M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Başbakan’a danışman olmak

Başbakan’a danışman olmak

Çok rüya görmem. Gördüğüm rüyaları da kalkar kalkmaz rüyamı özel olarak not etmezsem detaylı bütün teferruatıyla hatırlayan biri de olmadığımı itiraf edeyim.

Örneğin babamın vefatından sonra özellikle annem çok sık, kardeşlerim; hatta eşim babamı rüyalarında gördüklerini söylediklerinde hayretler içinde kalırdım; çünkü ben ilk 5 yıl babamı rüyama hiç girmedi. Babam öleli 32 yıl oldu belki 3 bilemediniz 4 sefer rüyama girdi.

Babamı rüyalarında gördüklerini söylediklerinde “bir kere de ben görsem olmaz mı?” dediğimde, batıl bir inanç mı yoksa beni teselli için mi doğrusu hala bilemediğim “ birini çok seviyorsan o kişiyi rüyanda çok az görürsün” derlerdi. Doğrusu babamı çok severdim.

Neyse başlığımdaki konumuza dönecek olursam, bu satırları yazdığım günün sabahı Sayın Başbakan R.T. Erdoğan’a basın danışmanı oluyordum; tabii ki rüyamda.

Dedim ya rüyalarımı detaylı hatırlamadığım için uyanır uyanmaz not aldığım bu rüyamı sizlerle detaylı paylaşma imkânı bulabileceğim.

Günlerdir Kürd sorunu vicdan sahibi olanların içini kanatacak boyutlara ulaştı. Kanlı sıcak günlerin yaşandığı, bir yandan 8 fidan gibi asker, diğer yanda 31 ana kuzusu gerilla toprağa düşüp 18 askerde yaralanınca insanlıktan nasiplenenlerin yüreğini dağladı.

Son bir haftada bunca can kaybının yanı sıra Fatih’te polisler iki sabıkalıdan birinin burnunu, öbürünün kafasını kırdı. Bir gün sonra yine Fatih’te 7 polis “Kürdçe” konuştu diye yanında eşiyle birlikte hastaneye hamile akrabasını ve kocasını götüren izinli asker genci hepsinin gözleri önünde öldüresiye dövdüler.

Ağaoğlu’nun göğe yükselen beton yığınları, TOKİ’nin tahribatları ile yeşil alanların yok edilişi; sanayicilerin zehirli atıklarını, hormonlaşan siyaseti görmeyen medyanın durumu.

İşte bu atmosfer, üzücü, kasvetli havanın akşamında “kansız ve ölümsüz çözüm” ya da “kalıcı barış” başlığı altında kendimce sanki beni çok dinleyeceklermiş gibi bir yazı yazmayı planladım. Bilgisayarımın başına oturdum ve yazmaya başladım.

Gece bir hayli ilerlemişti, gecenin şerrindense, sabahın hayrı diyerek bir sonraki günün sabahı daha zinde kafa ile yazımı devam etmek için bilgisayarımı kapattım.

Sabah ezanında desibeli akıl oynatacak, hasta, yaşlı ve çocukları yatağından fırlatacak ezan sesiyle uyandım. 2,5 saat ya uyumuş ya uyumamıştım. Abdest için lavaboya gittiğimde elektrikler kesikti. Karanlıkta abdestimi aldım. Sabah namazımı kıldım. Tesbihat ve dualardan sonra yatağıma geçtim, bir süre sonra daldım.

Uyandığımda saat 06.30”u gösteriyordu. Demek ki 2 – 2,5 saat uyumuşum. Uykumda Başbakanla beraberiz. Sıcak bir sohbet içindeyiz. Anladığım kadarı ile Başbakan Erdoğan beni davet etmiş ve bana “danışmanlık” teklif ediyor.

Toplantının sonunda Başbakan “ yemeğe gidelim” diyor. Yolda ikimiz baş başa, ne eskortlu Mercedes’ler, ne onlarca korumalar; hafif bir yokuştan deniz kıyısı gibi yeşil bir düzlüğe doğru ilerliyoruz. Yolda da sohbetimiz sürüyor.

Başbakan’a en çarpıcı önerim CHP ve BDP gibi iki muhalefet partisi olduğu için çok şanslı olduğunu; ancak bu iki partiyi ve liderlerini küçümseyen tavırdan kaçınmasını sağlık veriyorum.  Onlarla dalga geçen, alaya alan, küçük düşüren yaklaşım içinde olmamasını öneriyorum. Muhalefetsiz bir iktidarın yanlışlarını, hatalarını anlayamayacağını, sonunda her şeyi doğru yaptığını sanarak kendisini bitireceğini örneklerle anlatıyorum.

Başbakan bir taraftan bana hak veriyor, diğer taraftan da geldik diyerek lokantayı pek benzemeyen amma tatlı düz bir yeşilliğe 3–5 tahta masa; masaların ebadı bir metrekare ya var ya yok. Etrafında 4 tahta sandalye. Oturduğumuz masanın yanı başında bir karı koca oturuyor. Kimsenin öyle Başbakan geldi diye kalktığı ya da etrafımıza üşüştüğü falan yok. Hatta yan masadaki karı kocadan sipariş alan genç garson kız bile siparişleri almadan masamıza bile uğramıyor. Yani Başbakan’a Avrupa’daki gibi sıradan vatandaş muamelesi yapılıyor.

Başbakan Erdoğan kafasıyla yan masaya selam verip tatlı bir tebessüm gönderdikten sonra bana dönüp: “Buranın mantısı çok meşhur mantı yemeni tavsiye ederim” diyor. Aslında normal hayatta mantı ile aram pek yok. Ama Başbakan beğenmişse yenir diyerek önerisini kabul ediyorum. Garson gittikten sonra, şu yan masanın hesabını da ben vereyim diyor.

2 metre uzağımızda oturan masaya bakıp tabii neden olmasın diyorum ki uyanıyorum.

Evet, Başbakan’a danışman olmak ve ilk sohbetimiz bu; tabii rüyamda.

Rüya tabirlerine çok fazla inanan biri değilim. Gördüğüm her rüyayı da “Hayra vesile olur inşallah” der geçerim. Ancak gördüğüm bu rüyayı tabir edenler 2 şey söylüyor:

Birincisi: Başbakan’ı görmek kişi için hayır, bereket, izzet, güç; üst düzey bir makama erişmek ya da arzu ettiğin şeyin gerçekleştiğini görmek ve maksada erişmek ya da Başbakan halkın ne düşündüğünü önemsediğini gösterir diyor.

 Benim bu yaştan sonra izzet, güç ve makam gibi bir talebim olmadığına göre maksadım 30 yıldır yaşadığımız kardeş kavgasının bitmesi ve halkın ne istediğini Başbakan’a iletmek olarak gördüğüme göre dileğim bu maksadıma erişirim.

İkincisinde şu tabirler vardı; kendini devlet başkanına yakın görmek bir zulme ortak ve yandaş olmayı, azap ve uhrevi sıkıntılara delalettir. Yüksekçe bir yerden aşağıya inmek ise işlerin bozulması, başbakanın itibarını kaybetmesi, iktidardan uzaklaşması demektir diyor.

Kalbimde ve niyetimde böyle bir konum olmadığına göre dilerim ki Başbakan ile o tatlı sohbetimiz ve yol gösterme çabamız ülkenin üzerinde dolaşan kara bulutları dağıtan bir ışık, bir yol, kalıcı barış, kansız ve ölümsüz Kürd sorununun bitmesine yönelik bir rüya olur.

Ne ben Başbakan’a yandaş olup zulme ortak olup uhrevi azap göreyim. Nede Başbakan o duruma düşsün. Ayrıca Başbakan Kürd sorunun eşitlik, hak, adalet ve özgürlük temelinde çözene kadar ne itibarını, ne de iktidarın kaybetsin. Ben sadece bu günlerin yükselen acıları içinde gördüğüm bir rüyamı ve halisane niyetimi sizlerle paylaşmak istedim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi