M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Emn. Müdürü eşinden mesaj

Emn. Müdürü eşinden mesaj

“Kürt çocuğu, vicdan ve dipçik” yazımın olumlu, olumsuz tepki alacağını 42 yıllık yazar olarak tahmin ediyordum. Ancak 2 günde 11 bin okuyucu, 30"u aşkın yorum 50"ye yakın mailime atılan yazı ile karşılaşacağımı itiraf etmeliyim ki beklemiyordum.

 

Aslında il, bölge, Türkiye çapında yayın yapan onlarca gazete ve siteye yazı yazan bir gazeteci ve yazar olsam bile; okuyucu kitlesi, yorum ve mail yağmuruna “Yüksekova Haber” için yazdığım yazılar en yoğun ilgiyi çekmektedir.

 

Yüksekova Haber"in geçmişi 10 yıl olsa da; arkalarına koca sermayeleri alan paralı siteleri sollayarak Türkiye çapında ilk 25 içine girmiş sitede yazı yazmanın onur ve gururunu yaşıyorum. Çünkü Yüksekova Haber"i sivil, asker, yönetici okur. Bürokrat, memur, işçi; esnaf, halk, öğrenci, ev hanımı takip eder. Yurt içinde ve dışında Avrupa"dan ABD"ye, ta dünyanın öbür ucu Avustralya"da bile okuyucusu var. Nereden mi biliyorum? Gelen maillerden.

 

Yanlış anlaşılmasın; her gün farklı site ve gazetelere yazı yazdığım için yüzler ile ifade edilen mail yağmuruna tutulan bir yazarım. Bütün günümü gelen maillere ayıracak olsam bile yetmeyeceğini bilmenizi isterim. Bu yüzden genelde maillerin konularına göre elimden geldikçe tasnif ederim. Bu arada bilgisayarımı açtığımda ilk sırada olan en şanslı maildir. Çünkü o maili gözüm ve beynim yorulmadan detaylı okuma imkânına buluyorum. Takip edenler için aynı şeyi söyleme şansına sahip değilim.

 

Buna rağmen her mesajın konusu ya da başlığını mutlaka okurum. Bu yüzden bana mail gönderenler üzülmesin. Ancak okuyucularımdan bir ricam var. Uzun yazı yazdığım için kendimi çok eleştiririm. Lütfen uzun mesajlar yazmayın. Duygularınızı anlıyorum, ama bana da hak verin.

 

Yazımın başlığına gelecek olursam; “Dipçik” konulu yazımın çıktığı gün saat 17 sularında mailimi açtım. Başta bir hanımefendinin “Kürdistan” konusuyla ilgili eleştirisi vardı. Ancak saldırgan, hakaret eden değil; yazar olarak ne düşündüğümü sorgulayan bir yazıydı. Aşağıdaki maillere geçmeden sıcağı sıcağına hanımefendiye kim olduğunu bilmeden kısa bir görüş ve tarihi bazı gerçekleri sıralayarak yanıt verdim.

 

Mailleri okudukça daha aşağılarda sanırım 25. sırada aynı hanımefendinin bir başka yazısıyla karşılaştım. Duyarlı, kendine göre mantık süzgecinden geçmiş, his ve duygu yüklü olmayan samimi bir mesajla karşılaştım. Yazının başında da bölgede hala aktif çalışan bir Emniyet Müdürü eşi olduğunu yazmıştı.

 

Yanıt verdim. “Bana yazdığınız mesajı köşemde kullanabilir miyim” diye.

 

Cevabı aynen şöyle oldu: “Latif Bey, yazımı tabii ki yayınlayabilirsiniz... İyi niyetimden hiç şüpheniz olmasın. Amacım bir olmak, ayrı gayri olmak değil. Sevgilerimle..”

 

Bölgenin hassasiyeti, eşinin konumu ve reklama vesile olmadan iyi niyetli bir duyarlılık olarak nitelendirdiğim için isim vermeden yazısını aktarıyorum:

 

“ Sayın, Latif Bey;

 

Güneydoğuda kanayan yaralar...

 

Önce bu çocuğumuza yapılan zulmün hiç bir haklı tarafı olmadığının altını kalın bir şekilde çizmek isterim. Eşim bu bölgede görevli bir Emniyet Müdürüdür. Empati yapmak belki de çok şeyin çözümü olacak. Eşimin görevi nedeniyle birçok şeyi gözlemleyebiliyorum. Bu olaya çocuk boyutundan baktığımızda yazacak çok şeyimiz var. O konuda zaten sizin yazınızdan farklı bir şey düşünmem mümkün değil.

 

Yalnız bir de işin polis ve insan boyutuna bakalım.

 

Yer Güneydoğu, etrafta size geçmişten haklı sebepler ile nefretle bakan gözler. Bölgede sosyal şartlarda polisin ne doğru dürüst bir lojmanı, ne bir tesisi var. Üstüne üstlük görev yapan polise psikolojik danışmanlık sunamıyorsunuz. Sanki Devlet görevlilere ve ailelerine “Gidin ve orada delirin” diyor. Polis eşleri ve çocukları kapalı evlerde hapishane hayatı yaşıyor. Polisler güvensiz bir ortamda yaşıyor ve psikolojik destek görmüyorlar.

 

Latif Bey, neresinden tutuyorsanız elinizde kalıyor. Aslında bizler bir bütünün parçalarıyız. O yüzden kimin bir yeri kanıyorsa, hepimizin bir yerleri kanıyor demektir. Vatanını seven bir insan olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Başta çocuklar olmak üzere burada yaşayan herkes ile gönül bağı kurmaya çalışıyorum. Biliyorum işimiz zor, ama diyalog şarttır. Kendimiz için ne istiyorsak, buradaki kardeşlerim için de istiyorum. Karşılıklı Empati kurmalıyız. Yola çıkış şiarımız bu olmalı.

 

Çocuklar samimiyeti o kadar güzel alıyorlar ki. Yetişkinler için ise geç kalınmış. Doğru bir şey yapsanız bile içlerindeki kin ve nefreti söndürmek zor. Geçen gün YİBO"yu ziyaret ettiğimde oradaki çocuklarla aramdaki bağın yansımasını bir hafta sonra beni ziyarete gelen öğrencilerin aldığı hediyeler ile yaşadım. Sevginin parmak izlerini bırakmanın zamanı.

 

Eşimin buradaki misyonu yalnız halkı korumak değil, geçmişte yapılan yanlışları da düzeltmektir. Kendi adımıza en azından adımlar atmak istiyoruz. İlk kez bölgede bir ilçede halkla bütünleşen görkemli bir polis günü düzenledik. Ertesi gün Yüksekova Haber"e baktım manşette yok. Evet, kötü bir polisin yaptığı affedilmez bir hataydı. Nitekim günlerce manşetten inmedi. Bunu anlayabiliyorum. Ama bizim de yapmaya çalıştığımız iyi niyetli bir çalışma neden bir kere olsun yansıtılmıyor. Bu vatan hepimizin ve ben kardeşlik duygumdan vazgeçmeyeceğim.

 

Buraya geldiğimizde sosyal projeler yapmak istediğimi söyledim. Birçok kişi bir işe yaramayacağını, onların nefretini asla bitiremeyeceğini söylediler. Ama ben vazgeçmeyeceğim. Latif Bey, asıl vatanseverlik bence bu. Her şeye rağmen yola devam. Niyetim salih olunca Allah yanımda olacaktır.”

 

Evet, biraz kısaltarak; hanımefendinin affına sığınarak kelime, cümle ve paragrafların anlamını değiştirmeden biraz düzelterek bana gelen maillerin toplamından çıkan genel mesajı yukarıda okudunuz.

 

Bugün Sayın Emniyet Müdürü"nün eşine empati yaptım ve mesajlarını aynen köşeme aldım. Hanımefendinin düşüncelerine katıldığım, katılmadığım, olumlu bulduğum bulmadığım yerleri var. Özellikle “Nefret”, “Kin”, “YİBO” “Samimiyet”, “Gönül bağı”, “Sevginin parmak izi”, “yanlışı düzeltmek”, “Kötü polis”, “Kardeşlik” vb. kelimelerin yöre halkı için ne ifade ettiğini ya da etmediğini bir başka yazımda kendi görüş zaviyemden fırsat bulduğumda dile getireceğim.

 

Ancak, bu ülkede, bu topraklarda; ezen, ezilen; efendi, köle çizgisi dışında Anayasal eşit vatandaşlık ilkesinde hür, özgür, kardeşçe bir ve beraberlik içinde yaşamak amaç ise neden hanımefendinin dediği gibi duygudaşlık kurmayalım, diyalog içinde olmayalım?  

 

Neden yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe olmasın.(Nazım Hikmet Ran)

 

Neden konuşarak kaynaşmayalım ki? Değil mi ki, Allah kâinatı yaratırken sadece insanoğlu denilen varlığa konuşma gibi bir lütfü bahşetmiş ki bir birleriyle anlaşsınlar ve uyum sağlasınlar diye...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
62 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi