari coğrafyasının çok yakınındaydı. Şemdinli, Yüksekova, Çukurca, Beytüşşebap, Uludere köylerinde duyulan silah sesleri, Hakkari Kürtleri olarak bizleri de derinden etkilemişti. Inır boylarında onlarca Kürt köylüsü gönüllü olarak harekete katılmıştı. Hareketin lojistik desteği de yine sınır boylarındaki Hakkari köylüleri tarafından sağlanıyordu. Anadolu’dan esen devrimci rüzgarla, Güney Kürdistan’dan esen ulusalcı rüzgar coğrafi konumundan dolayı Hakkari’yi adeta kuşatmıştı. Hakkari bu kuşatmanın merkezinde; 20. yy Mezopotamyalı Salmanasar’larla, Anadolulu Murşil’lerin ittifaklarına karşı; Urartu’nun başkenti Tuşba gibi direniş kalesi olmuştu.

İstanbul basını ve siyaset çevreleri; İstanbul Boğazı’nda bir asma köprünün yapılmasını tartışırlarken, Hakkari’de bir gazetenin yerel muhabiri Şavata Köylülerinin Zap Suyu’nu telle geçtiklerini haber yapmıştı. Söz konusu haber devrimci, demokrat çevrelerde bomba etkisini yarattı. Avukat Şemsi Belli Şavata Köylülerinin çilesini “Anayaso” isimli şiiriyle duyarlı çevrelere yansıtırken ortam daha da alevlendi ve devrimci çevrelerin bakışları Hakkari üzerinde yoğunlaştı. Artık Hakkari devrimci gençliğin de ilgi alanındaydı. Stratejik konumu bu ilgiyi özendirmişti.

Zap Suyu üzerinde bir köprünün yapılması için açılan yardım kampanyasına ilgi büyüktü. Köprüyü üniversite öğrencileri çalışarak yapmayı kararlaştırmışlardı. Öğrencilerin başında İstanbul Üniversitesinde görevli Tayyar Toygar adında yaşlı ve son derece mütevazı bir profesör vardı. Çevre köylerin halkı gelen öğrencileri adeta kucakladı. Onlara yardımlarını esirgemedilerdi. Kampta halkların kardeşliği duyguları egemendi. Öğrenciler kent merkezine geldiklerinde görüşüp bilgi alışverişinde bulunuyorduk. Ben de iki öğün körü inşaatında çalıştım.

Birkaç yıl önce bizim kuşaktan yönetmen Enis Rıza’nın ekibinin hazırladığı belgeselde de bu konudaki anılarımı anlatmıştım. 1970’li yıllar Hakkari geçliği için aydınlanma ve örgütlenme yılları oldu. Hakkari insanı o güzel ve uyanış günlerini 12 Eylül faşist darbesiyle yitirdi. Askeri darbe, karlı yıllarda Sümbül Dağı’ndan inen Eynılgare Çığı gibi, örgütlenme ve tanışma aşamasında olan aydınların, yurtsever demokratların; üstüne yok edici bir ağırlıkla ve emperyalist güçlerin desteğiyle inmişti. Kürt halkının tamamı büyük acılar çekti. Ancak son otuz yılda gelişen Kürt özgürlük hareketi; çığla inen militarizmin sert buzullarını, yabancı doku kabul etmeyen Zap Suyu’nun hızlı akıntıları içinde eritmeyi başardı. Şimdi de son kalıntıları erimeye devam ederken; Kürt ve Türk aydınları; gençliği yeniden Zap Vadisi’nde buluşturarak 41 yıl önceki anıları yenileme başarısına imza attılar.

Köprünün halkların kardeşliğini simgeleyen varlığı, Zap Vadisi’nin derinliklerinde de ırkçı şoven kesimleri rahatsız ettiği için 1999 yılında bombaların hedefi oldu. Gevşeyen halatlar Zap’ın hızlı, akıntılı yüzeyine kadar inmişlerdi. Tahtaların akıntılara karşı direnişleri uzun süre devam etti. 68 kuşağının inanç teriyle sulandırılan harçtan yapılan ayaklar faşizme boyun eğmedi. 1 Ekimde selamlanan da bu boyun eğmeyen soylu duruş ve o kuşağın güçlü iradesiydi. 41 yıl sonra vadinin derinliklerinde yeniden kardeşlik şarkılarını duymak beni de sevindirdi. Şavata Köyü’nün yamaçları ile Harabe Rezan’ı birleştiren gençlik köprüsünün yapılış felsefesinde Kürt ve Türk halklarının kardeşlik ve eşitlik temelinde barış içinde bir arada yaşama isteği yatıyor.

Kürt tarafı bu isteğinde halen samimi ve ısrarlıdır. Ancak Ortadoğu’da egemen olan Arap, Türk ve Fars hakim sınıflarının mazlum halklara bakışları inkar ve imha temelindedir. Son günlerde Kürt halkına karşı Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam’da yeniden yoğunlaşan diplomasi trafiğinin temelinde de Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesi gerçeği yatıyor. Bu itibarla Ortadoğu’ya özgü örtülü ve sinsi faşizan yönetimlerin kısa sürede “halkların kardeşliği”ni içlerine sindirmeleri düşünülemez. Fakat Kürt ve Türk aydınlarının fırsat buldukça bir araya gelmeleri, direnmeleri kutsal bir görevdir. Zap Vadisi’nde yapılan tören de bu onurlu görevin bir halkasıydı.

Köprünün yeniden açılış töreni saat 15 de gerçekleşti. Yaklaşık 300-400 kişi vardı. Açılış, Hakkari’deki bazı şovmenlerin gövde gösterisine dönüştü. Demokrasi kültüründen yoksun, tarihi sürece inanmayan ve yöresel geleneklerden soyutlanmış olan o zavallıların, çocukları dahi tatmin etmeyen konuşmaları, kendilerini dinlemeye gelenleri tatmin etmedi. Konuşmalarındaki ukalalığın kokusu vadinin bozulmamış doğal güzelliklerini kirletti. Bulundukları siyaset minderinde baltaya sap olamayan ve dışardan kendilerinden farksız ısmarlama balta sapı siparişi veren mantık; köprünün tören yapılan ayağını sarmıştı. Aşiret diplomalıların yerel çelişkilere dayalı örtülü fırsatçılığı acımasız bir şekilde sırıtıyordu. Nutuk çekerlerken jest ve mimikleri eski Anadolu küçük kasaba avukatlarının komikliğini andırıyordu. Kimisinin suratında akan feodalizmin ikiyüzlülüğü, Zap’ın ilk baharda kıyılara vuran dalgaları gibi yine örtülü ama hırçıncaydı. Ancak tarihi maskelerini takmayı da ihmal etmemişlerdi. Anadolu’dan gelenleri aldatmayı ustaca beceriyorlardı.

Konuşmalarını izlerken George Bernard SHAW’ın paha biçilmez şu sözünü hatırladım: “Güç insanı yolsuzluğa itmez. Ama budalalar güç sahibi olduklarında güce yolsuzluk bulaştırılır.” SHAW’ın uyarısına muhatap budalalar köprünün halatlarına asılarak tutunmaya çalışıyorlardı. Son yıllarda Kürt demokratik hareketi adına yola çıkan kimi sözde yurtseverin bedenlerinde aşırı derecede budala virüsünün bulaştığını görüyorum. Bu olumsuz gelişmenin en önemli nedenlerinden biri de karşılarında eleştiri mekanizmasının olmayışıdır. Gelişen kitlesel gücün bünyesine budalalığın bulaşması, devrim arabasının devrilmesine yol açabilir. Dünya devrim tarihi bu tür örneklerle doludur.

Köprü inşaatından birinci derecede sorumlu şair-yazar Sn. Cezmi Ersöz, 2 Ekim Cumartesi günkü konser arasında Rakıp Zarakolu ile birlikte gençlikle bir söyleşi yapmamı rica etmişti. Ancak her davranışlarında Hakkari Mirleri’nin yerine oturdukları şımarıklığına kapılan tayfanın geleneksel değerler ve çağdaş siyasi nezaketten yoksun sınır tanımayan ukalalıklarını protesto ederek görev almadım. Bu mazeretimi telefonla Sayın Ersöz’e de bildirerek özür diledim. Oysa yeni bir demokratik sürece girildiği söyleniyordu. Demokrasi kültüründen yoksun olanların toplumu değiştirdiklerine tarih tanık olmamıştır. Gençlik Köprüsü’nün beton kolonlarına kene gibi yapışanlar, halkın bilinçsizliğinden yararlanarak özlemini duydukları koltuklara oturabilirler. Ancak bırakın toplumu, kendilerini bile değiştiremezler. Halk bilgeliğinden bize yadigar kalan bir deyimle bitirelim yazımızı: “Ne değişti? Her şey. Bu neyi değiştirir? Hiçbir şeyi.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
38 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi