M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Ateşe benzin taşımamak

Ateşe benzin taşımamak

Kürd lider Öcalan yalnız Türk siyasetine değil, Ortadoğu ve dünya siyasetine net bir mesaj verdi. Ancak bildik Türk medyası görmemezlikten geldi. Ne sütunları, ne de ekranları Öcalan’ın 17 Aralık operasyonu için söylediği 3 kelimelik cümleyi görmedi, duymadı, işitmedi. Neydi o üç sözcük:

"Ateşe Benzin Taşımayacağız" Savaş baronları, faşist militarist medya bu cümleyi görmedi. Tıpkı 30 yıldır Kürd önder ve liderlerinin samimi ve yürekten dile getirdikleri “barış” sözcüğünü görmedikleri gibi. Sadece kendi “savaş” gündemlerinde boğuluyorlar.

Oysa yalnız Kürdler değil, Türk ve Dünya kamuoyu Abdullah Öcalan 17 Aralık ile ilgili ne söyleyeceğini merak ediyordu. Bir tek Türk medyası merak etmediği için Öcalan görüş belirttikten sonra 3 maymunları oynadılar.

Hangi medya mı? Hepsi. Ulusalcısı, Kemalist’i, Sosyalist Türk’ü, Cemaatçisi, İktidar yandaşı, karşıtı hemen tamamı konuyla ilgili tek satır yazmadı, ekranları görmedi. Çünkü hiç biri “barış” istemiyor. Kan, göz yaşı, analar ağlasın istiyorlar; kavga, savaş, ölüm sermayeleri.

İmralı’dan gelen haberleri kerhen verenler bile “Ateşe Benzin Taşımayacağız” sözünü görmemekte inat ettiler. Gençlerin cenazeleri üzerinden birinci sayfa manşetlerini yapanlar bir yıldır bundan mahrum oldukları için huzursuzlar, tedirginler, çünkü kanlı haber veremiyorlar.

Öcalan’ın ‘Ülkeyi bir darbe ateşiyle yeniden yangın yerine çevirmek isteyenler bizim bu ateşe benzin taşımayacağımızı bilmelidir. Her darbe teşebbüsü bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da karşısında bizi bulacak” dediği için, darbe severlerin işine gelmedi.

Türk halkı “çözüm” ve “barışı” ne kadar arzuluyorsa; Türk medyası, bürokrasisi ve de siyasileri o kadar karşısında duruyor. Kürd sorununda sürekli ateşe benzin döküyorlar. Hepsi “darbe” ve “savaş” konusunda aynı safta yer alıyorlar.

Cinayetler işliyorlar, haberleri yokmuş gibi “provokasyon” diyorlar. Demokrasi düşmanlarını başka yerde aramaya gerek var mı? Yeni provokasyon, çatışmaları, suikastları, tuzakları seçime kadar tekrar etmeyeceklerini kim garanti edebilir?

Kürdler, endişeli, tedirgin ama onlar sevinçli ve de Kürd tarafını itham ediyorlar. Sanki o cinayetleri Kürdler işledi; sanki KCK operasyonları ile on binlerce Kürd siyasetçiyi, Belediye Başkanı, öğrenci, gazeteciyi Kürdler tutuklamış gibi ortalığı bulandırıyorlar.

Paris katliamı planlayıcısı Ömer Güney ve MİT ekibi ile Roboski ses kayıtları basına düşmesi ile kaldı. Medya ve AKP bunun yerine HSYK derdine düştü. Kimse cinayetlerde ya MİT’in parmağı varsa diye sorgulamadı bile. MİT içinde birileri “süreci” baltalamak için yapmış olgusu göz ardı edildi. Tek cümlelik “soruşturma açıldı” dendi ve unutuldu.

"Barış" adına araştırılması gerekmez mi? Her şeyde "cemaat" parmağı arayanlar bu cinayetler için niçin şüphe duymuyorlar? Cemaat, ulusalcı Kemalist kanat, CHP, MHP var güçleri ile AKP üzerine giderlerken Abdullah Öcalan’ın “Ateşe benzin taşımayacağız” beyanı Başbakan Erdoğan, hükümet, AKP ve “barış” isteyenler açısından bir anlam taşımıyor mu?

İmralı’da Öcalan ile görüşülüyor diye Paris ve Yüksekova provoke edildiği besbelli. Kürdlerde bu cinayetler derin güvensizlik yaratsa da “süreç” adına sineye çekerlerken, Öcalan “ateşe benzin dökmeyeceğiz” derken Türk devleti, hükümeti ve medyasının samimiyetini sorgulamak Kürdlerin en tabii hakkı değil mi?

12 yıllık ortaklık sarhoşluğu ile cemaatin yaptıklarını görmeyenler, Kürd halkı, aydın ve yazarların sesini duymayanlar kirli çamaşırları orta yere döküldüğünde dahi Kürd liderinin “benzin” mesajını algılamamışsa, sığınacakları tek limanın, kurtulacakları tek yolun “süreç” ve “barış” olmayacaksa gerçekleri ne zaman anlayacaklar?

Tamam, Erdoğan Japonya’da itiraf etti ve dedi ki “Türkiye’nin küresel güç olmaya niyeti yok.” Anladık, zaten istese de olamazdı, yapmazlardı. Ancak 4 ülkeye dağılan Kürdler ile özellikle Suriye Kürdlerine karşı samimi ve içten bir barış politikası izleseydi bugün başına gelenler gelir miydi? En azında bölge ve komşular ile sağlıklı bir ilişki içinde olunmaz mıydı?

Kürdler ile iş birliği yapılmadığında petrol ve doğal gaz gibi kaynaklarının zengin olduğu Ortadoğu dehlizlerinde yolunu kaybetmek o kadar kolay ki; Erdoğan ve danışmanları yazık ki bu gerçeği görmedi. Rojava konusunda hala görmek istemediklerini Dışişleri  Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kaideciler ile Kürdleri aynı kefeye koyan talihsiz beyanında görüyoruz.

Erdoğan’ın yolsuzluk ve rüşvet “darbesi” uluslar arası derken haklı ama eksik tespit. Olay sadece büyüyen Türkiye’nin hazmedilmemesinden değil, AKP’nin bölgesel ve Rojava Kürd politikasında adım atmaması sonucu yanlışların “bedelini” ödediği gerçek değil mi?.

Bu yüzden diyorum ki Erdoğan’ın kurtuluş reçetesi demokrasiyi içselleştirmesi, pike yapan “başkanlık” hırsını (ki zaten eser kalmadı) frenlemesi; Kürd ve bölgesel barışa doğru adım atması, Öcalan’ın “ateşe benzin dökmeyiz” can simidine sarılması ile mümkündür. Değilse Allah muhafaza bu yangını değil söndürmek Suriye’den beter oluruz.

AKP ve cemaatin kalemşorları gibi biz Kürdler tek pencereden bakarak olan bitenleri izleyemeyiz. Onlar kirliyi, kirle yıkıyorlar. O kadar kirlenmişler ki kirleri üzerinden bir birine saldırarak kamuoyunu manipüle ediyorlar. Kamu gücünü de çıkarları için kullanıyorlar.

KÜRD AYDINLARINA SALDIRANLARA UYARI

Kürdler tam da bu yüzden mesafeli politika yapıyorlar. Ne var ki demokrat bazı köşe yazarları seçim arifesinde Kürd aydınlarına saldırmaları manidar. Örneğin Roni Margulies Kürdlerin özgürlük ve demokrasisi için mücadele verdiklerini iyi bilmesine rağmen AKP, CHP, MHP ve cemaatin değirmenine su taşıyor. Ancak kilit mesaj kim “barış” sürecini yavaşlatırsa altında ezilecek. Zira kumpaslar, lobiler, darbeler Kürdlere yapılırken, tam da Suriyeli Rojava Kürdlerine yeni bir “Lozan” için Türkiye ve batılılar kumpas kurarken Kürdleri suçlamak yalnız vicdansızlık değil aynı zamanda izansızlıktır.  

RONİ MARGULİES ne yapmak istiyor? Hozat’ın söylediği ve amacını aşan sözü aslında milliyetçi uçlar Ermeniler içindi. Ki burası Türkiye, herkesin lobisi olduğuna göre onlarında lobisi olamaz mı? Roni seçim döneminde HDP içinde yer alan Ermeni ve Rumları hedef almak için ateşe benzin döküyor. 17 Ocak tarihli yazısında “Ermeni ve Rumlar” üzerinden Kürd aydınları ve siyasetçilerine saldırmış. Tam da seçim arifesinde çiçeği burnunda HDP Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ayhan Bilgen’e “Kürdler linç edilmek isteniyor” dediği için eleştiri kervanının içine katmış.

Roni, kime neden, niçin hizmet ettiğini bilemedim. Öcalan’ın Ermeniler ile ilgili sayısız görüşü bilinmesine rağmen elbette bu konuda da cevabı gelecek; ama Karasu’nun “ Hozat’ın uzun bir röportajda söylediği ve cımbızla alınan bir cümle alınmış. Kürdleri Ermeni, Rum ve Yahudiler ile karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Ermenilerin en büyük dostu Kürdlerdir” sözü ve Rojava’nın yeni anayasası bilmem birilerine cevap oldu mu?

Ama Kürd aydın ve yazarları adına cevabımı tam da 19 Ocak’ta devlet ve çetelerinin gelenekselleşen cinayetlerini kınayarak veriyorum. 19 ocak’ta aramızdan ayrılan Hrant Dink’i ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyor, katillerini lanetliyor ve bir an önce adaletin önünde en ağır cezalar ile cezalandırılmalarını bekliyorum. Roni Bey, anlayabildin mi! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi