Özgür Amed

Özgür Amed

Dedem, Quantum ve AKP

Dedem, Quantum ve AKP

Bıred Pît ve Corc Qulinîy arası bir fiziğe sahip olan ve ortalama her dede gibi gece lavaboya şaşmaz bir şekilde kalkıp bizi açık TV’nin önünde görünce gelip elini arkasına koyarak “Çok ısınmış... Kesin patlayacak. Kapatıyorum, çabuk yatın hadi!” diyen dedem; Kürdistan’da keşfedilmeyi bekleyen yüz binlerce dededen sadece biri! Bu bekleyişin elbet haklı sebepleri var. Bu yazıda hunharca bu bekleyişin sebepleri üzerinde duracağız. Kaloların karanlık tarihine yanlışlıkla ışık tutacağız...

Efenim, üzerinize afiyet dedem taş ustası. Tamam, artık çok dişe dokunur bir iş değil ama sen gel bunu köydekilere sor! Dedem bir kuşağın Andy Warhol’udur. Gel gör ki modern zamanların nevrotik hüznü dedemi de derbeder etmiş durumda.

Bir iki gece onu “eşqa dila zor e” dinlerken yakaladım! Çünkü üzülerek belirtmem gerekir ki taş ustalığının konusunu bile açmıyor artık. Oya Eronat’ın o zalim ve taş kalbi ile tanıştığı günden beri gerçek taşın bir şekle giremeyeceğini söylenip durur. Şu aralar Gever’den aldığı ilham ile taşın estetiği ve eylem gücü üzerine yoğunlaşmış durumda. Bu meselenin sonu nereye gidecek bekliyoruz biz de...

Dedemin bir diğer uğraşı ise Ulu Cami önünde Amed’in haber gündemini tepetaklak eden yaşlılar birliğine üye olmayıp kesin kes Quantum ile uğraşmaması. İdris Naim’in Cern deneyinde kaybolan ekmek kırıntısı ile eş gördüğü günden beri Quantum’u terk etti. Çok uğraştık! “Yaw dede etme eyleme; Quantum ile uğraşmayan veya onun ile ilgili iki cümle kurmayan Kürde artık çay bile vermiler! Hem daha bunun konjonktürü, paradigması, primitifi var. Ayıptır!” dedikse de boş dava. “Lawê min! Eybî tax teybe sonra da çal oyna” diyerek kestirip attı... Bu noktada ki temel eleştirisini bir ara balkonda konuşurken neneme anlatmıştı. Aklımda kaldığı kadarı ile bu alanda çalışan bilimcilere ve Ulu Cami önü analistlerine çok kızgın. Çünkü kaybolan kütlenin ve hızın peşine düşüp bir ispat yapılabiliyorken birileri; koca koca kütleli ve 40 milyonluk hacmi ile öylece ortada olan bir halkın varlığı nasıl olur da hala ispatlanamıyor? Evet?!!! İşte dedemin isyanı bu noktada ateş topuna dönmüş durumda. Ey heval Hawking û birêz Kobayaşi! Neden susuyorsunuz? Yazıklar olsun diyorum size...

Devam edelim...

Komşuların ve hastaneden nefret edip alternatif tüm tedavilere sığınan sırta yoğurt ayağa diş macuncularının da çok iyi bildiği ve tanıdığı bir kırıkçıdır dedem. Biraz özel olacak; lakin nenemin de kırılan kalbini tamir ettiği için başlayan bir aşkın öznesi kendisi.

El ve kol kırıklarını çok iyi tespit eder. Çok iyi yerine yerleştirir. Köyde başlayan bu tıp uzmanlığı maalesef mecburiyetten. Sevgili dayımın her gün kolu kırılınca hobi olarak bu işe de el attı. Hâlâ tek tük tedavi ettiği hastalar var. Aramızda kalsın Hipokrat yemini etmişliği falan yok. Sadece “Bi sond û bi telaq...” diye başlayan bir yemini var. O da ne işe yarıyor belirsiz...

Demem o ki sevgili xelkê Kulpê, dedem bu işi de sıfır noktasında sürdürüyor. 3 Kasım 2002 tarihinden beri İtalyan doğumlu ama kökenen Kürt, sabah açan taze börek gibi Kürt kökenli homo sapienslerin varlığından haberdar olduğu zamandan beri inandığı tek şey şu: Kol kırılır ama yen içinde kalmaz!

Yaşayan son sürrealistlerden biri olarak, bu yaşında “bazı kırıkların yerine oturamayacağını” öğrendi.

Elbet bu durum onu biraz gerginleştirmedi desem yalan olur. Geçenlerden öğle namazı için gittiği caminin imamı ile kavga etmiş. Sebep ise şuan devam eden savaşta bir doğa katliamının yaşandığı, ağaçların askerler tarafından göz göre göre yakıldığı bir zaman diliminde; imamın kalkıp “ağaçlarımızı koruyalım, Mehmetçiğimize Allah zeval vermesin” gibi bir politik ajitasyon yapması. Neyse araya girmiş diğer yaşlılar, bir iki dua ile facia atlatılmış...

Doğu yakasının şiddetli cephesinde işler bununla da kalmıyor.

Dedemin benim için en mühim özelliği tam bir TV ve Haber katili olmasıdır. 2 dakika içinde dünya gündemi alt üst oluyor, savaşlar çıkıyor ve garip garip şeyler, bağlantılar vuku buluyor onun haber dünyasında. Bir kere sabah akşam haberleri izler. Bu takip etme dürtüsü kendisini baya hassaslaştırmış durumda. Haber tarzlarını ve söylemleri çözdüğü için üstten bir bakış ile izler Türk haber kanallarını.

Lakin sorun şu: Dedem çoğu haberi yanlış anlıyor. Haberi izlerken duyduğu şeyleri yani belli başlı kelimeleri birleştiriyor ya da duyduğu ve çıkartamadığı kelimeye en yakın kelime üzerinden gidiyor. Kafanız karışmadan konu anlatımlı örneğe geçeyim. 

Örneğin geçen gün tüm haber kanallarında “Türkiye’nin Gurur Günü” diye bir haber döndü. Neymiş, ilk milli tank olan Altay görücüye çıkmış. Haber bu şekilde geçerken benim dedem ise şöyle duyuruyor haberi: “İlk milli park açılmış”...

Ya da haber şöyle: Obama yaptığı açıklamada programında bir Rusya ziyaretinin olmadığını söyledi.
Dedem bu mühim haberi de şöyle geçiyor: “Obama Rusya’ya savaş açmış...”

Kalp sorunu olanları dedeme yaklaştırmıyoruz haber kanalları açık iken. Dedem bu spesifik duruma da Erdoğan yüzünden girdi. Onu ekranlarda izlediği günden beri bu halde. Barış kelimesi derken “idam” ile karşılık veren bir adamın ruh haline maruz kalmış durumda. Ne yapabilir ki bu durumda?

Yani kısaca demem o ki; dedem keşfedilmeyi bekleyen biri değil. Analojiyi en başta kasten öyle kurdum! Keşfedilmesi veyahut peşine verilmesi gereken şey bunca hüzne boğulan bu yaşlı kuşağın hali bu iken, bize ne yapacağız? Bu yaşlılar ne ara bu kadar AKP-2023 adlı virüse maruz kaldı?

Hayat ne istisen bizden, hele de dedemden? Utanmisen değil? İndırrr o elın saa diyem!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Özgür Amed Arşivi