Yaklaşık 10 bin nüfuslu coğrafyanın güneyinde Yüksekova, kuzeyinde Başkale, doğusunda Mor Dağı bulunuyor.
Bu bölgede bulunan muhtarlıklar; Dilektaşı (Manîs), Çalımlı (Dızberan), Derekenarı (Gova Kamılı), *Keçili (Sore), Gökyurt (Tekûrava), Yeşildere (Kalanîs), İnanlı (Xalane), Aksu (Gagevran) olmak üzere beş muhtarlık ve 9 köy bulunmaktadır.
Çocukluk yıllarımda hep ulaşılmaz, sırlı yapısını merak ederdim.
Yıllarca beynimin bir köşesinde soru işareti olarak duruyordu. Çok sonraları bölgeyi tanımaya başladım. Çocukken annelerimizle beraber pancar toplamaya gittiğimizde başım dönerdi yüksek dağlarında ovaya bakınca. Yüksekova ovası, ilkbaharda bir deniz gibi ayaklarımızın altında görünüyordu. Kendimizi, sessiz yüzen bir gemide hissederdik. İlkbaharda, baharın doğadaki kekik kokusu yüzümüzü okşardı. Siyabo, mendê, allo, çîriş, guhbızın, kengır, catrê, rêvaslar gibi yüzlerce yenilebilen pancar dediğimiz otlar vardı buralarda.
İnsanları cana yakın, ılımlı, çok az konuşan, yüzündeki çizgiler ve ellerinin nasırlarında çok şey ifade eden gerçekler saklıydı.
Anlatılanlara göre; bundan elli yıl öncesinde ormanlık ve yabani hayvanların çok bulunduğubir bölgeymiş. Son yıllara kadar o bölgede yaşayan insanlar bu köylere yol gidilmesi halinde, buralardaki ormanlık alanın yok edileceği endişesi varmış. Ancak şimdiki insanların “yol yapılsın” diye feryatlarının çoğaldığını görüyoruz.
Bölgede yaşayan gençler, son yıllarda özellikle İstanbul gibi büyük şehirlere çalışmak için gitmeye başlamışlar. Çünkü yeterince hayvancılık ve tarım yapma olanaklarından yararlanamıyorlar. Nüfus çoğalmış, daha fazla tarım, daha fazla hayvancılık potansiyelini çoğaltmak istiyorlar. Yerlerinden, yurtlarından ayrılmak istemiyorlar. Çözüm üretilemezse binlerce gencin ileride büyük şehirlere çalışmak için gideceklerini belirtiyorlar. Hükümetin yerinde istihdam projesi gerçekleşmezse bu insanların şehirlere yerleşip tüketici pozisyonuna geçeceklerini göreceğiz.
Eğitim-öğretim sorunları hiç bitmedi…
Bu yazımda bir süre önce ziyaret ettiğim bölgenin en mağdur ve en uzak köylerinden biri olan Bağdaş Köyü Kazan mezrasından izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Aslında, Kazan öncelikle merkezi olan Bağdaş köyünden nüfus olarak daha büyük olmasına rağmen halen mezra pozisyonundadır. Söz konusu Bağdaş muhtarlığının sorumluluk alanına Kazan mezrası dahil beş mezra bağlı. Öyleki hiç alakası olmayan ve çevre köylere daha yakın olup halen Bağdaş köyüne bağlı bulunan mezraları anlamak mümkün değil. Bağdaş muhtarlığına bağlı mezralar şöyle; Bağdaş Merkez Köy (Peranîs), Kazan (Tavanı), Gedikli(Gove), Ericik (Sılord), Kayakonak (Hısark), Tatlıca (Zêvkan).
Sorunlar yumağı Kazan (Tavanı) Mezrası
Hakkâri geneli köylerin yol genişletme, alt yapı çalışması gibi çalışmalardan hiç nasiplenmemiştir. Köy yolları hem toprak hem de ancak bir aracın geçe bileceği kadar dardır. Yol boyunca dik rampalarla dolu olan köy yolları kışın bazen günlerce kapalı kalıyor. Köyün tüm dünya ile bağlantıları bazen haftalarca kesik olur. Hastalarını kışın genelde kızakla 17 kilometrelik yoldan ana yola kadar taşıdıklarını belirten köylüler; “Bu yüzyılda bu bize reva görülen zulümdür” diyorlar. Sadece köyün içine kadar yol götürülmüş, dağınık olan köyde hiçbir mahalle yolu yok. Köy içindeki taşıma da yine atlarla yapılıyor.
Köye alternatif bir yol getirme çalışması yıllardır bitirilemedi. Eğer bu alternatif yol yapılırsa yoldan 7–8 kilometre kazançlı olunacak. Yani köy yolu hem anayola hem de ilçe merkezine daha yakınlaşmış olacak. Ayrıca bu yol hem rampa açısından hem de kışın kar yağışına karşı daha güvenli olacak. Bu yolun Dilektaşı’ndan geçen 1–2 kilometrelik kısmı üzerinde bulunan Dilektaşı köyü köyüleri arazilerinin bozulacağı bahanesiyle yol yapımına müsaade edilmiyor.
Cumhuriyetimizin 59. hükümeti de başta olmak üzere hiçbir hükümet bu yolun yapımını başaramadı.
Bu nedenle köylülerden iktidar partilerine yıllardır hep sitemler olmuş. Sözler verilmesine rağmen yol bitirilememiş. Kazanlılar, Dilektaşı’ndan geçecek yolla ilgili devletin bir komisyon kurmasını ve eğer biçeneklere zarar verilecek bir yönü varsa bunun yetkililer tarafından halledilmesini, onlar halledemiyorsa yol için gerekirse para bile ödeyebileceklerini belirtiyorlar. Bu konuda Dilektaşı köylülerinin de zararları olacaksa karşılanmasını ve bir an önce yeni yollarına kavuşmak istiyorlar.
Önümüzdeki seçimde hedefleri önce yol sonra oy, yani yolu yapan oyları kapacakmış. Geçmişte önce oy sonra yol diyerek yıllardır kandırıldıklarını belirten köylüler; “Bu seçimde politikamız önce yol sonra oy!” diyorlar.
Önce yol mu? Yoksa önce okul mu?
Hayvancılığın gelişmesi için yayla yolu şart
5 kilometrelik yayla yolu yapılırsa, 100 bin bağ ot ve on binlerce küçük ve büyük baş hayvan beslenecektir. Bu da daha fazla süt, peynir, yağ, et, ekonomi demek, para demek, yoksulluğu yenme demektir. Şimdiye kadar defalarca müracaat yapılmasına rağmen hiçbir netice alınmadığı gibi dilekçelerine cevap bile verilmediği söyleniyor.
Yayla yolları açık olmadığından özellikle koyun sağmaya giden kadınlar (berivanlar) zahmet çekiyor. Köyde en az 100 tane at bulunuyor. Bu atlarla yayla ulaşımı sağlanıyor. Bu noktada yine imkânları at almaya el vermeyen aileler mağdur oluyor. Bu nedenle kadınların çoğu yaya olarak yaylaya gidip gelmek zorunda kalıyor. Kışın biçilen otlar da kızaklarla adeta ölümle dans edilerek yüksek dağlardan köy merkezine indiriliyor.
6 aydır “alo” dememişler…
Köyden bir vatandaş, “Köyümüzün hastası var, öğrencisi var, gurbette olanı var, askerde olanı var, iyi günümüz ve kötü günümüz var. Telefonsuz köy olur mu bu çağda? Üstelik bizim köyümüzde cep telefonları bile çekmiyor.”şeklinde iletişim konusunda çektikleri sıkıntıları dillendirdi.
Bu konuda mağdur oluklarını belirten köy sakinleri telefon hatlarının bir an önce bağlanmasını istiyorlar.
Kazanlılara oy kullanma eziyeti
Önümüzdeki seçimlerde kendilerinden ufak bir mezrada oy kullanmak için 10 kilometrelik yolu yürümek zorunda kalacaklar. Anlayamadığımız bir şey, bu kadar kalabalık bir köy kendilerinden çok küçük olan bir mezrada neden oy kullanmaya gidecekler? Kazanılar bu sorunun çözümü için yetkili makamlara müracaatlarını yaptıklarını belirttiler.
Sessiz gemideki yolcular önümüzdeki süreçte seslerini yükseltmeyi düşünüyorlar. Umarım geçmişteki gibi yükselttikleri sesleri yine politikacı “yalanlarına” çarpıp derinlerde kaybolmaz…
Yetkililere duyurulur…
Fotoğraflar: Necip Çapraz