M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Ensarioğlu ve sabır

Ensarioğlu ve sabır

8 Mart Salı günü “NTV soruyor” programını izliyorum. Konuklar İstanbul’dan eski DEP milletvekili Mahmut Alınak, Türkiye Barış Meclisi Üyesi Hakan Tahmaz, Boğaziçi Öğretim Görevlisi Nazan Üstündağ, Ankara’da Expres Dergi’si yazarı İrfan Aktan ve Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu.

Konuşmacıların hemen hepsi açık, net Kürt sorununa parmak basıp çözüm önerilerini dile getiriyorlar. Konuya en vakıf, sorunun göbeğinde yaşayan Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı“Sabır” deyince “sıradan vatandaş ne yapsın” diye kendi kendime mırıldandım.

Niçin mi? İzah edeyim:

Dedem ve arkadaşları bu ülkenin kurtuluşu için 4 cephede savaşmalarına rağmen “Kürt” dedikleri için birçoğunun kellesi uçtu, Zilan deresinde kanları su gibi aktı, Kürt liderler ve 18’ine basmamış çocukları idam edildi. İnkâr karşı 28 isyan kan ve silahla bastırıldı.

2. Dünya savaşında babam dâhil 4 yıl askerlik yaptırılan Kürtler ağır baskısı ile susturuldu. Demokrat Parti (DP) döneminde beliren küçük bir ışığa oy verdiler diye 1960 ihtilalında 49’lar toplama kampına alındı. Babam ve biz Erivan radyosundan gizlice birkaç Kürtçe kilam dinleyeceğiz diye saatlerce beklerdik. Bir sefer olsun babam göğsünü gererek “ Kürdüm” diyemeden vefat etti. Yanisi değişen hiç bir şey yoktu. Kürt adı ve dili yine yasaktı.

Avrupa’da baş gösteren 1968 kuşağının bireyi olarak tam örgütlü bir güç olmasak bile baskıya, zulme, inkâra, imhaya karşı çıktık. Bu sefer Kürtler 29. kez isyan etti diye 40 bin genç, 17 bin 500’ü faili meçhul öldürüldü, on binlercesi sakat bırakılarak, hapsedilerek susturuldu. 63 yaşındayım ve hala sabrediyorum. Sabır da nereye kadar; Kürtler yüz yıldır sabretti yetmedi mi? Dilleri, kültürleri ve insani hakları için 100 yıl daha mı sabretsinler.

Tamam, sabrın sonu selamettir, sabreden derviş muradına ermiş de; ama sırtını hurma ağacına dayamış bedevi gibi bir sabır ne insanlıkta ne de dinimizde var. Kaldı ki o bedevi bile bugün uyandı, ama Kürt aydınları 90 yıldır halkı uyuttukları yetmiyormuş gibi bugünde aynısını tekrar ediyorlar. “Sabır” kelimesi Kürtler için artık hiçbir anlam ifade etmiyor.

Neden mi? Çünkü oğlum 44 yaşında, torunum 15 yaşında. 90 yıldır insani, kültürel, kimlik ve yoksulluk hakkı için sabrediyoruz/ediyorlar. Yetmiyor mu?

Kürtlere 90 yıldır basmakalıp bir cümle ile susturuluyor “ Asla pazarlık yapılmaz, masaya oturulmaz, terörist, terör örgüt”. Hadi birilerine terörist dediniz; ya diğerleri. Sivil alanda siyaset yapanlar ve Kürt aydınları, yazarları, sanatçıları hiç ama hiç kabul görüyor mu? Ama Ensarioğlu ve benzerleri hala “Sabır” diyorlar.

Kürt halkının isteklerine devletin, hükümetin, Türk siyasi çevrelerinin tek bir gözlükle baktıklarını Ensarioğlu bizden daha iyi biliyor. Kürtlerin Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Doğru Yol, Anavatan, Selamet, AKP hatta Milliyetçi Hareket Partisinde siyaset yapıp yapmamaları hiç önemli değil. Sosyal, insani ve kültürel istemlerini dile getirdikleri gün hangi siyasi organizasyon ya da sivil toplum örgütü içinde olurlarsa olsunlar dışlanırlar.

Tamam, 2011 yılında şiddet ve silaha gerek yok, ama Kürtler insani talepleri için tepki toplumu olmaya mecburdur. Kimseye durup dururken şu hakları ve özgürlükleri veriyorum demez. Hak ve özgürlük çaba ve toplumsal tepki ile elde edilir. Bunu da güçlü ve üyesi çok Sanayi Odası, Ticaret Odası, Ticaret Borsası, Esnaf Sanatkârlar gibi güçlü toplum kuruluşları ve liderlerinin aracılığıyla gerçekleşebilir.

Toplumun istemlerini sivil toplum örgütleri organize eder. Bölge yıllardır baskıya, inkâra, imhaya ve yoksulluğa maruz bırakılırken onları tek başına bıraktınız/bıraktık.

NTV’deki programın yapıldığı günün sabah namazından sonra alışkanlık haline getirdiğim Kur’an-ı mı okuyordum. Tesadüf bu ya okuduğum Al-i İmran süresi 200. ayette diyordu ki “Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin”. Kürtler 90 yıl sabretti. Aynı ayetin devamında “ cihada hazır ve rabıtalı bulunun” ve devam ederek diyordu ki “ Allah’a sığınıp korunun ki felah bulasınız”

Âlimler dini açıdan ayeti tefsir ettikleri gibi, insani ve toplumsal açıdan da devletlerin dalaverelerine, isyan sertliğine, inkâr utanmazlığına, kötülüklerine, gurur, üstünlük ve iftihar kudurganlıklarına, zulümlerine karşı günümüzdeki sabrı daha farklı izah ediyorlar.

Bu yüzyılda, bu çağda cihat ve savaşı geçmişteki gibi kılıç, kalkan, ok; ya da yakın zaman ve günümüzde yaşanan top, tüfek, uçak, tank, füze olarak mı algılayalım? Hayır.

Bu tür şiddete hayır diyorlar/diyorum. İnsan hakları ve özgürlükler için silah ve şiddet yoluyla değil çağın gereği toplumsal tepki ve sivil itaatsizlik yoluyla hak aramanın zamanı diye düşünüyorum. Ayetteki cihat ve savaşı günümüze demokratik sivil toplum kuruluşlarının ( özellikle üyesi çok olanların) önderliğinde sivil itaatsizlikte öncü olmaları olarak anlıyorum.

Günümüz dünyasında cihat ve savaş mutlak silahla olmaz. Korkup, sinip hiçbir etkinlikte bulunmamak demek de değildir. Şimdi soruyorum/soruyorlar 30 yıldır bölgede en çok üyesi olan sivil toplum kuruluşları bu güne kadar Kürtlerin insani hak talepleri için ne yaptılar? Hangi etkinliklerde, toplumsal direniş ve gösterilerde bulundular?

Bana göre Kur’an da cihat ve savaş mesajının günümüzdeki tefsiri sivil itaatsizlik ve seçim sandıklarında hakkın ve gerçeğin yanında oy kullanmaktır. Gandi yöntemiyle milyonları sokaklara dökmektir. Çünkü bu kısır döngüyü “sabır” ile geçiştirirsek dedem, babam, ben, oğlum gibi torunum ve daha nice nesiller bu adaletsizlik ve haksızlıktan etkilenir.

Örneğin Mahmut Alınak’ın dile getirdiği ve benim köşeme yazdığım okul, iş yeri, çarşı, pazar, kent, köy, kasaba yani hayatın her alanında bir süre için Türkçe konuşana karşı Kürtçe cevap vermek şiddetsiz bir sivil talep, cihat örneği değil mi?

Kutsal kitabımızda cihat ve savaşı yalnız din için değil, hak için, adalet için, insani ve kültürel talepler için öne çıkarılmıştır. Sayın Ensarioğlu şiddet içermeyen, zarar vermeyen ama hak için ses getiren kaç eyleme öncülük ettiğinizi üyeleriniz bize soruyor.

Örneğin sizin başında olduğunuz ve en fazla üyeye sahip diğer sivil toplum kuruluşları bu işi sadece siyasilere bırakmadan bakınız neler yapabileceğinizi bize nasıl mail atarak yol gösteriyorlar.

a) Sivil toplum kuruluşlarının bölgedeki Başkanları “yeter artık” sloganı ile en büyük bölge kenti olan Diyarbakır surlarının üstünde bir eyleme girişebilirler. Olmadı toplu olarak otobüslerle Ankara’ya gelip Gölbaşından Meclise kadar yürüyebilir; olmadı mı Meclis’te, Başbakan’ın kapısının önünde açlık grevi yapabilirler. Çünkü Kürt sorunu yalnız kültür ve dil sorunu değil aynı zamanda ekonomik haktır.

b) Üyelerine tepki için bugün hepiniz oruç tutun. Ya da dükkân ve iş yerlerinize beyaz, siyah kurdeleler takın diyebilirler. Çünkü Kürt sorunu fakirlik sorunudur.

c) Ya da İş yerleri, dükkân, fabrika ve ofislere Türk bayrağı ve sarı, yeşil, kırmızı kurdeleler ile süsleyerek birlik, kardeşlik ve talep tepkisini dile getirebilirler.

d) Ya da 500 köyden 500 traktör ile köylüleri Diyarbakır’a yürütebilirler. Çünkü Kürt sorunu açlık sınırında yüzde 40 sorunudur. Bu araştırmaları en iyi onlar bilir.

e) Üyelerinizin eşleri bütün şehirlerde eş zamanlı evlerinin önünde, bulundukları mahallede aynı gün aynı saatte hep birlikte sokaklara çıkarak tencere, kepçe ile toplumsal tepkiye katkı sunabilirler. Çünkü Kürt sorunu sefalet ve yokluktur.

f)Yine bölgedeki bütün illerde bütün sivil toplum kuruluşlarının üyeleri sabah namazında on binler cemaatle namazlarını kıldıktan sonra camilerin avlularında tek tip pankartlar ve ortak sloganlar ile kültürel, insanı ve sosyal talepleri dile getirebilirler. Çünkü Kürtlerde yoksulluk sınırı yüzde atmış atmıştır.

Ne bileyim, devletin, hükümetin, bürokrasinin, siyasi partilerin ve dünyanın dikkatini

çekmek için bir sürü benzeri ve daha etkili, zararsız ama ses getiren eylemler yapabilirsiniz. Yani amacınız üzüm yemek ise yol ve yöntemler o kadar çok ki. Şiddet yapmadan soruna taraf olup çözmeye niyetliyseniz metotlar o kadar çok ki?

Sayın Başkan, Sivil Toplum Kuruluşlarının başında olmak sadece TV ekranlarına çıkarak “sabır” diyerek demeç vermekle sorun bitmiyor. Çözüm için günümüz anlamında şiddet içermeyen o kadar çok seçenek var ki. Bunları en iyi siz bilirsiniz.

Ben Kuran’ın cihat ve savaş ayetlerinden günümüz dünyasında böyle bir tefsir ve anlam çıkarıyorum. Nitekim Mısır’da, Tunus’ta o bedevi dediğimiz Araplar bunu başardı.  İster inanın, ister inanmayın üyeleriniz bunlardan hangisini organize ettiler, Araplardan ne eksiğimiz var diye bize soruyorlar. Darılmaca, kırılmaca yok biz de buradan size soruyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi