M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

24 Nisan'da ne mi oldu? (1)

24 Nisan'da ne mi oldu? (1)

Hasan Celal Güzel, 27 Nisan 2010 Salı günü Radikal gazetesinde “ 24 Nisan’da Ne Oldu?” başlığı altında bir makale yazmış. Rahmetli Özal’ın Türk Milletine armağanı olan Güzel, Özal hayattayken bu görüşlerini seslendirseydi onu semtine dahi sokulmayacağından adım gibi eminim. Zaten kendi kurduğu parti ile sokaklarda milletin elini, kolunu kıran selam ve muhabbetine rağmen bir varlık gösteremeyen politikacı olduğunu biliyoruz. Ancak Tarih bilgisinden yoksun, etnik içgüdüsel dürtüsü ile ırkçı ve saldırgan tavır sergileyerek “ sütsüz hain” laflarını kullanarak kendi halkını aşağılayan bir yazar olabileceğini düşünemezdik.

Rahmetli Özal döneminde aktif bir gazeteci olarak Güzel’le birkaç kez karşılaşmış, sohbet etmiş, aynı sofraya bağdaş kurup yemek yemişliğim var.

24 Nisan olayının 95. yıldönümü için ele aldığı yazısının belli bölümlerine ailesinde bu konuda sayısız anı dinlemiş bir Kürt olarak Güzel’in Türk ve Müslüman kimliği ile verdiği bazı bilgiler kısmen de olsa doğru ancak tepkisi oldukça şoven, ırkçı ve çağ dışıydı.

Güzel unutmamalı ki, 1915 olayları gerçekten çok büyük bir felaketti. Genelde Ermeniler için, ama özelde de bazı Türkler ve çoğunlukla Kürtler içinde bir felaketti.

Bu felaketin yıl dönümünde Ermeniler Türk Bayrağı yaktıkları için haklı olarak eleştiriliyor. Ama 1,5 milyon insanını kaybettiğini iddia eden bu milletin biz geçmişte onlarca defa bayraklarını yaktığımız unutuluyor. Hatta Erivan’da 95. yıldönümünde bayrak yaktılar diye bir gün sonra Büyük Birlik Partisinin de Ermenilerin bayrağını yaktığını hepimiz biliyoruz.  Bayrak yakma olayı hangi taraftan gelirse gelsin basitliktir, ilkelliktir. Bir milletin sembollerine hakaret eden kim olursa olsun acizdir, zavallıdır.

Ayrıca büyük felaketi dile getirenleri “sütsüz hain” olarak dillendiren Hasan Celal Güzel ve benzerlerinin ruh hali korkaklıktan başka bir şey değildir.

Tarihçi gözüyle olaylara baktığımızda Türker’in tarih boyu mazlum ve mağdur bir millet olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Anadolu topraklarına Orta Asya'dan gelerek yerleşen ve bir zamanlar da 3 kıtaya hükmeden bir millet zaman içinde o toprakların önemli bir bölümünü kaybetmiş olsalar bile mazlum ve mağdur bir millet değildir, olamaz.

Tarihçinin tarafsız gözlüğü ile yorumladığımızda söylenebilecek tek şey o günün koşulları öyleydi. Fransız İhtilalı ile koşullar değişti. 1. Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve sonrasının koşulları daha farklılaştı. Yani Tarih yıllar içinde milletlerin çizgisinde koşulların ve şartların oluşmasına göre gelişiyor, yol alıyor ve seyrediyor. Ya da inancı olanlar için diyebileceğim Allah'ın emrettiği gibi medeniyetler, devletler, milletler, halklar ve insanlar için olaylar gelişiyor. Bazen de milletlerin kendi istemi dışında Ermeniler ve Kürtlerde olduğu gibi. Milattan öncesinden günümüze kadar Anadolu toprakları üzerinde meydana gelen gelişmeler sonucu oluşan medeniyetler bunun en açık örneği değil mi?

Bırakın Ermeni, Yahudi, Süryani ve diğer gayri Müslimleri; Müslüman Kürtler ve Türkler de saldırılar sonucu 1900 – 1918 yılları arasında büyük acılar yaşadılar. Bu konuda Hasan Celal Güzel’e kısmen hak veriyorsam bile, farklı düşünenlere "sütsüz hain" demek; ırkçılıktır, faşistliktir, acizliktir, zavallılıktır, korkaklıktır. 

Sayın Güzel, siz Türkler ve biz Kürtler ne kadar kabul etmesek de 24 Nisan Ermeniler için Mezalimin başlangıç noktasıdır. Tarihin bu gerçeğini dile getirenlere de “maşalı uşak” demekle ne yazık ki bu gerçeği örtmüyor/örtemez.

Sıradan bir tarihçi, gazeteci ve yazar olarak Ermeniler o günlerde durup dururken tutuklandıklarını söyleyenlerden değilim. Çünkü tarihi gerçekler hiç öyle söylemiyor. Ama Hınçak ve Taşnak örgütlerini de sizin ifade ettiğiniz gibi kahır tarihçi "Terör Örgütü" olarak nitelendirmiyor. Bu örgütler 4 bin yıllık ana topraklarını geri almak için kurulmuş örgütler olarak yansıtılıyor. Ancak başarılı olamamanın verdiği etnik ve ırkçı içgüdü ile katliam ve şiddete başvurarak terör estirdikleri de bir gerçektir. Tarihi gerçekler ışığında analiz yapacak olursak 1. Cihan savaşında emellerini gerçekleştirmek için Ermeni halkının amaç ve istemleri için hareket etmişler. Ama Türkler, Kürtler ve diğer Müslümanlar iş birliği yapınca başarısız olmuşlar. Tarih bu tür örneklerle doludur.

1890 Erzurum İsyanı, 1893 1. Sason İsyanı, 1895 Van isyanı ve Zeytun ayaklanması, 1904 İkinci Sason İsyanı ( ki rahmetli dedem ve büyük dedemin aktardıklarını dinleyerek büyüdüm. O zamanlar Kürt coğrafyasında sınırlı olan okuma yazma azlığı yüzünden ay, gün ve yıl gibi tarihler önemli olaylarına göre zamanlanır; zaman ölçüsü ya da milat yapılıp öncesi ve sonrası diye anlatırlardı. Örneğin Ermeni tehciri öncesi ve sonrası gibi ya da Ermenilerin Ruslar ile işbirliği yaparak Bitlis’te delikli taşa ‘kewre kul’ geldikleri yıl ya da kıtlık öncesi ve sonrası gibi.)  1909 Adana olayı ve 1915 olayları ile başlayan ve gerçekleşen büyük tehcir ERMENİLER İÇİN BÜYÜK FELAKET olduğu da tarihi bir gerçektir.

Doğrudur Ermeniler Türk, Kürt ve diğer Müslüman tabadan olan insanları öldürdüler. Ama hiç bir tarihi belgede Hasan Celal Güzel’in dile getirdiği gibi 500 bin Türk ve Kürt öldürüldü rakamı yok, gerçekçi değil. Doğru olmadığı gibi abartılmış boş keseden ırkçı ve etnik içgüdülerle Türkler de büyük kayıp verdi demek için ifade edilmiş bir rakamdır.

Doğrudur, Kumkapı, Patrikhane ve Babı-ı Ali Baskını ve Abdülhamit’e suikast olaylarında baş aktör Ermeniler ve kurdukları örgütlerdi. Ama şu da bir gerçek ki Osmanlı Devleti’nin son döneminde kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti (1908 – 1918 ) Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın önderliğinde Anadolu'da Ermenilerin kökünü kazıdılar. Sadece Anadolu'da değil İstanbul'da bundan önemli çapta nasibini aldı.

(Devamı yarına )

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi