İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Gavur

Gavur

Şeyh Mahmut, Süleymaniye çevresinde yerleşik Berzenci Ailesinden Şeyh Said’in oğludur. Aile yörede 150 yıllık saygın bir geçmişe sahip olmakla tanınıyordu. Daha önce Osmanlı yanlısı bir politika izleyen Şeyh Mahmud Irak’ı işgal eden İngilizlerle Türkler arasındaki çekişmede sık sık saf değiştirdi.

İngilizlere karşı sıkışan Türkler; Mısır Çerkezlerinden Özdemir Paşa lakaplı Ali Şefik’i kontra eylemlerini başlatmak üzere Irak’a görevlendirdiler. Eğitilmiş bir kontra elamanı olan Özdemir Paşa’nın da Kürtleri yanına çekmek için çantasında para ile birlikte bol miktarda “din kardeşliği” ilacı vardı. Özdemir Paşa İngilizlerin Kürtlere yaklaşımının “hile” olduğunu tabana işleyerek kısa sürede Şeyh Mahmud çevresinde toplanan Kürtleri bölmeyi başardı. Kontracı Paşa yanına aldığı Kürt Aşiret güçlerini sık sık İngiliz birliklerinin üzerine saldırtarak gücünü pekiştirdi. Ayrıca Türklere muhalif olan Kürt yurtseverlerinin avına çıkarak başta Kürt Mustafa Yamulki Paşa olmak üzere birçok Kürt aydınını yakalatıp zindanlara tıkadı.

Revandız’da Kürt işbirlikçilerinden oluşan bir meclis oluşturdu. Hem İngilizler hem de Türkler Kürtleri dama taşı gibi birbirlerine karışı sahte vaatlerle kulandılar. Din kardeşliğinin devreye sokulmasıyla özellikle kırsal alanlarda denge Türklerin lehine değişti. Şeyh Mahmud’un çevresinde yer alan etkili şahsiyetlerin bir kısmı Türklerin saflarında yer almaya başladılar. Özdemir Paşa dini vaazlarla Şeyh Mahmud’u da etkilemeyi başardı. Bu arada Şeyh Mahmud’a “Kürtdistan Valisi” yapma sözü de verildi.

60781

Özdemir’in silahlı timlerinde devlet geleneği gereği; yağma ve öldürme olaylarında profesyonelce kullanılan Cezayirli Arap Kökenli askerler de vardır. Tabi ki Kürtleri yanlarında tutmak için İngilizlerde boş durmuyor. Türk Paşanın karşısında Kürt Aşiret reislerini tavlama görevi batı sömürgeci politikanın uzmanlarından binbaşı Noel’e verilmişti. Kürt Aşiret alanları Noel ile Özdemir Paşa’nın ajanları arasından acımasızca bölüştürülür. Her iki sömürgeci güce karşı bağımsız bir politika izleyen Kürt aydınlarının kimisi suikastlarla ortadan kaldırılır, kimisi de zindanı boylar.

Kızışan Kürtleri paylaşım savaşında “cihat” fikriyle aldatılan Kürtlerin sayısında artış olur. Tarih boyunca Kürtlere karşı yapılan propaganda yöntemlerinin başında gelen “din kardeşliği” aldatmacasının bu süreçle ilgili bölümünü de olayın canlı tanıklarından dinleyelim: “aşiretlerin çoğu Özdemir ve Türklerin yanında yer almışlardı ve kafaları Müslümanlık, cihat ve din şiarıyla doldurulmuştu.”[1]

Özdemir Paşa’nın tahrikleriyle suçlanan birçok Kürt genci dinsizlikle suçlanarak öldürülür. Özdemir Paşa Lozan’da sıkıştırılan İsmet Paşa’nın elini güçlendirmek için Şeyh Mahmud’un çevresinden oluşan bir Kürt heyetini “muhtariyet” aldatmacasıyla Ankara’ya gönderir. “Özdemir, Ankara hükümetiyle birkaç defa mektup alışverişinde bulundu. Mustafa Kemal hükümetinden bir Kürt muhtariyet bölgesi kurulmasını ve bu muhtariyete Şeyh Mahmud’un Vali olarak atanmasını istediği anlaşılıyordu.”[2]

Özdemir Paşa’nın Ankara’ya gönderdiği heyette Türkleri temsilen Yüzbaşı Fevzi Bey, Revandız’ın eski Kaymakamı Remzi Bey, Kürtleri temsilen de Refik Hilmi, Fettah ve Ahmet Taki yer almışlardı. Uzun ve serüvenli bir yolculuktan sonra heyet Ankara’ya ulaşır. Şeyh Mahmud Başbakan Rauf Orbay’a verilmek üzere hediyeler yollamıştır.

Kürt heyetinin Ankara’daki ilk resmi temasını heyet üyelerinden Refik Hilmi’den dinleyelim: “O zaman başbakan Hüseyin Rauf Bey’di. Ertesi gün yaverle Başbakanı ziyaret etmeye karar verdik. Şeyh Mahmud da Hüseyin Rauf Bey’e bazı hediyeler göndermişti. Evine götürmesi için hediyeleri yavere verdim. Ertesi gün (28 Nisan 1922) Tevfik Bey gelip bizi dış işleri bakanlığına götürdü. O günlerde, dış işleri bakanı olan İsmet Paşa Lozan’daydı. Orada Harp erkanı Binbaşı Muhittin Bey bizi bekliyordu. Bizi odasına götürdü. Konuşmaya başladık. O da diğer Türk siyasiler gibi dinden bahsediyordu. Bizi birer sade Kürt Müslüman sanıyordu. Bu sözlerle bizi kandıracağını ve etkiyeceğini düşünüyordu. Ayrıca Muhittin Bey şöyle diyordu: “Bizim hiç şüphemiz yok ki Kürt kardeşlerimiz, Şeyh Mahmud’un önderliğinde birleşerek İngilizlere karşı mücadele ederler ve ülkelerini gavurdan temizlerler. Türk kardeşleriyle birleşirler ve bizim yanımıza gelirlerse o zaman adaletli Mustafa Kemal hükümetinin sayesinde refaha kavuşurlar.”[3]

Güney Kürdistanlı heyet üyesi Refik Hilmi “bizi birer sade Kürt Müslüman sayıyordu. Bu sözlerle bizi kandıracağını ve etkileyeceğini düşünüyordu” tepkisel sözleriyle dik duruşunu sergilerken; Kuzey Kürtdistan da bu yöntemle aldatılan Kürt ileri gelenlerin sayısı hayli kabarıktı. Bunlardan biride alevi kökenli Dersim Milletvekili Diyap ağaydı. Atatürk’ün zaman zaman arabasına alarak gezdirdiği alevi ağası; 4 Kasım 1922 tarihli TBMM bileşiminde Lozan Barış Konferansına katılan temsilciler hakkında; Kerbala olayını unutup tam bir Muaviye diliyle şunları söylüyordu: “Bugün dinimiz de diyanetimiz de kitabımızda hep birdir. Hamt olsun gidenler dinini, diyanetini bilen adamlardır. Heyet içinde bulunanlar, zannederim kendi dinine diyanetine hiyanet etmek istemez (alkışlar) biz bir kardeşiz bizim dinimiz diyanetimi birdir. La ilahe illellah Muhammedin Resullullah. (alkışlar).”[4]

60780

Biz yine Ankara’da sık sık “gavur” sözcüğüyle karşılaşan Refik Hilmi Bey’i dinleyelim. Görüşmemizde başbakan Rauf Orbay da benzer sözler sarf ediyordu. O da “hiç şüphe yok ki Musul Vilayeti bize dönecektir. O zaman Kürtlerde kendi amaçlarına ulaşırlar din ve tarih kardeşliği olan Türklerle birleşirler İngiliz gavurlarından kurtulurlar.”[5]

Güney Kürdistan’dan Şeyh Mahmud’un hediyelerle gönderdiği heyete din kardeşliği konusunda nutuk çeken Çerkez asıllı Türkiye Cumhuriyet başbakanı Rauf Orbay o günlerde Lozan’da bulunan Türk delegasyonu başkanı İsmet Paşa’ya Kürt meselesini küllendirmek için bakın nasıl yalvarıyordu: “Onun için onlara (Kürtlere) karşı ılımlı bir siyaset uygulamalıyız. İngilizlerin askeri gücü onların cesaretini kıracak ve teslimiyetçi bir tavır almalarına yol açacaktır. Bu felaketten sonra İngiliz mükafatlandırıcı bir siyasetle onları otonomi vaadiyle kendilerine bağlamak isteyeceklerdir.  Böylece karşımızda bir ‘Kürdistan’ dikilecek ve KIZGIN BİR DÜŞMAN cephesi oluşacaktır. BU DA KÜRDİSTAN MESELESİNİN MEYDANA ÇIKMASINA SEBEP OLACAKTIR.YALVARIRIM BU KONUYU CİDDİYETLE ELE ALINIZ.”[6]

Türkiye başbakanı Kürtleri “KIZGIN BİR DÜŞMAN” ve kendilerine bir otonomi hakkının tanınmasına da bir “FELAKET” olarak görüyor. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadronun Kürt halkına bakış açıları başbakan Orbay’ın bu sözlerinde saklı olduğunu ayrıca hatırlatmak istiyorum. Görüldüğü gibi Ankara’daki Dış İşleri Bakanlığı yetkilisi Binbaşı Muhittin Bey de “ ülkelerini gâvurlardan temizlerler” sözleriyle Kürtlerin de bir ülkeleri olduğuna vurgu yapıyor. Zaten Kemalistler 1923 yılına kadar hem Kürtleri, hem de ülkeleri Kürdistan’ın varlığını kabul ediyorlardı. Çünkü Kürtlere işleri düşmüştü.

Özdemir Paşa’nın sahte vaatlerle Ankara’ya gönderdiği Kürt heyetini hem başbakan Rauf Orbay hem de Harp Erkan’ı yetkilisi Binbaşı Muhittin Bey din ve iman dersini vererek yanlarında tutmaya çalışıyorlardı. Oysa aynı kadro; “dine dayalı bir devlet düzenini” arzu edip, hilafeti geri getirmek istedikleri iftirasıyla Piranlı Şeyh Sait, Seyyit Abdulkadir, Seyyit Rıza gibi onlarca Kürt din adamını idam edecekti.

İngilizler Kürtlerle ilişki kurarken “gavur” ama Türklerle Lozan’da aynı masanın etrafında toplanıp Kürtleri ve Kürt coğrafyasını kendi aralarında paylaştıklarında “dost ve müttefik” oluyorlardı. Tek Müslüman ülke olarak 60 yıl Hıristiyan ülkelerinin kurdukları savaş ve saldırı kurumu olan NATO da yer alanların akıllarına her nedense “gavurluk” gelmiyordu. Batılı bir devlet “Kürtlere yapılan zulüm fazladır, insan haklarına, evrensel hukuka aykırıdır” dediğinde “emperyalist” oluyor. Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam’la onlarca askeri ve ekonomik anlaşma yaptığında; Kürtlere karşı kullanılmak üzere kimyasal gazlar dahil olmak üzere her çeşit silahı verdiğinde kardeş ülke ilan ediliyor.

Günümüzde de onlarca Özdemir Paşa Kürt coğrafyasında halkımızı birbirine düşürmek, parçalamak için cirit atıyorlar.

Hepsinin de çantasında yine ağırlıklı olarak din kardeşliği serumu var. Bir halkın bu denli aldatılmasından ders almaması, uyanmaması, doğrusu çok düşündürücüdür.

1922 yılında bir kontrgerilla elamanı olan Özdemir Paşa’nın Ankara’ya gönderdiği Kürt heyeti; Lozan’da İsmet Paşa’nın başkanlığını yaptığı Kürtlerin inkar ve imhasını hedefleyen ve bunu başaran Türk heyetini sıkıştıran Avrupalıları büyük ölçüde ikna etmeyi başarmıştı. Yani Güney Kürdistan’dan atılan Kürt ihanet kurşunu hedefine ulaşmıştı.

İngilizlerin “Kürdistan Kralı,” Türklerin “Kürdistan Valisi” sözünü verdikleri Şeyh Mahmud her iki tarafın da oyununa gelerek istikrarsız bir politika sergiledi.

Sık sık saf değiştirerek hem cami hem de kilisenin ihanetine uğradı.

Güçlü bir irade gösteremeyen, yerli ve yabancı sömürgeci güçlerin hile yüklü derin devlet politikasından yoksun olan Şeyhimiz, Irak yönetimini de Araplara kaptıracaktı.

Bu istikrarsız politika sonunda güneyli Kürtlerin köleliğini 70 yıl uzatarak Enfal ve Halepçe katliamlarına da ortam hazırlayacaktı.

Kaynakça:
1. Refik Hilmi,Şeyh Mahmut,s:130
2.
  “         “        “          “        s:133
3.
  “         “        “          “        s:142
4.
İsmail Göldaş,Lozan,s:21
5.
Refik Hilmi,Şeyh Mahmut,s:142
6.
İsmail Göldaş,Lozan,s:122

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi