Şemdinli'yi sel aldı Karaoğlan

İrfan Sarı

Kasım sonbahara çok yakışan bir isim ancak mevsimsel olarak uzun sürecek bir ayrılığın nerdeyse kavşağı. Kar lapa lapa yağmaya başlayınca bilin ki Kasımdır. Ve yollar!... ve gönüller!... Bembeyaz bir ayrılığın hüznünü şarkılara mırıldar.

Doğayla olan hesaplaşma şimdiden bir başka bahara bırakılır. Ömür çok nasıl olsa.

2005 kasımını hatırlarsınız “iyi çocuklar” Şemdinli de kötü şeyler yapma sevdasındayken ajanslara çok hunhar yalanlar düştü. Görev kutsallığı ile canını korumaya sorumlu olduğu vatandaşın dükkanına bomba koydular. Bu seferde Ankara’ya gidecek ses Şabatan gediğine takılıyordu. Şemdinli tıpkı asırlardır acısına sardığı tütününü dudaklarında dumanladı. Bir derin nefesle. Neyse ki yargı mekanizması “iyi çocukların” gerçektende iyi olmadığını mahkeme salonlarında yüksek sesle halka ilan ediyordu. Hem de bedel vererek.

2006 Kasım ve yine yer Şemdinli.

Bu sefer sel vuruyor. Şeyh Abdulkadir GEYLANİ yurdunda Allah’a olan sadakat asla ölçülemez. Her vadisinde, her ağacın gölgesinde milyon rekat namaz kılınmıştır hiç şüphesiz. Öyle saf…öyle inançlı… Sel Ayrılık deresi denen yataktan şehri ikiye bölüyordu ta ki Pesan çayına dek. Nazlı nazlı akardı hırçınlaşmazdı. Bu gün akşam namazına denk dağları taşları dolanıp bütün yağmur sularını, kok cevizleri, kavakları, bodurlarla kol kola verip bütün gücüyle iniyordu aşağıya.

Şemdinli habersiz… Şemdinli masum…

Can pazarı… can telaşı…yüksek yerler derken ölümlerin sayısı üç günahsıza fatura ediliyordu. Umutları taptaze Şilan… hayatı engelli bisikletine bağlı Şevket… ve onun diğer sakat kardeşi Azime… O çamur, o toprak, o kaya ağırlıklı afetin altında kalıyordu.

Yollar sularda erirken can telaşı hala devam ediyordu.

Canlarını kurtaranlar bir yaşam boyu edindikleri mallarını görmezden gelse de… İçli içli ahların volkan od’uyla böğürlerinde dolaştığını tahmin etmekte zor değildi elbet. Ben bu makaleyi yazarken hala cesetlere ulaşılmadığını da öğreniyorum. Devlet baba devletliğini gösterdi yine.

Şimdi diyeceksiniz devlet baba mı buraya ev yapın dedi…haklısınız… Çünkü ev yapmayın da demedi…

Diyarbakır… Batman… Şırnak ve derken Şemdinli…

Bu kadar talihsiz bir şehir daha yoktur yer yüzünde…Tam da bu yeri yerinden oynatan afet varken ve insanlar yüzü sıcak bir merhaba beklerken, ülkemize siyaset diye yalanı taşıyan KARAOĞLAN yatmakta olduğu hastanede gözlerini kapıyor hayata.

Başlıyor Karaoğlan efsaneleri anlatılmaya televizyonlarda… Şemdinli binlerce ton çamurun altında bir başka güne taşınıyor…

Ne battaniye ne sıcak aş ne ekmek ister bu insanlar…. Dedim ya sımsıcak bir selam…

Ekmek, yağ, akaryakıt kuyruklarının mucidi. 12 eylülün mimarlarından, bedeninden başka savunması olmayacak mahkumların üzerine iş makineleriyle giden siyasetçi-şair Karaoğlan’ı ölüm haberinin gölgesinde bir şehir kendi yazgısına direniyordu…

Onurluca…

Kim bilir belki yine “abartılıdır” diyerek devlet babanın büyük adamlığının nasıl yapıldığını bize öğretirler… Biz de saf saf sandıktan hayaletler çıkartmaya devam ederiz…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (17)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.