Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Federal Anadolu'ya Doğru

Federal Anadolu'ya Doğru

Ulusal içerikli sorunlar silahlı mücadeleyi gerektirse bile sonunda demokrasinin nimeti olan seçimlerle bir sona ulaşılır.

Kürt sorununun son otuz yıllık geçmişine bakılırsa eğer, seksen öncesinde faaliyet gösteren ve silahsız mücadeleyi benimseyen örgütlerinin yok olduğu görülecektir.

Seksen darbesi ile beraber Avrupa"ya göç eden örgütlerin çoğu mücadeleden pasifize edilerek sahne dışına itilmiştir. Ancak PKK, APO'nun oluşturduğu strateji ile Kurdistan"a dağıtılarak halkla beraber yaşamaya ve savaşmaya motive edilmiştir.

Savaşarak sorunun varlığını dayatan güç konumuna gelen PKK, Kürtlerin güvenini kazandığı gibi, sisteme de anladığı dilde Kürt sorununu kabul ettirerek “kart-kurt” iddiasından TRT6'lı sürece dönüşümü sağlamış ve çözümü dayatmıştır.

Gelinen süreçte taraflar çözüme yaklaşmıştır.

Cumhurbaşkanının “Kürt sorununda iyi şeyler olacak” açıklamasına Öcalan da destek vererek avukatlarına yaptığı açıklamalarda gelişmelere olumlu yaklaştığını gösterdi.

Öcalan; TRT 6 ile ilgili değerlendirmelerin olumlu yapılması gerektiğini, silahların bir kısmının öz savunma birlikleri olarak korunabileceğini ve yapılması düşünülen konferansla ilgili de,  ABD ve AB"nin gözlemci olarak katılmalarının yararlı olacağını belirtmiştir.

Çözüme giden yolun diyalogla ve tartışmalarla geçeceği bellidir. Ama bunun için alt yapının oluşturulması kaçınılmazdır. Ancak birileri, çözüm sonrasında Kürtlerin taleplerinin artacağı yönünde birtakım kurgulardan yola çıkarak PKK ve DTP"siz bir çözümü dayatma girişimi ile bu altyapı koşullarını baltalamaya çalışmaktadır.

PKK veya DTP"nin içinde olmadığı çözüm, çözüm değildir.

Bu girişim savaşa davetiye çıkarmaktadır, çünkü barış zeminli politikalarda esas aktörler muhatap alınmazsa eğer, silahlar yeniden konuşacaktır.

Filistin sorununa dönüp baktığımız zaman barış sürecinin nasıl baltalandığı ve sonrasındaki gelişmeler açıkça görülecektir.

Filistin"de silahlı mücadele ile başlatılan özgürlük hareketi Arafat"la beraber masaya oturularak barış zemininde sonuçlandırılmak istendi. Ancak çözümü sabote etmek isteyen güçler ortamı gererek, hatta Filistinlileri bölerek, tekrar silaha sarılmalarını sağladılar.

Barış görüşmelerinden savaşa dönüşümün sağlamasıyla kaybeden taraf ne yazık ki İsrail değil, Filistin olmuştur.

Kürt sorununda da aynı senaryoyu bilinçli olarak uygulamaya çalışan güçler, yeni Osmanlı Cumhuriyeti senaryosu ile orta doğuyu kendilerince biçimlendirmek istemektedirler.

Bu proje de BOP"un yeni yerli versiyonudur. BOP (Büyük Orta Doğu Projesi)

Batı, "Türkiye ancak islami kimlikle yükselebilir" değerlendirmesi yaparak Türklerde uyuyan bir  hasleti uyandırmıştır. Bu haslet  fetih, sahip olma  ve yönetme hasleti, Osmanlıcılıktır.

Bu hasletin temelleri Osmanlıda yatıyor ve yeni bir Osmanlı Cumhuriyeti  ile orta doğudaki bölünmüşlüğün  İslami temelde ıslah edilebilirliği ileri sürülüyor.

Bu projeyle kuzey Kürtlerinin silahlarından arındırılması, hilafet makamının geri getirilmesi ve federatif bir yapının oluşturularak dini otorite (halifelik) ile istikrarın sağlanabileceği konuşulmaktadır.

Proje ne olursa olsun, eğer toplumsal fayda sağlamıyorsa, etnik ve inanç farklılıkları çatışma riski taşıyacaksa fayda vermez.

Egemenlerimiz toplumsal fayda yerine kendi ideolojilerini yaşatmak istedikleri için, çözümle ilgili tüm kurguları eski projelerin cilalanmış halleridir.

Eğer ki bu barış zemini kaybedilecek olursa, önümüzdeki süreçte çözümle ilgili inisiyatif dış güçlere geçecektir.

İktidar olanlar çözümsüzlüğü dayatıp şiddeti tırmandırıyorsa eğer, başkaları devreye girer.

Bir zamanlar  Mandela"yı terörist ve hainlikle suçlayıp hapse atan Güney Afrika  Cumhuriyeti çözümde diretince, batılı güçlerin  baskısı sonucu çözümü kabul etmek zorunda kalmıştı.

Artık dünya da biliyor ki, PKK ve APO fenomenini yaratan güç Kürt sorunudur. Aynı zamanda Kürt sorununun da çözümsüzlüğü mevcut Kemalist sistemden kaynaklanmaktadır.

Bu sistem seksen altı yıldır huzuru tesis edemediği gibi, savaş, kan ve acının yanı sıra fakirlik ve itilmişliği de körüklemiştir.

Korkunun perdesini aralayan bazı Türk aydınları yavaş yavaş seslerini yükselterek savaşı doğuran sistemi ve piyonlarını cesaretle eleştirmektedirler. Yaratılan psikolojik baskı ve kışkırtmalara rağmen barış zeminli girişimler demokrasi yanlılarınca korkusuzca yürütülmektedir.

Bu girişimler devletin başını bile harekete geçirmiş olup, çözüm yönünde umut aşılamakta  ve karşılık beklemektedir

Kürtler de bu sürece silahlarını susturarak katkı sağlayacaklardır elbette.

Kuşkusuz barışı ve demokrasiyi istemek köşeye çekilip mücadeleyi  terk etmek değildir.

Barış zeminli siyaset, mücadelenin araç ve yöntem değiştirerek yeni yöntemlerle yürütülmesidir.

Bu demokrasinin gereği ve sürdürülebilirliği içindir.

Demokrasinin en belirleyici eylemi ise seçimlerdir.

Ne yazık ki Türkiye"de seçimin çok önemli bir mücadele aracı olduğunu geç keşfettik.

Seçimleri  “burjuva oyunu” diyerek güçlü bir mücadele  aracı olarak dikkate almadık. Oysa seçimlere denk düşen politikalar oluşturup, etkileyici söylemlerle halkı kazanarak demokratik platformlarda geniş bir toplumsal yelpaze ile bazı kalıcı kazanımlar elde edilebilirdi.

Geç mi kalındı, sorusuna takılmadan önümüzdeki seçimde etkili bir söylem ve hareket geliştirilerek silahlı mücadeleden elde edilen  kazanımların seçim sandığında güçlenerek çıkması sağlanmalıdır.

Dolayısıyla Kürt olsun veya olmasın, demokrasiden ve Kürt sorununun çözülmesinden yana samimi olan vatandaşların seçim sandığına kişisel hasletleriyle değil, ülke barışı ve huzurunu düşünerek yaklaşması gerekmektedir.

Eski kavgalarla, klik farklılıklarıyla ve düşmanlıklarla demokrasiye giden yolu daraltmayalım.

Uşak olmak, itilip kakılmaktan ve hor görülmekten rahatsız olanlar, efendi olmak istiyorsa eğer, önce asgari müştereklerde/sandıkta birleşmek zorundadır.

Yoksa, İnönü Hükümetinin Adalet  Bakanı M. Esat Bozkurt"un : ” Türk bu memleketin yegane efendisidir, yegane sahibidir. Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakkı vardır, hizmetçi olma, köle olma hakkı. Dost düşman dağlar bunu böyle bilsinler.” anlayışı devam ettirilecek ve barış bir başka bahara ertelenecektir.

Bu söylemden ve anlayıştan bıktık diyor ve barışa katkı sunmak istiyorsanız bu seçim bir fırsattır.

Kimsenin resmi dile ve bayrağa bir husumeti yok, tek sorun ırkçı yönetim anlayışıdır.

Filistin gibi barış sürecinden savaşa dönmemek için, demokrasiye oy verelim.

Barışa ve kardeşliğe hizmet edelim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
37 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi