Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

Bir ÖSS dramı

Bir ÖSS dramı

Bu ÖSS, Sümbül Dağı gibi yücelmeye başladı.

Bir kâbus olmaya başladı.

Öğrencilerimiz fenalaşmaya, kendilerini kaybetmeye başladı.

 

Dünkü ÖSS" de görevliydim. Görevli olduğum okula doğru hızla yol alırken, Hakkâri Lisesi"nin önünde bir kargaşaya şahit oldum. Seğirttim. Caddenin ortasında durmuş bir otomobil… Etrafına insanlar üşüşmüş. Bir telaş. Bir hareketlilik. Bir genç kız feryat ediyor. O kalabalığın içinde uzattım başımı. Direksiyon başında fenalaşmış bir genç adam. Yayılmış koltuğa. Ürperiyor. Bir açılıp bir kapanıyor gözleri. Yüzü mosmor. Dudaklarında bir titreme. Dudak uçları köpürmüş. Nefes alışverişleri çok hızlı. Etrafındakiler ne yapacaklarını bilemez durumda. Bir çaresizlik… Biri elindeki petten su döküyor yüzüne. Beriki ona kızıyor. Yanındaki kız o telaşla çığlık çığlığa bir ambulans istiyor telefonuyla. Adam öldü ölecek. Soruyorum birine, “ne oldu” diye. “Fenalaşmış diyor, fazla heyecan yapınca fenalaşmış.”

 

Arka koltuğa alıyorlar sonra. İçlerinden biri direksiyon başına geçiyor ve apar topar hastaneye kaldırıyorlar. Kalabalık dağılıyor. Saate bakıyorum: 08.30. sınavın başlamasına 1 saat var. Alelacele okula doğru hareket ettim. O gencin akıbetinden haber alamadım. Üzüldüm. Acaba kendine gelebildi mi? Ayıldı mı? İyileşti mi? Daha da önemlisi sınava girebildi mi? Yoksa bir yıllık emekleri (ya da kim bilir kaç yıllık) boşa mı gitti?

…

Sahi, şu ÖSS çok olmaya başlamadı mı?

Bir karabasana dönüşmedi mi? Bir kâbusa?

O genç adam hayati tehlike geçirdi. Ölebilirdi. (Kim bilir belki de…) Yani şu ÖSS ölüm sebebi olmaya başladı artık. Arkasından bir çift laf edilirdi sadece: “ÖSS"de fenalaştı ve hayatını kaybetti.” Ne basit, ne ucuz bir ölüm!

 

Artık şu ÖSS gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı gelmedi mi? Korkularımızla yüzleşmek zorunda değil miyiz artık? Yoksa daha uzun yıllar bu gibi trajik hadiselerle mi yaşayacağız?

 

Benim şahit olduğum olay aslında en basiti, en sıradanı. Ger sene şu “ÜÇ SAAT” lik trajedi yüzünden nice insanımızı kaybediyoruz. Nicesi de psikolojik vakalarla karşılaşıyor. İşin nihayetinde bu sınavın eksi ve artılarını terazinin kefelerine koymak zorundayız. Sınavı çeşitli platformlarda tartışmaya açmalı, gençlerimiz ve geleceğimizin iyi ve sağlıklı olabilmesi için yeni teknik ve yöntemler bulmalıyız. Gençlerimizi akli ve fiziki melekelerine göre yönlendirmeli, hayatımızı dört alanın dışında da( öğretmenlik, doktorluk, avukatlık ve mühendislik ) idame etmeli, yeni alan ve istihdamlar inşa ve ihya etmeliyiz.

 

Önceki yazımda da belirtmiştim. Gençlerimizin psikolojisi ciddi manada bozulmaya başladı. Onlar sınava göre değer kazandı, sınava göre değer kaybetti. Sınava göre adam yerine koyduk, ya da adamdan saymadık. Kimi zaman işe yaramaz olarak lanse ettik.

Hayal kırıklığı yaşadılar. Utandılar. Kahroldular. Prestij kaybına uğradılar. Kişilik bozuklukları yaşadılar. Ve daha nice problemler vuku buldu.

 

Unutmadan söyleyelim. ÖSS yerine yeni teknik ve yöntemler bulalım derken, OKS" yi bozup ya da doğurtup “Üç SBS” ye; ÖSS" yi doğurtup “Dört” bilmem neye dönüştürelim demiyorum. Üstelik ithal yöntemlerle de olacak iş değil. Kısacası, oturup test çözmek dışında yeni arayışlara girmek gerekir.

 

Gençlerimiz spordan da para kazansın. Futboldan, Basketboldan, Voleyboldan ve daha nice spor dallarından ekmek kazansın! Zira Hakkârili gençlerin spor ve sanatsal kabiliyetleri çok iyi… Hele gençlerimizin tiyatro eğilimlerine hayran kalmamak elde mi?

Sadece spordan mı?

Musikiden de…

Kimisi çıkıp yazı yazarak nafakasını temin etsin!

Kimi resim yaparak.

Ama onları yetenekli oldukları ve sevdikleri alanlarda destekleyelim. Daha ismini hatırlayamadığım nice meslek dallarından ekmek kazansın. Korkmadan bu alanları seçebilsinler. Onlara bu cesareti verelim. Artık onları sınırlamayı bırakalım. Bırakalım ki kendi geleceklerini kendileri şekillendirsin.

Bütün bu alanların eğitimini de verelim. Onları yetiştirelim. Lakin mezun ettikten sonra “ne haliniz varsa görün”  deyip sokağa atmayalım. Onları sevdikleri ve mutlu oldukları alanlarda istihdam edelim. Yani insanımız işine severek gitsin, severek çalışsın, evine mutlu dönsün. Bu hobi tarzındaki işlerini yaparak ekmek kazansın, doysun ve ek iş yapmak zorunda kalmasın. Göreceksiniz, işini severek yapan ve doyum alan insanımızdan müthiş derecede verim alınacaktır. Ve yine göreceksiniz ki kurumlar arası geçişler sona erecektir.

 

Bu fikirlerimin hayal olduğunu zannediyorsunuzdur. Ya da çoğunuz “ hoca cennetten bahsediyor” diye düşünüyorsunuz. Ama hayal değil bunlar, olağanüstü değil…

Velev ki hayal olsun!

Değil mi ki, her gerçek bir hayalden doğmuştur.

Ve değil mi ki her başarı bir hayalden yola çıkmıştır.

 

Sahi ne yapmalı?

Bunu size sormak, tartışmaya açmak ve siz değerli okuyucularımın fikirlerimden faydalanmak istiyorum.

Ne yapmalı?

ÖSS" yi kaldırıp yerine ne getirmeli?

Nasıl bir şey?      

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi