Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

Dicle ile ilgili YSK’nin yanlışı

Dicle ile ilgili YSK’nin yanlışı

Değerli okuyucularım Sayın Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesiyle başlayan Türkiye'nin en büyük siyasi krizini ben 27 Nisan 2011 tarihinde yine bu sütunlarda Başbakan Erdoğan’a - Notlar başlıklı makalemde değerlendirmeye çalışmıştım. O makalemde belirtiğim aynen şöyle. ’’YSK’nın BDP tarafından desteklenen 7 bağımsız milletvekili adayını ‘veto’ etmesi ve ardından objektif olarak sokağın baskısıyla 6’sına tekrar ‘vize’ vermesinin ardından yaşanan gelişme, 2009 yerel seçimlerinin hemen sonrasında 99 belediyelik kazanan o zamanki DTP’nin seçilmiş üyeleri de dâhil olmak üzere geniş kapsamlı tutuklamalarla kendini gösteren KCK operasyonlarını hatırlatıyor.’’ Dolayısıyla Hükümete sormak gerekiyor, KCK operasyonlarıyla sorunu çözebildiniz mi? Bence hayır. YSK operasyonuyla sorunu çözebildiniz mi? Hayır. Ama sokağın dayatmasıyla YSK geri adım attı, bu da YSK gibi kurumların yanlış karar aldığını, halk bu yanlış karara karşı çıktığında YSK’nın karar değiştirdiğini gösteriyor. Yani halkın gür sesini duyduğunuzda doğru karar almaya çalışıyorsunuz, yoksa eski sap ve samanı sürdürmek istiyorsunuz, belirlemesinde bulunmuş ve Önemli olan doğru kararları halkın sokağa çıkmasından önce verebilmektir. Halk soka çıktıktan sonra verilen kararlar, karar değildir, halk tarafından alınan haklardır’’, değerlendirmesinde bulunmuştum.

YSK ’benim bu düşüncelerimin yayınlanmasından takriben 6 hafta sonra yanlışlarına daha büyük bir yanlış ekleyerek şimdi Türkiye'yi en büyük siyasi krizini içerisine çekmiş bulunmaktadır.

YSK Sayın Hatip Dicle’den secimden üç gün önce savunma istemek ve bu hukuksal isteğin gerekçesi altında bir ara karar ülkemizi şimdi tamiri mümkün olmayan siyasi bir krizin içerisine çekmiş bulunmaktadır. YSK’nin Sayın Dicle konusunda vermiş olduğu kararla YSK öyle bir sonuca varmıştır ki, kendisini seçme ve seçilme hakkını belirleyen ve bu konuda karar verme yetkisine sahip Yüksek Bir Mahkeme olarak lanse etmiştir. Asıl yanlışta zaten buradan kaynaklanmaktadır. Her şeyden önce YSK kendi durumunu yanlış takdir ediyor. Çünkü YSK bir mahkeme değildir.  Zira YSK’nin görevi, seçimleri yönetmek ve denetlemekle yükümlü bir kurumdur, yüksek hâkimlerden oluşan bir kurumdur.

YSK, yargılama yapamaz, mahkeme değildir ve Yargı yapma yetkisine de sahip değildir. Öyleyse YSK’nin yargılama yetkisi olmamasına rağmen Sayın Hatip Dicle’den 9.6.2011 tarihinde savunma istemesininanlamı da hukuken yoktur.

Ayrıca eğer YSK bağımsız hareket ediyorsa ve görevini suiistimal etmeden hareket etmesi gerekir.  Ama kendisi öyle hareket etmiyor,taktik yaparak Siyasi karar veriyor. Peki,  siz tarafsız olması gereken bir kurum olarak hangi hukuki yüzle Sayın Hatip Dicle’nin milletvekili adaylığını iptal ettiniz.  Eğer görüşünüze hukuki bir kılıf takmak mümkünse o da secimden sonra verdiğiniz kararı, aslında en geç  09.06.2011tarihinde vermiş olmanız gerekirdi. Bunu yapmadınız.  Fakat seçimden sonra Diyarbakır’da 70 bine yakın bir oyu şimdi çöpe attırıyorsunuz.  Hiç mi vicdan azabı çekmiyorsunuz? Bu kararı 3 gün önce verseniz, bu 70 bin Diyarbakırlı seçmen oylarını sizce milletvekili seçilme yeterliliği olmayan bir kişiye değil de o seçimde doğru kişiye kullanma şansına sahip oluyordu. Siz YSK olarak ne yaptınız?  Değerli Hatip Dicle’yi Seçime soktunuz, ona seçilme ümidini verdiniz. Diyarbakırlı sevmene ve yurttaşlara bu seçilebilir anlamında telkinde bulundunuz.  Ve seçim yapıldı, Sayın Hatip Dicle seçildi. Şimdi kalkıp YSK olarak eline mazbata verdiğiniz mebusun elinde onun mazbatasını, iptal ediyorsunuz. Sizin YSK olarak bu yaptığınız hukuken düzeltilmesi mümkün olmayan bir hata olduğu gibi,  yanlış bir şey.  Bu yanlış hukuk dişi tutumunuzla YSK olarak ülkeyi bir iç savaşın içerisine çektiğinizin farkındamısınız?

Vermiş olduğunuz iptal kararıyla, ülkede Diyarbakırlı Kürt yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden almış olmuyormusunuz?Eğer Sayın Hatip Dicle bu konuda vermiş olduğunuz kararınızı AHİM e götürürse, hiç unutmayın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ek birinci protokolünün üçüncü maddesine aykırı olan kararınız, Türkiye için fena halde tazminat ödeme durumunu ortayaçıkaracaktır. YSK olarak bu tip kararlar verdiğinizde, memleketi nereye götürdüğünüzün farkın damısınız.

Sonuç:

Eğer ülke böyle siyasi kararlarla karışıklığa sürüklenirse, olacaklar belli.

a) Uluslararası konjonktürü çok iyi tartan Kürtler iç ve dış kamuoyunda yürüttükleri koordineli ve kararlı politika sonucu Yerel belediyeler,Türkiye’nin 1993 yılında ulusal mevzuatına dâhil ettiği Avrupa Birliği’nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na dayanarak, belediyelerin eğitim, güvenlik, dış ilişkiler konuları dışında merkezi otoriteden bağımsız olarak birleşmesini sağlanır.

b) Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ülkemizde yıllardır Kürt sorunu çerçevesinde tartışılmaktadır.Kürtlerin varlığı kabul edilirken, onların ayrı bir ulus olarak varlığı inkâr edilmez.

c) Ey YSK aday Kürt olduğu için, onun mebusluğunu iptal edemezsin. Eğer vermiş olduğun bu yanlış kararın düzeltilmezse, Türkiye 2020 yılında parçalanır, siz acaba YSK olarak bunumu istiyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi