Yalan ve Çaresizlik

İrfan Sarı

Fena sayılmayız, hâlâ dünya ortalamasının altında ölüm sayıları ve dünya ortalamasının üstünde kazılmış mezar görüntüleri geziniyor sosyal medyada.

Gerçek rakamların turkuaz tablodaki gibi olmadığını savunan kahir ekseriyet, bilgi belge sunmaya dursun, siyasal iktidara kayıtsız şartsız arka çıkanlar da feveran ediyor.

Aşı için yol çok uzak olsa da, bir gün o aşıyı içeceğimiz kesin.

Gelin görün ki; salgın süresince ve dahi şimdi Covid-19, evine ekmek götüremeyenlerin “beka” korkusu yanında sönük kalıyor. Ve giderek yükselti gösteren bir rezonans içindedirler.

Sağlık konusunda nerede olunduğu, bundan sonra sürecin nasıl devam edeceği bir kenara, insan hayatı üzerinde böylesi bir kamuflaj, kendisini korumaya alan “koruma” refleksinin de işine yaramayacağı ortada iken, gerçekleri kamuoyundan saklamak, dahası kamuoyunu söylenen yalanlara inandırma çabası korkutucu.

Yalana inanmak ise başka bir ürkünç.

Sağlık örgütleri, tabipler yek ağız bu gidişin gidiş olmadığı, doğrular üzerinden yürünmediği sürece ortaya vahim sonuçlar çıkacağı şeklindeki beyanatları, bir daldan kopan yaprak kadar bile yer kaplamaz olmuş durumda.

Ve gün geçmiyor ki; bir ya da birkaç sağlık çalışanı ile doktor hayatını kaybetmesin.

Her şey bir kenara, “Sağlıkçılar olmadan bu salgınla nasıl baş edilecek?” sorusu da hem sorulmaz olmuş hem de sorulsa bir anlamlı yanıt çıkma mümkünlüğü kalmamış.

Yoksa sağlıkçılar ve doktorlar; üfürükçüler, şeyhler, müritler olur.

Yoksa hastaneler, laboratuvarlar; yatırlar, türbeler olur.

Yalana inananlar, neler nelere kaptırmaz ki kendini.

Aslında şimdiden de insanların, Covid-19 ile baş etmek için, üfürükçülere gittiği ve dahi gidenlerin büyük çoğunluğunun da Covid-19’a yakalandığı haber manşetlerine oturmuş durumdadır.

Biraz evvel zamanlara gittiğimizde, bir şarlatanın ‘Sumak’ videosu sonrası, piyasalarda ‘sumak’ talep patlaması yaşandığını unutmadık henüz. Neredeyse dünyada tüm sumak rezervleri tüketildi.

İnsanların doğadan bitkileri görüp onu kendine göre ilaç bellemesine diyecek bir şeyimiz olmasa dahi, tüm bitkilerin gelişi güzel tüketilmesi her metabolizma üzerinde aynı etkiyi gösteremeyebileceğini düşünebiliriz. Bitkilerin hangi hastalık için fayda sağlayacağı ya da sağlamayacağı konusunu gelişi güzel bilgiler (dedikodular) etrafından uzak durmayı öğrenmeliyiz, kullanırken temkinli davranmayı elden bırakmamak gerek.

Bu dönem, doğruların görünmez olduğu, daha çok yalan kisvesinin kalabalıklaştığı ayrıca bir organize olduğu bir dönemdir.

Görsel ve yazılı basının da bu konuda yüksek düzeyde pay sahibi olduğu da bilinen bir gerçek.

Dünyadaki gelişmeleri takip etmek için de, imkânın olmadığını söylemek mümkün. Elimizdeki telefon da pek çok zaman internetten yoksun oluyor. Bu yoksulluğun cebimizden yükselen halidir. Bir kesim içinde elindeki telefon/bilgisayardan bilgiden çok; magazine, oyun oynamaya gidildiğini söyleyebiliriz. En tepedeki telefon sahipleri için söyleyecek söz ise şudur: Bu karanlığın yaratılmasındaki en önemli kesim.

Akıllı telefonu olmayanlara da kontör almak gerekiyor.

Hala fena sayılmadığımızı da söylemeliyim.

En azından Covid-19’dan ölen yakınlarımız, devletin özel giyimli personelleri tarafından toprağa veriliyor. Allah “devlete ve millete zeval vermesin!” ya bu toprağa verme işini de biz yapmış olsaydık? Maazallah! Hastalığa yakalanabilirdik... Ölebilirdik... Tıpkı yakınlarımız gibi yine, devletin özel giyimli astronot görünümlü memurları tarafından toprağa verilebilirdik.

Cenazemize otuz kişiden fazlası katılamayabilirdi.

Maazallah! Ölüp, açık olan AVM’lere gidemeyebilirdik.

Gece 20:00’dan sonra sokağa çıkamayabilirdik.

Sigara içemeyebilirdik.

Alkol kullanamayabilirdik.

İşsiz kalabilirdik.

Hazine yardımından mahrum kalabilirdik.

Maazallah!

Normal ölmüş iken bile, Covid-19 diye raporlara geçirilebilirdi!

Süreç hızla karmaşık bir hal almaya başladı Türkiye’de. Doğru ile yalanın birbiriyle fena halde çatıştığı, ardı ardına tezatların, çelişkilerin yaşandığı korkunç bir zaman. Kış da gelip kapıya dayandı. Kar yağdı, sis çöktü, donmalar başladı. Dışarıda barınağı olmadan yaşamak zorunda olan insanlar ve diğer canlılar…

Asgari ücret pazarlığı yalan! Önceden belirlenen rakamlar verilecek. Fukara ile devlet, pazarlık masasına oturmaz! Fukara adına palazlanmış sendika patronları.... Esnaf adına patronlar... Enflasyon için ise dönüp bir kredi kartınıza bakın yeter!

En tuhaf ve en acı olanı ise, giderek yalana inanmışlık…

Kaç salgınla baş etmeliyiz bir bilsek…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.