İğde soluklu ozan

İrfan Sarı

Mehmet Atlı, Anadolu"ya doğru sesinin kokusunu gönderirken, Kürtçe okumanın rengi yeni bir soluktan akıyordu…

 

Bayat dizgini kopmuş seslerin ötesinde bir sesti…

 

Kokusunu yaydıkça bu ses Kürt bahçesinin önünden geçerken ki kokular geldi aklıma. Bu kokunun tam hissi iğdeydi. Zihnin içinde bir devinim yaratıyordu. İnsan aşkının ölmüş küllerini yeniden ateşliyor ve kıvılcımlardan gri elvedalara hayır deyip mavi alevlere bırakıyordu kendini.

 

Soluğundan sözler bazen imkânsız aşkların kelepçelerini açan anahtara dönüşüyordu.

 

Anadolu"dan bir kervanın ağırlığı ile gelen bu sesin kokuları bazen yüksek dağların barikatlarına dönüşüp “ lê lê min go çiya bilindin, te na binim lêmin lêmin”

 

Merhametsiz dağların öte yüzüne asmin çiçeği gibi mahkûm edilmiş aşkların imkânsız melodilerini ağıt “lorin” havasıyla leylak morunun sırtına veriyordu…

 

Kürt müziğinin yasaklı zamanlarından kamçılanmış duyguların yer üstünde filizlenen kürdisi “lolo pêsmamo” onun sesinin ırmağından malta eriği tadında kulaklarımızın frekanslarına eşitliyordu kendini.

 

Onun sesinin yüreği vardı.

 

Sürgün Kürtlerinin fındık tarlalarında ve pamukta çektiği sömürünün yaşama sebebi oluyordu pek çok kuvvetle. Onlar alın terlerini desmalleriyle değil Mehmet Atlı"nın sesinden esen yelle duruluyorlardı.

 

Aşkları ve yaşamları göçerttikleri köylerin ve evlerinin yıkıntıları arasında baskıya ve şiddete direnirken onlar bu iğde soluklu ozanın müziğinde deşilmiş yaralarını avutuyorlardı.

 

Kimsenin duymadığı, işitmediği bir rengi vardı bu sesin.

 

Mısraları, heceleri, müziği kurşunlanmış ve mayınlanmış bir yaşamın çığlığı gibi göğsümüzün sepetine doluşuyordu. Çünkü biz yaşamayı aşkla besliyorduk aşkı aşırı dozda kanımıza yüklemiştik. O çığlıkta bizim kan değerimizin ölçüsüydü.

 

Onun müziği kaçakçı gecelerin yıldızıydı. Yoksulluğa ve yoksunluğa inat sırtında odun taşıyan on dört yaşındaki çocuğun yükünü anlatandı. Memesine kadar saplandığı karı ve buz gibi havayı yara yara güneşe taşıyandı.

 

“Gulê kesk û sor û zer e
nîşana alê li ser e
êdî reng sipî û gewher e
şêrîn û peymana minê
”

 

Bir uçtan diğer bir uca dağları, ovaları, bayırları, akarsuları, şaleleri, kerpiç evleri, çiçeği, böceği anlatan Seyda Cegerxwên"in sözlerini görmeyen gözleriyle yorumlayan Mehmet Şêxo"nun anısına sesinde ve müziğinde bir gırtlak ateşi yakandı Mehmet Atlı...

 

Gurbeti ilk tadan Kürt gençliğinin metropollerdeki ana kucağı ve bu müziği, bu iğde sesi ilk duyanların yüreğine usulca açan gökkuşağı oldu.

 

Evrensel ölçünün harcı derim ben bu müziğe.

 

Ve Kürt yaşlısının kırışmış yüz derisinin haritasına serpilmiş tohumların isyanı.

 

Öyle damar damar değil şafak şafak bir geleceğe mehtaptır…

 

Soluğunda iğde kokular ve sesinde çilingir bir akıl…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.