M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Baba'nın ölümü

Baba'nın ölümü

Baba ve evlatların yazıyı okumalarını tavsiye ederek yazıma başlamak istiyorum.
Baba her evlat için bambaşka bir insan. Bilenler bilir, özellikle babasını kaybedenler çok daha iyi bilir. Ölümün yaşı, sırası, zamanı yoktur. İnsan öksüz kalınca, hele birde üstüne üstlük yetim olunca baba ve annenin ne anlama geldiğini ancak o zaman anlıyor ama iş işten çoktan geçmiş oluyor. Sonuçta evlat öksüzler ve yetimler kulübüne geçince ölüm karşısında yaşın pekte hükmü olmadığını anlayarak gözyaşlarına boğuluyor ancak nafile.

Babama kaybedeli tam 31 yıl oldu. “Vay be.. 31 yıl” diyeceksiniz ya, benim için ise 31 gün gibi geliyor. Her 10 Nisan da babamı bu kadar yakın kaybetmiş gibi hissederim. Evlat için güvenilen en büyük kaledir babalar, kaybedildiklerinde hep bir yanınızı eksik hissedersiniz.

Babanın ölümü evlat için büyük bir kayıptır. Belli bir zaman hayattan kopar uzun bir süre duygusal çöküntü yaşar. Bazıları için birkaç ay, belki birkaç yıl var olmadığını görür ve alışırlar. Ben 31 yıldır alışmadığım için bazen 10 Nisanlarda bir baba yazısını yazarım.

Ölüme, dirilmeye de imanı olan biriyim. Haşa o manada ölmedi demiyorum. Babama  her açıdan aşık biriydim de ondan. Değil 31 yıl ne kadar zaman geçerse geçsin baba acısı benim için ilk günkü gibidir. Baba sözcüğünün geçtiği her yerde onu hayal eder, gözyaşlarımı içime akıtır, bazen sicim gibi yaşı dökerim. Cemal Süreyya “ sizin hiç babanız öldü mü?” şiirinin ikinci satırında “benim bir kere öldü kör oldum” diyor ya. Benimkisi de öyle bir şey.

Yıllar yaşamımızda öyle hızlı akıp gitse bile, yıllar içinde farklı insanlar tanısak bile; baba bir başkadır kendini bilen evladın dünyasında. O dini bütün inancımda “inne lillah ve inne ileyhi raci’un” teslimiyetime rağmen babam benim için hep yaşıyor.

Nasıl mı?

Bir süre önce ofisin kapı zili çaldı. Beklemediğim bir misafirim merhaba dedi. Sohbet, sohbeti açtı, konudan konuya geçtik. Sonunda söz dönüp dolaşıp baba ve oğla geldi. Baba oğul gerçeğimden başımdan geçen bir anımı aktardığımda gözyaşlarıma hakim olamadım.

Dostum babamı kaybedeli 31 yıl olmama rağmen göz yaşı döktüğümü görünce “ 31 yıl sonra bile bu kadar duygulanıyorsanız, babanızı çok sevdiğiniz anlaşılıyor” dedi. Evet 10 Nisan 1980 yılında kaybettiğim babam çok severdim. O gün arkadaşıma anlattığım anımı köşemde babama bir kez daha rahmet dileyerek bu 10 Nisan’da sizinle paylaşmak istedim.

Gazetecilik mesleğine 1968 yılında İstanbul’da başladım. Bir sene sonra 1969 yılında gazetecilik ve öğretmenlik mesleklerini birlikte Batman merkezli Siirt, Mardin, Diyarbakır hinterlandında 1973 yılına kadar sürdürdüm.

Olayların akışı, hanımın memleketi olması, gelişme, yükselme, etkin olma ve de maddi gerekçeler ile Konya’ya gitme kararı aldım. Rahmetli babama söylemeden tayinimi istedim. Babamın gitmeme izin vermeyeceğini bildiğim için işlemlerimi gizli yaptım. Sonunda tayinim Konya merkezine çıktığını öğrendim.

Eşyalarımı trene yüklemeden 3 gün önce babamı dükkanında ziyaret ettim. Sıkılarak, utanarak ve birazda çekinerek babama çok önemli bir şey söyleyeceğim dedim. Dükkanın en kuytu köşesine geçtik. Yekten babama tayinimin Konya’ya çıktı dedim. Yüzü bembeyaz kesildi. Tek kelime etmedi. Beş dakika kadar sessiz kaldı. Acı bir tebessümle kafasını sağa sola salladı. Sonra ağzından tek bir cümle çıktı “ Sen bilirsin, ama unutma gidersen bir daha baba diyecek birini bulamazsın. Bunu böyle bil ve öyle git” dedi.

İş yerinden çıktım. Ayrılacağımız gün tekrar babama veda etmek, elini öpmek için dükkana gittim. Ayrılık saatinin geldiğini öğrenince çok üzüldü. Elini öptürtmedi. Elini vermeyince o toy aklımla babama tavır koydum “elini vermiyorsan verme” diyerek arkama bile bakmadan Konya’ya gittim.

Tam iki sene süreyle ne okul tatilinde Batman’a gittim; ne de bir sefer olsun mektup yazdım, sesini duymak için telefon bile etmedim. Öyle ya babam ayrıldığımızda elini vermemiş ve bana küsmüştü; eh bende ona küsmüştüm.

Hiç unutmam 1975 güz döneminde evde olduğum bir gün, saat 17 sularında kapımızın zili çaldı. Tesadüf bu ya sokak kapısını ben açtım. Aman Allah’ım karşımda kimler var; babam kapının eşiğinde, Kürt giysisi içinde renkli fistanı ile annem arkasında duruyor.

Gözlerime inanamadım. Öylesine birkaç dakika donakalmış olacağım ki babamın o tatlı, sevecen ve gür sesiyle kendime geldim. “Köftehor, evlatlar küsse bile; baba ve anneler hiç küser mi?”* Bu söz üzerine o gün hıçkırarak babama sarıldığım gibi şu an bu satırları yazdığımda yine boğazım düğümlendi ve sicim gibi gözyaşlarına boğuldum.

Evet. Değerli okuyucularım, baba olmak böyle bir şey.

Babam ile sevgimiz çocukluk yaşlarımdan başlar. Aramızda hayatım boyunca ciddi iki sefer kırılganlık yaşadım. İlki, evlilikten birkaç ay sonra evimi ayırdığım gün, 2. si Konya’ya tayinimi yaptığım gün. Çok üzülerek ve acı duyarak belirtmek isterim ki iki seferde bana ilk kucak açan ve “ beni af edermisin?” demeden af eden babam oldu.

Ölüm gelince babanızı bir daha canlı olarak karşınızda göremeyeceksiniz. Mektup yazamayacak, telefonda bile olsa o şefkatli erkek sesini duymayacaksınız. Ölüm karanlıktır, ancak babanın ölümü kapkaranlıktır. Babam bana hiç kuşak farkı yaşatmadı. Okuduğum okullarda, yaptığım mesleklerde tercihi hep bana bırakan bir babam oldu.   

Ancak ölüm yine Cemal Süreyya’nın: “babanın ölmesi, yüzünüz sabunluyken gözünüzü açmaya benzer” dediği gibidir. Orhan Pamuk “ her erkeğin ölümü babasının ölümüyle başlar” demiş babası öldüğünde. Belki de doğrudur. Çünkü bütün eksiklerimize, yanlışlarımıza, hata ve deliliklerimize rağmen ömrümüz boyunca “yürekten seni seviyorum” diyen tek varlıktır.
İşte babalık böyle bir şey evlatlar. Bu bitmez sevgiye sizde karşılık olarak az da olsa sevgi vererek ömrünüzün kalanını pişmanlık içinde geçirmeyin. Babaları hayatta olanlar, bu yazıyı okuduktan sonra, hemen şimdi karşılık beklemeden sevgi sözcüklerini babalarınızın yüreklerine doğru akıtın.

Dilerim babaları hayatta olan evlatlar benim ne demek istediğimi anlamışlardır.Dinimi ve dünyamı en iyi şekilde yaşamama vesile olan babamdan Allah bin kere razı olsun. Makberi cennetten bir köşk olsun. Ki, hiç şüphem yok öyledir.

Seyda ye Mele avdikerim rahmeta xwde li te u cedde tebe, cihe te cennet be.
Babamın vefat yıldönümünde inancı olanlar babam dahil ölmüş bütün babalar için bilen Yasin, bilmeyen bir Fatiha okusun. Farklı inancı olanlar diledikleri şekilde babalarına şükranlarını sunsunlar.

* Köftehor: hazıra konan demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi