Peygamber ocağında

İrfan Sarı

Malum bizim ülkemizde yaygın hatta geleneksel bir kanıdır askerliğin peygamber ocağı olması durumu. Biz askere gidenleri uğurlarız. Davullu-zurnalı, şarkılı-türkülü.
 
Ama askerliğin gerçekten peygamber ocağı olup olmadığı konusunda çok sağlam görülerimiz olduğuna kanaat etmek mümkün görünmüyor. keza peygamberlik silahı ve şiddeti içinde barındırmayan bir mertebe olarak bilinir. Oysa askerlik eline silah almakla başlar. Nizami olmayı, nişan almayı ve hedefini vurmayı öğretir.
 
Nedendir bu çelişki bizim halklarımızca hiç görülmez.
 
Savaşa dolaylı olarak ölüme gönderdiğimiz çocuğumuza düğün dernek kurarız. Otobüs terminallerinde yaşanan duygusal atmosferde bu tragedya hüzün olup gözyaşlarına dönse de, kendisini dışa vursa da yüreğe gömmeyi ustalıkla beceririz.
 
Onlar askere gider gitmesine de ama arkasında bizde gideriz, canımız ve malımızla. Para yollarız aç kalmasın, kimsenin eline bakmasın, üzülmesin, kırılmasın diye. Canımızı yollarız hasretimizi dindirsin diye. Her mektuba, her telefon görüşmesine milyon kere kendimizi yükleriz ki bazen o çocuklarımızla birlikte kışlada yatar kalkarız. Kendimizi unuturuz ne varsa oğlumuzla birliktedir hayalimize kadar.
 
Peygamber ocağına değeri ölçüsünde oğlumuzu yollarız yollamasına da gönlümüzde hep bir telaş hep bir an önce kurtulsun duasıyla. Secde ederiz tanrıya ona bir şey olmasın diye, avuçlarımızı göğe yükselir her vaktinde namazın.
 
Çünkü oğullarımız peygamber ocağına gider gitmez bir silah zimmetleniyor. Artık oğullarımızın o saatten itibaren üstüne kayıtlı, bakmakla yükümlü olduğu bir silahı vardır.
 
Sizce silah ne için vardır?
 
Elbette ki savunmak için. İnsan kendini silahla savunduğu zaman mecburen karşısındakini vurmak zorundadır. Ama yine de askerlik için peygamber ocağı denmiştir.
 
Şu günlerde bizim peygamber ocağımızda garip şeyler oluyor.
 
Peygamber ocağı neferleri intihar ediyor. Gariptir insan kendini huzurlu his ettiği bir yerde niye öldürsün ki? Başka başka yerler olsa dikkatimize düşmez ama söz konusu olan peygamberler ocağı odlumu garipsiyor insan. Bir insanı ne bezdirir ki yaşamını verir onun karşısında.
 
Nedir böyle bu neferleri yaşamaktan usandıran. Davullu zurnalı gittikleri yerde böyle matemle ve cansız ayrılmak neyin nesi. Kaç bin kum saati kumlarını boğazından boşaltır insan bu durumu düşünürken acaba?
 
Evet şu günlerde bizim peygamber ocağımızda garip şeyler oluyor. Altmış yetmiş yaşlarındaki dedelerimize ateş ediliyor ve öldürülüyor. Yoksulluğun per-ü perişan ettiği insanlarımız ekmek derdindeyken, doyma derdindeyken askerlerimiz tarafından öldürülüyor. Hatay’da yüreğimiz parçalanarak izledik ak sakallı adamların sakalına kendi kanlarının sıçramasını. Hem de silahsız idiler bu dedeler. Yoksulluğun gözü kör olsun. Yoksul edeninde gözü kör olsun.
 
Şu sıra genç yaşlı dinlemiyorlar gençleri de vuruyorlar yine öldürüyorlar. Karartı, hışırtı ne varsa kaçmıyor askerimizin gözünde. Lice’de kaybolan hayvanlarını arıyorlardı sırtlarından vurulmuşlardı. Ellerinde silah yoktu. Ama askerlik böyle bir şey değimliydi. Adam öldürmek.
 
Hangi annenin yüreği yanarmış kimin umurunda.
 
Hangi eve ateş düşermiş kime ne.
 
Evet, peygamber ocağı demişiz oraya oranın bir günahı yok ki.
 
Suçlu kim?
 
Kimse.
 
Var git ölüm var git yüreği lime lime ettin diyesi tutuyor insanın. Demekle olmuyor ki. Demekle olsa doksan dokuz bin kez salavat getirir insan. Demekle olmuyor.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (22)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.