M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Bakanın tehlikeli oyunu

Bakanın tehlikeli oyunu

Yani şimdi Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu"nun açıklamasını dikkate alır ve doğruluğuna inanırsanız, ben yani “Hawar Hasankeyf"in Çığlığı” kitabının yazarı ve de benim gibi çevre, doğa ve tarihin korumasına destek olanlar bölücüyüz öyle mi?

 

Bence, bu söylem çok tehlikeli bir oyun. Son derece ayrıştırıcı, farklılaştırıcı, ötekileştirici, benim gibi düşünmeyen, benim yaptığımı onaylamayan, yaptıklarımıza karşı çıkanlar “Bölücüdür” demekten hiç bir farkı yoktur. Dünya"da böyle bir demokrasi var mıdır?

 

Hem Sayın, Eroğlu unutmasın ki Recep Tayyip Erdoğan bile Başbakan olmadan Hasankeyf için bir değil iki kez, olduktan sonra da bir kez söz verdi ve bu sözünü verirken “ Hasankeyf"i taşıyıp yeni bir Hasankeyf yapacağız, ama Hasankeyf"i sulara boğacağız” diye söz vermedi. “Hasankeyf"i sulara gömmeyeceğiz” diye söz verdi. Sayın Eroğlu"na sormak lazım. O zamanlar bizimle aynı görüşü paylaşan Başbakan da bölücü müydü?

 

Bir başka örnek; Mahalli seçimler Martta yapılacak. Eylül ayına kadar Türkiye"nin ve Dünya"nın her tarafını dolaşan, “Hawar” kitabımda iki yazısı olan Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen"i Partinize transfer ettiniz. Yani AKP"li yaptınız. Transferden sonra gazetelere verdiği beyanatlarda “ AKP ye siyaseten geçtim. Hasankeyf için hiçbir görüş değişikliğim yoktur. Sulara gömülmemesi için geçmişteki gibi etkinliklerim sürecek” dedi. Partinize transfer ettiğiniz Belediye Başkanı, Mart seçimlerinde partinizin başkan adayı olması büyük olası. Peki O da mı bölücü sayın Bakan? Sorumlu alanda olanlar ağızlarından ne çıktığını düşünerek, ölçerek, biçerek konuşmalıdırlar.

 

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, bakınız ne demiş:

 

“Ilısu Barajı"nın yapılmasını istemeyenler var tabii. Bunlar belli kişiler, bölücüler... O bölgenin kalkınmasını istemeyenler, oradaki vatandaşımızın refah ve huzurunu istemeyen kişiler. Dışarıdan bazı kişiler de maalesef istemiyor ama biz vatandaşlarımızı seviyoruz. Özellikle GAP ile alakalı çok büyük bir program başlatıldı. Bu program çerçevesinde 2012 yılının sonuna kadar 1 milyon hektarlık araziyi de sulamış olacağız. Şu anda 260 bin hektarlık alan sulanıyor. Vatandaş çok memnun, sulanan alanlarda gelirimiz artıyor. Vatandaşımızın refahı da artıyor.”

 

Eroğlu, bu kadar agresif ve son derece tehlikeli bir iddiada bulunmaya neden gerek duydu, doğrusu anlayabilmiş değilim.

 

Eroğlu, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Genel Sekreteri Angel Gurria ile “OECD"nin Çevresel Performans Türkiye İncelemesi Raporu”nu açıklamak üzere düzenlediği basın toplantısı öncesinde gazetecilerin konuya ilişkin sorularını yanıtlarken, bir gazetecinin “Barajın yapımı için kredi verecek Uluslararası Konsorsiyum"dan, Avusturya"nın ayrılmasının, barajın yapımını etkileyip etkilemeyeceğine” ilişkin sorusuna;

 

“Hiçbir etkisi olmaz. Çok daha hızlı yaparız. Bizim çok daha büyük barajlar yapacak gücümüz var. Bu baraj mutlaka yapılacaktır” karşılığını veriyor. Ve Eroğlu, “Nitekim bakın, Atatürk Barajı olmasaydı Şanlıurfa"daki alanlar bugün hiçbir şey bitmeyen çöl halinde olacaktı ama şu an bu baraj bütün ovalara hayat verdi. GAP bölgesine hayat verdi. Tabii ki Ilısu da bölgeye hayat verecek çok önemli bir barajdır” diyor.

 

Sayın Bakan kusura bakmasın kredi verenler tek tek çekilecekler bunu böyle bilsin. Ayrıca Ekroğlu, resmen Ilısu ile ilgili olayı saptırıyor. Ilısu sulama barajı değil bir. Bölgeye değil, batıya enerji üretmek için kuruluyor iki. Bu baraj bölgenin ekolojik dengesini tamamen yok edecek, bölgeye özgü bitki, hayvan nesilleri tamamen yok olacak üç.

 

Bakan Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Biz barajı onlar istediği için yapmıyoruz. Hasankeyf"i de biz seviyoruz. Hasankeyf"i en güzel şekilde kurtaracağız. Belki orada Türkiye"nin en güzel şehirlerinden birini kuracağız. Bu Sayın Başbakanımızın sözüdür, bizim sözümüzdür. Tarihi eserleri koruyacağız. Muhteşem bir Hasankeyf"i orada tesis edeceğiz. Zaten birçok tarihi eser su üzerinde kalıyor, tarihi Hasankeyf kale kapısı gibi. Onlar zaten su üzerinde. Onlarda herhangi bir problem yok. Su altında kalan eserleri de en güzel şekilde Kültür ve Turizm Bakanlığımızın koruma kurullarının istediği şekilde mutlaka koruyacağız. Gerekenleri taşıyacağız.”

 

Belki sade vatandaşlar Bakan"ın bu sözüne inanabilirler. Ama Hasankeyf"i bir kez olsun çıplak gözle gören hiçbir Allah"ın kulu bu sözlere bırakın inanmayı kahkaha ile güler.

 

Neden mi?

 

Çünkü öncelikle taşımak diye bir şeyin söz konusu olamayacağını Batman Üniversitesinin yeni Rektörü, bildiğim kadarı ile halen kazı başkanı olan Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam ve bütün uzmanlar bunu açık seçik dile getiriyor. İkincisi Ilısu enerji içerikli bir baraj olduğu için bölgeye sulama adıyla hiçbir kaybı olmayacağı gibi 12 bin yıl bölgenin ana gibi üretken olan, gübre ve ilaçların girmediği natürel bitki, sebze ve meyvenin üretildiği verimli binlerce dönüm arazi sulara gömülecek. En önemlisi tekrar ediyorum tarihi Hasankeyf şehri yok olacak. Öyle kale kapısı, kale ayakta kalacak falan hiç doğru değil. Söz konusu kaya kireç taşı oluşumludur. Suyla karşılaşır karşılaşmaz eriyip yok olacaktır. Binlerce mağara eriyip yok olacak.

 

Niçin?

 

60 – 70 yıl enerji üreten bir baraj için bütün bunlar olacak. Eğer bütün bu sebepleri görmek istemeyen Sayın Bakan hala bizi “bölücü” olduğumuz için karşı çıkıyor olarak gösteriyorsa, onu Allah"ın yüce adalet divanında kul hakkı adına beni hak etmediğim bir itham ile karşı karşıya bıraktığı için şikâyetçi olacağım. Ayrıca, bu yazıların ve “Hawar” kitabının yazarı olarak ben 1968 yılından beri, yani tam 40 yıl önce “Bölücü” kelimesinin esamesi orta yerde yokken Ilısu"ya karşıydım. Bu da ben ve benim gibilere iftiradır. Bu nedenle de Veysel Eroğlu"nu bir kez daha Allah"a havale ediyorum. Savcılar yazımdan dolayı iftira için harekete geçerlerse geçer, değilse başvurmayı düşünmüyorum.

 

Birde, son zamanlarda gerek Sayın Başbakan; gerekse de Bakanları 22 Temmuzda elde ettikleri desteği kaybettiklerini gördükçe asabileşiyorlar ve kendileri gibi düşünmeyenleri korkunç şeyler söyleyerek gerilim politikası izliyorlar.

 

Örneğin;  Kürtlere yönelik “ya sev ya terk et” mesajları; pompalı tüfek girişimlerini destekleyen açıklamaları, bir başka Milletvekili vururum, kırarım yönünde mesajlar vermesi ve şimdi de Bakan Eroğlu"nun Hasankeyf taraftarlarını “Bölücü” olarak nitelemesi ibret ve dehşet verici gelişmelerdir. Seçim ve Belediye Başkanlığı için bu kadar gerilim yaratılamaz.

 

Tabi böyle bir toplumda böyle bir siyasi yönetim altındaki alt organlarda daha farklı uygulamalarda bulunmaları beklenemez. Son dönemlerde insan hakları ihlallerinde yaşanan artışlar, gözaltındaki ölüm olayları, yönetimdeki gerilim politikasını tabana nasıl yansıdığının somut örnekleri o kadar çoğaldı ki!

 

Bizce Sayın Başbakan, Bakanları, Milletvekilleri ve AKP"liler sağduyudan hızla uzaklaşıyorlar. Benzine ateşle gidiyorlar. Bu da hiç yapıcı olmuyor. Bu Türkiye gibi bir ülke için tehlikeli bir yaklaşımdır. Toplumun önünü açacak bir tutum değil. Sayın Başbakan bir parti lideri ve bir ülkenin Başbakanı, Bakanlarda öyle. Ülkenin sorumlu yetkilileri gibi değil, çok dar bir hizbin başı gibi davranmamalı, davranamazlar. Bu tutumuyla bölge halkının ve çevrecilerin geçmişte kendisine verilen desteği kaybediyor. Çıkış gerilimde aramak değil, demokrasidedir, diyalogdadır. Başbakan ve Bakanları asabi tutumları ile bölgede yaşadıkları sıkıntıyı açığa vuruyorlar. Değilse bu kadar gergin yaratmaz, olayları bu kadar abartmazlardı. Ilısu ve Belediye seçimlerini Türkiye"nin gündemine bu kadar taşımazlardı.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi