Karayolları Genel Müdürlüğü’nün (KGM) 2024 kayıtlarına göre Hakkâri’nin il yolları toplam 15 adet ve uzunluğu yalnızca 742 kilometre.
Bu 742 kilometrenin 402 kilometresini oluşturan 9 yol hâlâ ham yol: Yüksekova–Şemdinli–Derecik hattı.
Yüksekova 1936’da ilçe oldu. O günden bugüne kadar bu yolların büyük kısmı hep stabilize yol kaldı:
Sertleştirilmiş toprak zemin üzerine orta boy çakıl dökülüp silindirle sıkıştırılmış, o kadar.
Bitümlü sıcak karışım (BSK) kaplama ile ancak son yıllarda, o da parça parça tanışıyor. Bir bölümü asfalt, bir bölümü hâlâ stabilize… Bu geçişler yıllardır kazalara, ölümlere davetiye çıkarıyor. Kimse kılını kıpırdatmıyor. Hükümet yanlıları hâlâ “yol masalları” anlatıyor.
Bu masal yollar yurttaşların mezarı olmayı sürdürüyor.
Cumhuriyet öncesinden beri ertelenen bu yollar, aynı zamanda güvenlik güçlerinin “güç gösterisi” yaptığı alanlar oldu. Yol boyunca kurulan “güvenlik kontrol” noktalarında sorulan sorular, aslında güvenlikle hiçbir ilgisi olmadığını açıkça ortaya koyuyor:
– “Nereye yolculuk?”
(Van’dan geliyorsan Hakkâri’ye, Hakkâri’den geliyorsan Van’a gidildiği herkesin bildiği bir gerçek. Bu soru açıkça alay etmekten başka bir şey değil.)
– “Ne iş yapıyorsun?”
Akla ziyan.
Bu sorular “güvenlik” adına soruluyorsa, yolların kendisi neden yüz yıldır bilerek ve kasten ihmal edildi?
Standartlara getirilmemesi tesadüf değil. Kısmi yapılan kesimlerin bile müteahhitlerin insafına terk edildiği ortada.
Özellikle zorlu geçitlerdeki yapım hikâyeleri, ihale alan firmaların çabasızlığı ve vicdansızlığı bu halka küfür niteliğinde.
Bilerek geciktirilen bu yollarda adım başı kimlik sorulması, devletin diğer kurumlarında da aynı mukavemetle karşılanıyor: adliyede, hastanede, parlamentoda…
Zaten bu yollar çoğu zaman ya cezaevine gidiş ya da hastaneye, Ankara’ya “zevk-sevk” yolculuğu değil midir?
Fikrini söyledin mi kör bir hücreye, üstelik çok uzak bir ile sürgün.
Sevdiklerin ardına düşer, bu yolları aşar.
Kahrından, çaresizlikten hasta düştün mü bu kez “sevk”le Ankara’ya, İstanbul’a…
Bu yüzden neredeyse bu yolların her santiminde bir Kürt’ün kanı, gözyaşı vardır.
Kendi “güvenliğini” güç gösterisine çeviren anlayış, nasıl oluyor da aynı yollarda denetimsizliği, “kaza” diye önümüze koyuyor?
“Sürücü hatası” deniyor.
Peki bu hataların kökü tamamlanmamış eğitimler, torpille alınmış ehliyetler değil midir?
2010-2025 arası resmi istatistiklere ve yerel haberlere baktığımızda ölümlerin bilançosu korkunç.
Hakkâri-Van, Yüksekova-Van güzergâhı resmen ölüm yolu.
Bu kentin yıllarca vergilerimizle maaş alan bürokratları bu konuda hiç kılını kıpırdattı mı? Emekli olduktan sonra vicdanları sızladı mı hiç?
Sorular soruyoruz, cevap yok. Koyu bir “hiç”le karşılaşıyoruz.
Siyaset kurumu da bu “hiç”in içinde.
Yüz yıldır Hakkâri’ye çıkan yolların yapılmamasının kodları devlet aklında saklı. Siyasetin bunu çözememiş olması büyük handikap.
Siyaseti bilim insanlarından değil, yalan sanatından öğrenirseniz sonuç budur: “Ölüm yolları”na inanır, kader dersiniz, ağır bedeller ödersiniz.
Bu anlayış halkın güvenliğini değil, kendi otoritesini koruyor. Tabulaşıyor, alkışlayanı çoğalıyor.
Anlayacağınız yol güvenliğini kimlik sormakla sağlayamazsınız.
Olan halka olur. Oluyor da…