İbrahim Genç

İbrahim Genç

Aşkım aşk yok!

Aşkım aşk yok!

Zamanın akrebi ruhumuzu deşiyor, yüreğimizi kemiriyor. Her gün insanlığımızdan biraz daha eksiliyoruz. Günler günleri kovaladıkça hislerimiz çekiliyor yüreğin dalyanından. Kainatın çeliğinde kamaştıkça gözlerimiz, varoluş gayemiz siliniyor kitabemizden. Her şeyin tek belirleyeni “madde” oluyor artık. Lakin kimse böyle olduğunu kabul etmiyor. Aslında “maddiyat” denen şeyi tercih etmiyoruz onurlu bir yaşama (!) Büyük bir iftira atılıyor bize. İnancın adını biliriz de kendini bilmeyiz oysa. Allah’ı severiz de ondan korkumuz, menfaatlerimizin istikametine göredir. Nabza göre şerbet veririz de ne Allah’ı küstürürüz ne de Şeytan’ı…

Modern insan kendi iç dünyasına çekilip dünyasını yaratıyor. Küçük şeyler, küçük mutluluklar ve küçük kaygılarıyla… Her şeyi etrafında dönüyor zannedip sanal bir dünyanın şahı, sultanı oluyor kendince. Sevmek, onun yüreğinde oldukça karmaşık bir duygudur. Özünde çok merhametli, şefkatli ve aşk doludur… Lakin kaygıları vardır hayattan… Ya iyi para kazanamayacağı bir iş bulamazsa? Ya istediği arabayı alamazsa? Bütün yaşama amacı buysa eğer, modern insanın kederini de hissedebilmişsinizdir. Onun akvaryumda beslediği balıkları için duyduğu kaygıyı aç ve sefil Afrikalı çocuklar için de duyduğu zor bir ihtimaldir. Tuttuğu futbol takımının attığı ya da yediği golün onda uyandırdığı telaşı, insanlar katledilirken göremezsiniz. Yolunu bulmuştur modern insan, başına iş açacak şeyler düşünmemeli ve karışmamalıydı hiçbir şeye… İyi bir eğitim alacaktı, memur olacaktı, araba alacaktı; hayatının geri kalanı için düşük faizli banka kredilerini araştıracak ve emekliliğini hesaplayacaktı!

Böyle bir zamanda “aşk” kelimesini kullanmak ne çok zor! Nice zamandır gözlemliyorum etrafımdaki insanları. İnsanlarla konuşuyor ve sorular soruyorum. Çağdaş zaman Sokrates’i değilim ama yine de sorularla insanların bilinçaltlarındaki hakikati ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Her defasında ne kadar da çok kapitalistleştiğimizi fark edip üzülüyorum. Bunu kimse kendine itiraf edemiyor ama zamanın ruhu, herkesi liberal-kapitalist bir kalıba soktu. Bugün işte bu yüzden “nerde o eski aşklar?” diyor tüm yürekler. Kimse kimseye güvenmiyor, “iki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyor.” Çünkü sözde kalan aşklar, adına mantık denen maddi evlilikler, inançsız ve onursuz birliktelikler bir güven sorunu yaratıyor.

Lafa gelince herkes pek münasip davranıyor ve ahlak, aşk, güven ve sadakat arıyor. Yani herkesin ilk aradığı şey “iç güzellik” oluyor. Ki aşk, kapıyı çalmadan geldiği için bunlar bile akla gelmez. Aşk bir anlık kalbin sızısıdır, o sızının depremindeki çatlaktan akan duygudur. Beyin kanamasından beyninin bir bölümüne kan bulaşan hasta gibidir aşık. Bu aşıklık duygusu da onun ruhuna ve yüreğine bulaşmıştır. Kalıcı hasarlar da bırakabilir. Plansız ve amansız ve geri çevrilemez bir geliştir aşkın kendisi. Orpheus’un Euridice’ye olan aşkından bilirim, Mem’in Zin’e olan aşkından, Süheyl’in Nevbahar’a olan aşkından… Ama bugünün aşıklarının bana öğrettiği bir şey yok. Onların bana öğretemediklerinin adı oluyor aşk….

Çağdaş zamanın modernlerinin mutluluğa erişme biçimleri madde olunca işte böyle başlıyor mutsuzlukları. Ruhları boş, yürekleri boş… Bir tatminsizlik var! Git dışarıda iç gez ve eğlen; eve gel yat kal ve işe git… Onurlu bir yaşam için diretmek yok; mazlumun acısına destek olmak yok; haksızlığa ses çıkarmak yok; okumak, üretmek yok… Evlilik zamanı geldiğinde de maaşı olan birini bulması yeterdir. Onun için aşk, olunabilir ve olunamaz bir duygudur. Çok mantıklıydı da… O yüzden bugün erkekler bile evlenecekleri kadının öncelikle maaşına bakıyorlar. Hatta daha da ileri gidip aynı meslek grubundan ve hatta aynı branştan olunup olunmadığına bakılıyor. Kadınlar ve aileleri de bir erkekte aradıkları yegane şey artık bu. Hatta öncelikle erkeğin memur olup olmadığına bakılıp öyle karar veriliyor. Sözde herkes ahlaklı, namuslu, kültürlü bir kadın ya da erkek arıyordu. Sırf bu maddiyat takıntısından dolayı o kadar çok ayrılan ya da huzursuz olan insan tanıdım ki!... Çünkü onlar; büyük amaçlar için yaşamadılar asla… İnsanlık onuru ve saygınlık adına bir kaygıları yoktu. İsteselerdi Allah bile yetecekti onlara ama Allah’ı da unutmuşlardı maddenin dehlizinde. Bu durumu adeta özetleyen Oğuz Atay’ın şu sözleri geliyor aklıma: “Gözlüklerini burnuna indirmiş; elleri düzgün. Yalnız kağıt tutmuş eller. Memur sınıfı diyorlar. Bir zamanlar ne kadar gözdeymişler. Bir de subaylar. Onlardan herkes çekinirmiş. Babalar kızlarını hep bu iki sınıfa verirlermiş. Kızımı bir memura verim; kızımı bir subayla evlendirdim! Demek o zaman insanla evlenmek âdeti yokmuş. (Tutunamayanlar, s.295)”

Bütün bu karanlıklar içinde mutlaka parça parça aydınlıklar vardır, olmak zorunda. Yaşama tutunmanın adına umut diyoruz, yaşamanın kendisine aşk diyoruz. Ama modern insanın sadece sözünde vardır aşk, yüreğinde ve ruhunda aşkın kendisi zor bulunur. Çünkü maddi olanla kuşatılmıştır modern insan. Her ne kadar sevgilisine aşk sözcükleri fısıldasa da onun yüreği ve ruhu “Aşkım aşk yok” diye ikrara durur ve bunu böyle tasdik eder. Ama sözümüz olsun ki başka bir yazıda size bir öykü anlatalım da büsbütün kararmasın umutlarımız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
İbrahim Genç Arşivi