M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Barajı ve barışı sindiremediler

Barajı ve barışı sindiremediler

7 Haziran 2015 Pazar tarihinde yapılan Genel Seçim Kürd halkı için tarihe geçen çok önemli bir dönüm noktasını oluştururken “yüzde 13” ve “barış” başarısı özellikle AKP ve Erdoğan için iktidarlarının sonunu getirince içlerine sindiremediler.

Kürdler için 7 Haziran 12 Eylül anayasasının faşist maddesi olan yüzde onu yerle bir eden tarihtir. Aynı zamanda AKP’nin yanı sıra MHP, CHP; baraj altı kalmış bütün partilerde politika yapanların siyaseten, aklen, fikren, bedenen çıldırmalarına yol açmış bir tarihtir.

 Seçim öncesi AKP’ye karşı CHP, MHP ve diğer irili ufaklı partiler; 7 Haziran akşamı belli olan sonuçlarla şoke oldular. Hiç biri HDP’nin yüzde 10 barajını geçeceğine hele yüzde 13.12 oy alacağına ihtimal vermiyorlardı. Bu sonuç en çok da Sarayda 10 şiddetinde depreme yol açtı. Sarsıntının şokunu atlatamayan Erdoğan seçim öncesi meydanlarda hazırladığı planını Vatan, millet, Sakarya soslu “yeni seçim” projesini operasyonlar ile devreye koydu.

Seçimden 2 gün önce Diyarbakır mitingindeki katliama rağmen bugün yaşanacakları kimse aklından bile getirmiyordu. Kan üzerinden kurgulanan siyasete MHP belki, ama CHP, diğer partiler ve kamuoyunun boyun eğerek tuzağa düşeceklerine ihtimal bile verilmiyordu.

Yazık ki “polis öldürüldü, süreç bitti” dediler. Oysa Kürdlerin başarısı Sultanlık hayal dünyasını yıktığı için ironik tepki gösterilerek topyekûn savaş sahneye kondu. Müstafi AKP hükümeti ve onun ebedi şefi Saraylının akıl almaz iktidar hırsına başta MHP, CHP ve diğer partiler Kürdlerin başarısını hazmedemediler. 1990’lar da olduğu gibi gizli uzlaşı sağlayarak arkalarına aldıkları havuz ve dahi merkez medya ile Kürd siyasetçilerini, seçmenini, bölge halkını ablukaya alarak sindirmeye, susturmaya, öldürmeye başladılar.

Sevgili dostum, meslektaşım Naci Sapan’ın dediği gibi aranan kanı buldular. Türkiye içinde ve dışında siyaseten iflas etmişlerdi. Bunu seçmenin, kamuoyunun gözünden kaçırmak için kanlı proje gündeme taşınmalıydılar; başardılar da.

Bu çıkışı yapmalıydılar çünkü Rojava’da PYD büyük başarılar kazanmış; Türkiye’de HDP en radikal milliyetçi MHP kadar oy almıştı. Kürdlerin başarısını sindiremedikleri, insani politikaları üretemedikleri için ihtiyaç olan kanı gençlerin bedenlerinden temin ettiler.

Erdoğan seçim kampanyasını Kürdler üzerinde yürütünce Kürdlerin de Saray’a cevabı çarpıcı oldu. 100 yıl sonra tarihi bir adım attılar. Bu yüzden 7 Haziran sonrası ülke dışında havadan, ülke içinde karadan Kürdler üzerine operasyonlar başladı; yasak alanlar ilan edildi, toplantı ve gösteriler yasaklandı, tutuklamalara hız verildi.

Başbakan “HDP bunların hesabını verecek” diye 6 milyon oy almış vekilleri tehdit ediyordu. MHP “süreç biterse elimizi değil, gövdemizi taşın altına koyarız” diyerek AKP ye moral pompalıyor, işbirliği sinyali veriyordu. HDP vekilleri hakkında peş peşe fezlekeler düzenleniyor; sınırda vefat eden TC vatandaşı Kürd gençlerin cenazeleri yurda sokulmuyordu.

Meclis çatısı altında HDP kadın milletvekili Aydoğan’a müstafi hükümetin zoraki bakanı “Bir kadın olarak sus” diyerek hakaret ediyordu. Kuzey Irak bombalanıyor, çoluk, çocuk, yaşlı 13 köylü yaralanıyor 9’u ölüyordu. AKP 13 yıl sonra yüzde 13 oy alan Kürdlere ve Kürd meselesine tam bir “U” dönüşü yapıyordu.

HDP Genel Başkanı Demirtaş polis cinayetlerini açıkça eleştirdiği halde “PKK’yı kınamadı” diye demagoji yaparak partiyi ve liderini itibarsızlaştırmaya başladılar. Yine de; “iki tarafta ellerini tetikten çekmeli” diyerek ateşe benzin dökmek isteyenlere karşı su dökmeye çalışarak başarılarını çekemeyenleri sakin bir limana çekmeye çalışıyordu. AKP Hükümeti, Davutoğlu, Akdoğan, Saraylı yüklendikçe o “barışı” dillendirerek, “size savaş yaptırtmayacağız” diyordu.

Öyle ki Yalçın Akdoğan’ın “İmralı sizi sopayla kovalar” sözüne “İmralı’ya gitmemize izin verin de kimi kovalayacağını görelim” diyerek tecridi dile getiriyordu. Gerçek olan şu ki savaşı başlatanlar Öcalan’ın görüşlerinin dışarıya yansımasını istemiyorlardı. AKP ve MHP işbirliği yaparak TBMM terörün yükselme sebebini ortaya çıkartacak araştırma komisyonunu kurmayı engelleyerek savaşı seçtiler. Erdoğan’ın 7 Haziran akşamından beri yaptığı seçim mühendisliği, MHP’nin “azınlık hükümeti” teklifine 2 dakikada evet demesinden belliydi.

“Barış” sürecini 2012 yılında ilan eden Erdoğan’ın bugün “sürdürmek mümkün değil” diyerek iktidar olamamanın hıncını Kürdlerden çıkartıyordu. “Milli birlik” söylemiyle “çözüm” sürecine noktayı koyarak barışı resmen bitiriyordu. Tabii bununla yetinmiyordu ve HDP ile vekillerinin yüzde on barajını geçtikleri için bedel ödemeleri gerektiğini söylüyordu.

PSİKOLOJİK SAVAŞ DEVREDE

Belli olan şu, erken genel seçimi HDP’yi hedefe alarak yürüyecek. Öcalan’la teması sağlamadan Öcalan üzerinden HDP hedef tahtasına oturtulacak. Erken genel seçim öncesi HDP’yi hazine yardımından mahrum bırakacak ve partiyi kapatacak proje Burhan Kuzunun gizli ofisinde hazırlanıyordu. Çandar’ın değimi ile “PKK’yi kriminalize, HDP’yi marjinalize etmek istiyorlar.” Yani PKK ile HDP arasında bir fark yok diyerek kapatmak istiyorlar.

7 Haziran sonrası ilkyazımda bu gün yaşanacaklarını demiş ve:“HDP değil yüzde on, yüzde 33 oy alsa bile Meclis çatısı altında kalmasına izin vermeyecekler. İtibarsızlaştırmak ve dışlamak için her şeyi yapacaklar.” Yanılmışım, yalnız itibarsızlaşma değil, kriminalize etmek yeniden baraj altında bırakmak istedikleri için HDP geçmişten daha çok desteği hak ediyor.

Yetinmediler operasyonlarında psikolojik savaşı devletin ajansı AA tarafından devreye koydular. Onlarca haberden biri şöyle: “TSK’nın Kandil hava operasyonlarında HDP eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ağabeyi Nurettin Demirtaş yaralandı.”

Yandaş, yandaş olmayan, havuz, havuz olmayan medya bu haberi yayınlandı. Oysa ağabey Demirtaş Kürd direniş ordusu içinde IŞİD’e karşı savaşıyordu. Bu tür yalan, özel savaş çarpıtmaları daha çok haber okuyabilirsiniz. Yalan haber için özür dileyeceklerine yalanı bile saldırı aracı yaptılar ve “hani kardeşinden haberin yoktu” diye haber yaptılar.

Demirtaş saldırılara cevabı kısa; öz oldu “Anadolu Ajansı'nın servis ettiği haberi teyit ettiğimi söyleyemem. Çünkü abim Kandil’de değil. Direniş ordusunun içinde direniyor; kendisinin durumuyla ilgili bir bilgim yok. IŞİD’e karşı bedelli askerlik yapmıyor abim, halkı için direniyor. Böyle bir barbarlık içinde ölebilir, yaralanabilir de… Böyle bir durumda boyun bükecek halimiz yok.” Savaş taktiği olarak kamuoyunu yalan haberler ile provoke etmeyi, Demirtaş’ı ağabeyi üzerinden vurmayı, olmayan adaleti yönlendirmeyi hedefe alan bir taktik sürdürüyorlar.

Oysa Ankara’da Erdoğan, Davutoğlu; Kandilde Karayılan, Bayık isterlerse barışı, huzuru getirerek kanlı cinayetleri, kirli savaşı bir saatte sona erdirebilirlerdi. Erdoğan ülkeyi şirket gibi yönetmek yerine yenilgiyi hazmetseydi gençleri toprağa vermezdik. Ama hayır, Türk – Kürd fark etmez; insanların canı, kanı üzerinden siyaset yaparak huzuru, umutları, geleceğimizi malzemesi insan olan planlarına kurban ediyorlardı. Halkı Kürd, Türk, Alevi, Sünni, asker, polis, gerilla diyerek bir birine düşürüyorlardı. Savaş ve iktidar hırsı gözlerini kör etmiş; “barajı” ve “barışı” hazmedemediler. Allah sonumuzu hayretsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi