Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

Annem İrfan’a Ağladı

Annem İrfan’a Ağladı

Gazetedeki İrfanın resmini anama gösterdiğimde, ilkin:

 

Kim bu oğlum, dedi.

 

Ana dedim, bu Yüksekovalı İrfan.

 

Üniversiteyi kazanmış. Doktor olacak.

 

Ana, bak görüyor musun, İrfanın bir kolu yok. Beş yaşında kolunu kaybetmiş, dedim.

 

Anam gözlerini gazete sayfasına iyice yaklaştırıp ansızın ağlamaya başladı.

 

Ben şaşırdım, kaskatı kesildim.

 

Babam da şaşırdı. Annemi o da hiç böyle görmemiş olacak ki şaşırmış ve

“Hanım hayırdır, bir şey mi oldu?” diye sordu.

 

Annem de:

“Annesi dedi, bu çocuğun annesi, şimdi nasıl dayanıyordur bu acıya. Yüreği nasıl yanıyordur çocuğunu bu haline zavallının

Annesi acaba sevinmiş midir, onun bu halde kazandığını görünce ağlamış mıdır? Oy oy, diye feryat etti.

 

Sahi annemi nasıl anlayabilirdim ki? Ana yüreğini…

 

Babam da ağlamış olacaktı ki başını başka yöne çevirdi.

 

Ya ben?

 

Ben nasıl dayanabilirdim ki buna?

 

Hemen balkona kaçtım. Karanlıkta açtım yüksekovahaberi ve tekrar baktım İrfan"ın resmine.

 

Kendimi tutamayıp ben de ağlamaya başladım.

 

İrfan"ın kazanma sevincine mi kolunun olmayışına mı yoksa annemin dediği gibi anasının acısına mı ağlıyordum belirsizdi.

 

Şurası muhakkaktı ki ailece her birimiz kendi köşemizde ağlıyorduk.

 

Annem hariç bizler saklıyorduk gözyaşlarımızı birbirimizden.

 

İrfan resimde ne masum bakıyordu. O bakışta keder ve sevinç aynı anda duruyordu. Acıklı, buruk ve alabildiğine masum bir çehre yansıyordu ekrana.

 

Sonra evin eşiğinde annesi ve kardeşleriyle çekilmiş fotoğrafına baktım. Annesi en masumane haliyle, İrfanının yanında öylece duruyor. Bir çaresizliğin hüznü içerisinde bekliyor.

 

İşte annemin az önce görmediği halde haline ağladığı annesi.

 

Ailece hepimizin yüreğini dağlayan irfan ve annesi.

 

Bir süre sonra annem de balkona geldi. Balkon karanlık. Işık yanmıyor. Bir karanlığın içinde İrfan"ın resmine bakıp hala ağlıyordum.

 

Annem sessizce yanıma oturdu.

 

Ağlamaklı ağlamaklı: Göster bana oğlum, dedi.

 

O çocuğun annesini göster.

 

Önce irfanın sitedeki vesikalık fotoğrafını gösterdim.

 

Ne kadar güzel bir çocuk, dedi.

 

Sonra da annesini gösterdim. Ailece çektirdikleri fotoğrafı.

 

İşte annesi, dedim anneme.

 

Annem baktı ve tekrar ağladı. Sesli sesli ağlamaya başladı.

 

Bundan kaçış yoktu. Gözyaşlarımı daha fazla tutamazdım. Daha fazla engel olamazdım gözyaşlarıma. Ve annemin sesine ses kattım. Zaten ağlıyordum ve şimdi hiç üşenmeden sesli sesli ağlamaya başladım.

 

İrfan"ın başarısına ağlıyordum.

İrfan"ın sevincine ağlıyordum.

İrfan"ın acısına ağlıyordum.

İrfan"ın çaresizliğine ağlıyordum…

 

Sonra yıllar önce benzerini yaşadığım bir hikâyeyi hatırlattı bana annem.

Evet, yıllar önce nice zorluklar ve imkânsızlıklar içinde üniversiteyi kazandığımda, İrfan gibi nasıl okuyacağımı kara kara düşünmeye başlamıştım.

 

Bin bir zorlukla kaydımı yapmış sahip olduğum harçlığım tükenince çaresiz memlekete dönmüştüm.

 

Memleketteki bir haftanın sonunda, artık endişelenmeye başlamış ve o yıllarda üniversite gençliğine yardım eli uzatan valiliğe müracaat ettim.

 

O gün bana harçlık verilecekse gidecek verilmeyecekse çaresiz Hakkâri"de kalacak ve belki de üniversite hayallerime burada son verecektim.

 

Hiç unutmam!

 

O gün Hakkâri valiliğinden aldığım 20 TL, hayatımdaki en büyük sevinçlerden biriydi…

 

Hayatımda az rastladığım hazlardan birini yaşadım o gün.

Hemen biletimi kesip o sevinçle eve koştum ve anneme müjdeyi verdim. Annemle o gün, sevinçle hüznü bir arada yaşadık.

 

Aynı gün otobüse atlayıp Van"a hareket ettim.

 

O günü unutmadım ve yaşadığım sürece de asla unutmayacağım.

 

İrfan büyük bir azim ve gayretle Türkiye"nin en iyi üniversitelerden birinde okumaya hak kazandı. Türkiye"nin en yüksek puanlı tıbbını kazandı. Üstelik İngilizcesini.

 

Bu, her babayiğidin harcı değildir.

 

Bu, Hakkâri"de ilktir. Ama inşallah son olmayacaktır.

 

Bu, olsa olsa asla sönmeyen bir umudun bir çabanın ve belki de bir mecburiyetin, bir çaresizliğin eseridir…

 

Bu basiretin ve dirayetin timsalidir.

 

İrfan bize “hiçbir şeyin imkânsız olmadığını” gösterdi.

 

“Başarısızlığın hiçbir mazeretinin olmadığını” gösterdi.

 

Bu başarı örneği, dilerim şu an okumakta ve üniversiteye hazırlanmakta olan bütün gençlerimize en güzel örnek olur.

 

Şu anda İrfan"ın durumunda olan nice genç kardeşimiz var.

 

Zoru başarmış, makûs talihini yenmiş, gelecek vadeden genç beyinlerimiz…

 

Onların şimdi yardım eline, şefkat eline ihtiyacı var.  

 

Onların, sadece okumaya,

Karanlıktan kurtulmaya,

Aydınlığa doğru yol almaya ihtiyacı var…

 

Ve bize düşen…

 

İrfan"ın elinden tutmak…

İRFANLARIN elinden…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi